![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Münasebetsiz bir soruBenim aklıma bazen münasebetli, münasebetsiz sorular üşüşür. Önceki gün, durduk yerde, başım bir soru ile zonklamaya başladı: "Acaba, bir istihbarat örgütünde 'numaralı ajan' olan biri, aldığı emir ve tâlimatlarla yazdığı yazı ve yaptığı yorumlarda devletin bir başka birimiyle ters düşerse ne olur?" Soruyu biraz daha açayım: Kod adı da bulunan 'ajan-gazeteci', görevi öyle gerektirdiği için devletin politikalarına aykırı bir şeyler yazıp devletin bu konularda hassas bir başka biriminin gözünde 'bölücü' durumuna düşerse başı derde girer mi? Bu soruyu aklıma getiren bir süre önce okuduğum bir yazı oldu. Bir okur, medya konularıyla ilgili yazı ve haberler yayımlayan bir web-sitesinde (www.jurnal.net) karşısına çıkan bir yazı yolladı bana. Atv'de sabah programını sunan Hakan Aygün yazmış o yazıyı... 'Siyah' kod adlı "MİT'in numaralı ajanı" ile ilgili bir yazı bu ve Hakan Aygün "Eğer o MİT ajanıysa ben de ajanım" diye yaklaşmış konuya... Hakan Aygün, anladığım kadarıyla, kod adı 'Siyah' olan Hürriyet yazarını iyi tanıyor... "O ajan ise ben de öyleyim" demesinin sebebini şöyle açıklıyor Hakan Aygün: "Bir gerçek var ki, bütün gazeteciler, bütün öğretim üyeleri bir anlamda ajandır... Nasıl mı? Öğretim üyeleri gittikleri ülkelerdeki izlenimlerini yurda dönüşte hep MİT'e ulaştırmışlardır... Bu iş de, 'kibarca' yapılır. Görünüşte, kimse MİT'e bilgi vermez... Bu iş, Dışişleri aracılığıyla yapılır. Dışişleri'nde başındaki ki şi 'MİT'çi ajan' olan bir daire vardır... Bilgiler Dışişleri'ne ulaştırılır... Diplomasi muhabirlerinden yurtdışına gittiklerinde de sık sık bilgi istenir... Ankara'daki gazete yönecileri, muhabirler sık sık aynı şeyi yaparlar... MİT, bu şekilde topladığı istihbaratı kendi ajanlarının topladığı istihbaratla karşılaştırır... Türkiye'nin dış politikası, terör politikası, bu şekilde saptanır... Apo'yla Bekaa'da röportaj yapan herkes, MİT'e ayrıntılı raporunu vermiştir neredeyse... Bunlar doğaldır ve bütün dünyada benzerleri vardır... Aynı şekilde gazeteci, sık sık MIT'e başvurur, belli konularda bilgi ister... MIT'çi olduğunu bildiği 'başka kılıklar'altındaki insanlarla karşı karşıya gelir, bilgi alışverişinde bulunur..." Doğrusu bunca yıldır Ankara'da gazetecilik yapıyorum, meslektaşların istihbaratçılarla bu kadar içli dışlı olduklarından haberdar değildim. Yurtdışından döndüğümde MİT'e gidip bilgi vermek hiç aklıma gelmediği gibi MİT'ten biri de bilgi almak için benim yanıma yaklaşmadı. İzlenimlerimi gazetede yazdığımdan bu tür bir ilişkiye ihtiyaç da yoktu zaten. Diplomasi muhabirleri, Ankara'daki gazete temsilcileri "MİT'in sağlama memuru" gibi çalışıyorlarmış Hakan Aygün'e göre... Bu 'bilgileri' başka ülkelerin yetkilileri okusalar, 'gazeteci' kimliğiyle ülkelerine gelmek isteyen bizim meslektaşlara vize vermezler... En garibime giden de, "Bunlar doğaldır ve bütün dünyada benzerleri vardır" cümlesi... Doğalsa Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi neden bu tür ilişkileri 'meslek ayıbı' olarak görüyor? Bu tür ilişkilerin doğal karşılandığı ülkeler hangileri? Gazetelerimizin anlı-şanlı Ankara temsilcileri, Sedat Ergin, Fikret Bila, Murat Yetkin, İsmet Berkan ve Bilal Çetin bu iddia hakkında ne düşünüyorlar acaba? Yazısının bir yerinde, "Ajan ilişkiden habersiz bir başka devlet birimini kızdırırsa ne olur?" sorusunu aklıma düşüren şu satırlarıyla karşılaştım Hakan Aygün'ün: "Bir medya kuruluşunun yöneticiliğini yaparken, sadece MİT olmadığını belirteceğim tepelerden bir yerden yemek daveti aldım... Asıl amaç sohbet ve samimiyeti geliştirmekti... Bu yemekte inanamadığım bir şey oldu... Bana, çalıştığım kurumdan üç isim açık açık şikâyet edildi... İkisi, bölücülükle suçlanıyordu..." Bu anlatımdan sonra, bölücülükle suçlananlardan birinin, 'Siyah' kod adlı yazar olduğunu bildiriyor Hakan Aygün; 'yetkililer', ondan 'vatan hâini' diye söz etmişler... 'Siyah' kod adlı yazarın MİT'in 'numaralı ajanı' olduğu biliniyor. 'Siyah' da, "MİT'le hiçbir irtibatım yok" demek yerine, "Beni MİT mi çok okunan yazar yaptı?" türü bir cevap vermeyi yeğledi; sonra da lâfı ağzında geveleyip duruyor... Hakan Aygün'e göre, devletin 'MİT olmayan' bir birimi ise, bizim 'ajan-gazeteci' bildiğimiz kişinin 'vatan hâini' olduğu kanaatindeymiş... Gördünüz mü şimdi? Elbette bizde nüfuz çatışmaları olmaz, her şey sühuletle ve usûlüne uygun görülür; fakat "Başka ülkelerde de bu tür ilişkiler doğal karşılanır" dendiği için, aklıma üşüşen soruyu sizlerle paylaşmamda bir mahzur yok: "Gazeteci bilinen kişinin aslında bir istihbarat ajanı olabildiği bir ülkede, 'ajan-gazeteci', görevini yaparken, kendisinin bu ikili kimliğini bilmeyen ülkesinin bir başka resmî biriminin ayağına basarsa ne olur?" Bu ciddi bir soru. Bizde olmayabilir, ama bu tür ilişkilerin doğal karşılandığı bir başka ülkede, öyle durumdaki bir 'ajan-gazeteci'nin başına çok ciddi işler gelebilir... Diyelim, bir sebeple istikrarsızlığın egemen olması gereken bir ortamda, o gazeteci, aldığı tâlimata uyarak, iki ters uçtaki partiyi iktidarda birleştirmeye çalışsın... Ne olur acaba? Ben bu soruyu sorup burada duruyorum, siz, benzeri yüzlerce soru sorabilirsiniz... Sorumu ciddiye alın lütfen ve bana akıllıca cevap verin: Ne olur?
tkivanc@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|