YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

İz üzerindeyiz

Bilinen bir hikâyedir: İki genç yolda karşılaşmışlar; üzerinize âfiyet biraz ahmak olanı, "Benim annem" demiş diğerine, "Senin anneni genelevde görmüş..." Diğer genç gülmüş ve cevabı hemen yapıştırmış: "Peki de, senin annen orada ne arıyormuş..."

Bizim olay tıpkı bu hikâyeye döndü. Emin Çölaşan, önceki günkü yazısında, bir yandan bana 'takkeli liboş' ve 'karanlık adam' gibi sıfatlarla saldırırken, bir yandan da 'kesin bilgi' olduğunu özellikle vurgulayarak, Suriye'de öğrenci olduğum dönemde öğrendiklerimi Türkiye temsilcilikleri ve MİT elemanlarıyla paylaştığımı yazdı... Bu sebeple bir de "Aferin" aldım Emin'den... Hürriyet yazarına, gencin ahmak arkadaşına verdiği cinsten bir cevabım olacak: "Sen nereden biliyorsun?" Emin Çölaşan'ın kendinden daha ünlü 'minik kuşu' için tam bir suçüstü... Demek ki, patronları, gelişmelerden onun kimliğini deşifre edecek kadar tedirginler...

Emin Çölaşan'la kalem kavgalarımız biliniyor. Bir zamanlar, Uğur Mumcu ile birlikte yer aldığı bir jüride 'yılın gazetecisi' unvanını bana lâyık gören Çölaşan, ne olduysa, sevgisini aşırı düşmanlığa çeviriverdi. İttihat Terakki usulü 'silâh üzerine yemin edilen medya çetesi' kuruluşuna ön ayak olan, önce faksla, sonra kıytırık bir gazete köşesinden, en sonunda da nereden desteklendiği belli olmayan bir kağıt parçasıyla çömezlerini üzerime saldırtan da odur.

Beraberce neler yaşamadık ki... Harvard diplomamın 'sahte' olduğunu ileri sürdü. Bir ara, şimdi iddia ettiğinin tam aksini yakıştırmıştı bana: 'Suriye ajanlığı'... Ben bu iddiaları savuşturmaya çalışırken, "Ne Suriye ajanlığı yahu; resmi heyetle olmasa Suriye'ye gitmekten çekinirim ben" diye yazmıştım; şimdi oradan türetilme, "Suriye'deki karanlık döneminde MİT'e bilgi taşımıştı" iddiasını ileri sürüyor... Neyse ki, bu defa 'vatansever' olduğumu teslim etmek zorunda kalmış...

Eh, ne yapalım, bu da bir şey... Ancak kafa karıştıran bir husus var: "MİT'in numaralı ajanı Siyah" üzerinde yoğunlaşan ve diğer 'ajan-gazetecileri' ortaya çıkartmak için kalem yoran ben, MİT kaynaklı 'kesin bilgi'ye sahip Çölaşan tarafından "MİT'çi" olarak ilân ediliyorum. Bu MİT ne kadar da ilginç bir örgüt böyle? Öğrenci olarak gittiğim Suriye'de geçirdiğim yedi aydan daha ne senaryolar çıkaracak bakalım MİT?

Bu tür olaylarla karşılaştığımda farklı tepkiler verdiğimi biliyorsunuz. Yığınla soru başıma üşüşür, onlara mantıklı cevaplar bulmaya çalışırken, bir bakarsınız, daha önce hiç aklıma gelmeyen dehşetengiz gerçeklere ulaşırım.

Meselâ şöyle: 'Ajan-gazeteci' konusunu yaklaşık bir aydır gündemde tutuyorum. Bugüne kadar hep 'Siyah' kod adlı bir yazar üzerinden konuyu işleyip durdum. 'Siyah' olağanüstü rahatsız oldu, ancak, bu bir ay boyunca, benzer ilişkiler içerisinde olduğundan kuşkulanılanlardan hiçbiri onun yardımına koşmadı. Emin Çölaşan sözgelimi, ancak şimdi hareketlendi... Acaba neden şimdi?

'Siyah' türü ajanların fazla bir değerleri olmadığını önceden de biliyorum. Deşifre olmuş ajanın ardından gözyaşı döken tek bir istihbarat örgütü yoktur. Yıllar önce, sol örgütler içine soktuğu, kimliğini açıklamasa şimdilerde bir sol partinin başında pekâlâ yer alabilecek değerde bir ajanını deşifre etmekten çekinmemişti MİT... 'Siyah'ın örgüt için hiçbir değeri kalmadığına kuşku yok... 'Minik kuş'un sahibi de öyle...

Çölaşan'ın bana saldırması 'Siyah' ile ilgili olamaz. O halde, böyle bir çıkış yapma ihtiyacını şu sıralarda neden duymuş olabilir? Bu soruya aklı başında bir cevap bulmak zorundayım.

Acaba, bilerek veya bilmeden, çok daha hassas bir noktaya dokunmuş, ya da nâzik bir ayağın üzerine basmış olmayayım? Ortadoğu gazetesi yazarının, kesin bir ifadeyle, "23 kişiden oluştuğunu" açıkladığı bir liste olduğunu biliyoruz. Acaba, bilerek veya bilmeden üzerine bastığımız ayak, yurt içi ve dışında kendisine önemli görevler verilmiş, isminin ortaya atılması bile tehlikeli birine ait olmasın sakın? Bulunduğu konumu, temsilcisi olduğu kurumun gücünü, hizmet verdiği odağın emrine sunabilecek sadâkatte biri?

Çölaşan'dan sonra, bir kaç gündür yazdığım yazılara bir de bu gözle bakmaya başladım. Kulis'te o kadar çok insanın ismi geçiyor ki, "Şudur" diyebilmem kolay değil... Üzülmeyin, yakında gerçeğe ulaşır, bulgularımı sizlerle de paylaşırım.

Açıklama: Geçen gün, "Sedat Ergin'den ne tepki geldi?" cümlesiyle başlayan "Bir ses, bir sessizlik" başlıklı Kulis'e (12 Haziran) Radikal Ankara temsilcisi İsmet Berkan'dan açıklama ulaştı. Tahmin ettiğim gibi, iddiayı ortaya atan televizyoncuyu ciddiye almadığı için ses çıkartmamış. Kendisinin durumunu şöyle özetledi İsmet Berkan: "(..) Ben MİT'e iki kere çağrıldım, her ikisi de Alaattin Çakıcı'nın üstünden çıkan pasaportun MİT kaynaklı olup olmadığını yazılarımda işlemiş olduğum içindi ve iki çağrı arasında sadece iki gün vardı. Bunların dışında da iki kez MİT'e gittim; onlar da yine yazılarımla ilgiliydi. Yazılarım hoşlarına gitmemişti, kendilerince modern halkla ilişkiler faaliyeti yapıyorlardı, yani kurumlarını 'daha iyi tanırsam daha olumlu görüşlere sahip olacağımı' düşünüyorlardı. (..) Bu kurumun açıkta çalışması (CIA gibi) ve Meclis tarafından denetlenmesi gerektiğine inanıyorum."

Merak edenlere duyururum: Hayır, Sedat Ergin'den doğrudan bir tepki gelmedi.


15 HAZİRAN 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...