![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Merkezden çok uzaklarda...Uluslararası ilişkiler gitgide "kümeselleşen" bir yapı şeklinde kurumsallaşıyor. İçiçe geçmiş halkalar yeni kümeleri oluşturuyor, her yeni iç halka diğerlerinden ayrı bir demokrasi standartını gösterirken, bu, aynı zamanda kültürel, finansal ve askeri yeni yapılanmaları da ifade ediyor. Başbakan Ecevit'in Norveç ziyareti sırasında kendisine AGSK (Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği) ile ilgili sorulan bir soruya verdiği cevap yeni uluslararası ilişkiler yapılanmalarının ortasında Türkiye'nin yaşadığı sıkıntıları gözlemlemek bakımından çok açıklayıcı. Her yeni iç halkanın ortaya çıkmasıyla "merkez"den biraz daha uzağa düşüyor Türkiye ve bunun önüne geçmek için yeterli formülasyonlar da yok ortada... Başbakan Ecevit, Norveç ziyareti sırasında AGSK ile ilgili sorulan soruya karşılık Türkiye'nin AB tarafından kendisine uygun görülen "boyun eğici" rolü kabul etmeyeceğini söylemiş. NATO'nun en aktif üyelerinden olan Türkiye'nin "yeni güvenlik ve savunma kimliği" olayında AB ile bu şekilde karşı karşıya gelmesi sadece "askeri" konularla sınırlı anlaşmazlıklarla izah edilemeyecek kadar derinlere uzanıyor. AGSK, AB içinde "üyelerin" çerçevesinde ele alınan bir yapılanma. AB üyelerinin söz sahibi olduğu bir silahlı gücü öngörüyor. Türkiye AB'ye üye olmadığı için bu silahlı güce ancak NATO ile yapılan ortak operasyonlarda katılabiliyor ve ancak bu şekilde "söz sahibi" olabiliyor. Fiilen operasyonun içinde değilse, ya da operasyon NATO ile ortak yapılmıyorsa herhangi bir söz hakkı yok Türkiye'nin... Bu duruma haklı olarak itiraz ediliyor. NATO bünyesindeki katkıları inkâr edilemeyecek olduğundan Türkiye'nin AGSK yapılanmasının dışında tutulması ya da pozisyonunun bir "eklenti" konumuna getirilmesi kuşkusuz itiraz edilmesi gereken bir husus. Her ne kadar AGSK meselesinde de AB'nin malum kronik hastalığı "Avrupa-merkezcilik"in görünümleri beliriyorsa da, olayın farklı boyutları olduğu da muhakkak. Tıpkı finans hareketleri gibi askeri konularda artık "demokratik standartlar" temelinde yeni yapılanmalara kavuşturuluyor. NATO kurulduğu zaman, işlevi, "ABD'yi içerde, Almanya'yı yerinde, SSCB'yi dışarda tutmak" olarak tanımlanıyordu. Bugün hala NATO var ama yukardaki işlevle NATO'yu tanımlamaya kalkışmak sadece komedi olur. NATO bugün "kıtalararası jandarmalığın" ötesinde işlevlere kavuşuyor ve daha genel bir yapılanma hüvviyeti taşıyor. AB ülkeleri ise bu genel yapılanmaların içinde "yeni halkalar" oluşturarak, demokrasi standartlarını merkeze alan "iç yapılanmalara" gidiyorlar; AGSK bunun en çarpıcı örneği. Aynı konu finansal olaylar için de geçerli... Paranın ve emeğin "engelsiz dolaşımı" için aynı standartlar temel teşkil ediyor. Bu olaylar karşısında klasik bir bakışla demokrasi standartlarının bahane olduğunu, Batılılar'ın bizimle ilgili konulara önyargıyla yaklaştıklarını söyleyenler çıkacaktır muhakkak. Bu söylem, AB'yi kuşattığı açıkça görülen "Avrupa-merkezcilik" bakışı hesaba katıldığında haklılık payları içerebilir. (Yalnız, bu tip söylemlerin haklılık paylarının "söyleyenlerden" bağımsız olduğunu özellikle belirtmek gerekir.) Bütün bu haklılık paylarının varlığının ise olayların çözümüne katkıda bulunmadığı açıktır. Netice itibariyle Türkiye merkezden her geçen gün uzağa düşmektedir ve bunu giderecek teknikler de geliştirilememektedir. Başbakan'ın ilk anda çoğu kişinin "milli gurur"unu okşaması kaçınılmaz olan sözleri de merkezden uzağa düşmenin önüne geçecek faktörlerle donanmış değildir. O zaman mesele açıktır. Bu ülkenin ekonomik gelişiminden güçlü bir savunma kimliği edinmesine kadar bir dizi hayati konu, demokratikleşmenin gerçekleşmesinden geçmektedir. Demokrasinin bir aydın fantazisi, ya da entelektüel bir egzersiz olmadığı her geçen gün daha net anlaşılacaktır...
ocelik@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|