YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Meydan okuyorum

Buradan yaptığım "Teker teker gelin" çağrım yankı bulmadı, hepsi birden saldırıya geçtiler... Saldırsınlar da, bâri kendi aralarında bir karara varıp okurlarına şaşkınlık yaşatmasalar. Gazete okuru, aynı kişi hakkında yazılan yazılarda, aynı bilgiç ifadelerle, birbirine taban tabana zıt senaryolar okursa, kafası karışmaz mı? Emin Çölaşan ve Fatih Altaylı tarafından şaşkına döndürülen Hürriyet okuru o durumda.

Çölaşan, "Aferin bu adama" başlıklı yazısında (Hürriyet, 13 Haziran), benim Suriye'de öğrenci olarak bulunduğum günleri değerlendirdi. Ondaki 'kesin bilgi', benim, Suriye'de 'MİT ajanı' olarak çalıştığımdı. Fatih Altaylı ise aynı kanaatte değil; dünkü yazısında, benim 'yabancı bir gizli servisin adamı' olduğum iddiasını okurlarına ulaştırdı. Böylece, 48 saat içerisinde, Çölaşan'a göre 'vatansever' olan ben, Fatih Altaylı'nın iddiası doğruysa 'vatan hâini' konumuna geliverdim...

Altaylı'nın hakkımdaki iddiaları bir tek insanın taşıyamayacağı olağanüstü bir gücü bende vehmediyor. Suriye'de 'yaptığım çalışmalar' Türkiye-Suriye ilişkilerinin bozulmasında rol oynamış... Suriye-PKK yakınlaşmasında etkili olmuş... Türkiye'de de 'aynı yabancı ülke adına' tarikat örgütlenmelerinde yer almışım. Şöyle yazıyor: "Güçlü tarikatların örgütlenmesine hizmet etti, oluşturulan yapıları bağlı olduğu gizli servise aktardı ve bu yapının o ülkenin istekleri doğrultusunda oluşması için faaliyet gösterdi."

Peki şimdi? Şimdi de "Gizli servisin istekleri doğrultusunda" girdiğim başka bir gruptaymışım. "O grubun Türkiye'nin yükselen değeri olması planlanıyordu" diyor Altaylı ve ekliyor: "Onun ne milliyeti, ne dini, ne imanı vardır. O sadece bağlı olduğu gizli servise hizmet eder. Nerede daha çok işe yarayacaksa orada." (Hürriyet, 15 Haziran).

Sabah sabah bu yazıyı okuyunca, "Vay be, ben neymişim yahu!" diye düşünmeden edemedim...

Buraya nereden geldiğimizi biliyorsunuz. Kanal-D yöneticilerinden ve Radikal yazarı Haluk Şahin, 'Kiralık kalem' başlıklı bir yazıyla, adını vermediği bir yazarın, bağlı olduğu istihbarat örgütünden her hafta zarf aldığını yazmıştı. MİT'in üst düzey yöneticisi olarak tanınan Mehmet Eymür, web-sitesinden, 'kiralık kalem' konusuna açıklık getirdi ve Hürriyet yazarı Fatih Altaylı'nın "MİT'in numaralı ajanı" olduğunu ileri sürdü. Benim bütün yaptığım bu gelişmeyi okurlarıma duyurmaktan ibaret. (Eymür'ün yeni iddiaları için, bkz. http://www.dorduncukuvvetmedya.com/meymur.htm).

Şahin ve Eymür'ün kod adının 'Siyah' olduğunu iddia ettikleri Fatih Altaylı susacak yerde, "Ben MİT'in numaralı ajanı değilim" deseydi, ortada tartışılacak bir konu olmayacaktı. Ardından, başkaları tarafından (yine ben değil), medyada 22 (daha sonra 23) kişinin MİT ile irtibatlı olduğu söylendi, yazıldı. Bir televizyoncu, "Bu normaldir, gazetelerin Ankara temsilcileri ve diplomasi muhabirleri MİT'le irtibatlıdır" anlamına gelen sözlerle tartışmaya katıldı. Arada, MİT'ten, "Bizim medyada ajanımız yok" diye bir açıklama geldi, ama inandırıcı bulunmadı.

Benim, 'meslek etiği' adına sıcak tutmaya çalıştığım bu konudan bazılarının rahatsız olması elbette doğal. Ancak, sürekli olağanüstü dönemlere giren bir ülkede, etkin bir güç olan medyanın, kendi doğal çevresi dışında bir odak tarafından yönlendirilmesinin doğru olmadığına inanıyorum ben. Bu sebeple, 'ajan-gazeteci', sadece meslekî açıdan rahatsız edici bir kavram değil, aynı zamanda demokrasi için de 'tehlike' teşkil eden bir kimlik. Gazeteci gazeteciliğini yapmalı, istihbaratçı da istihbaratçılığını; kendi sınırları içerisinde kaldıkları sürece, her ikisi de, dünyanın en önemli iki mesleğini icra eden birer saygın insandır...

Bana gelince... İlkelerine olağanüstü düşkün bir kalem erbabıyım ben; bugüne kadar sadece bu mesleği en iyi biçimde, müdahalesiz ifâ edebileceğim ortamlarda bulundum. Beynimden ve görüşlerimi ifade etmek için kullandığım kalemimden başka bir gücüm yok. Hayatımın hiçbir döneminde, başkalarının da bulunduğu genel ortamlar dışında (Teoman Koman'ın MİT'teki yemekli toplantılarını kast ediyorum), istihbaratçı olduğunu bilerek, hiçbir kişiyle, hiçbir biçimde, doğrudan veya dolaylı, bir temasım olmadı. Hiçbir yabancı gizli servisle veya öyle bir servisin elemanlarıyla yolum hiçbir yerde kesişmedi. Ne Suriye'de, ne de bir başka ülkede bulunduğum konumla ilgisiz herhangi bir işe bulaşmış değilim. Şaşırabilirler, ama gerçek şu: Bilgi ve tahlil dolu yazılarımı kaleme alırken, kendi özel arşivim ve kütüphanem dışında, hiçbir yerden, hiçbir kimseden herhangi bir yardım almadım bugüne kadar...

Bu söylediklerimin yanlış veya yalan olduğunu ispatlarlarsa kalemimi kırmaya hazırım; bunu yapamazlarsa kendilerini buradan 'müfteri' olarak ilân ediyorum.

Çölaşan Suriye'de "MİT adına çalıştığımı" ileri sürdüğü yazıda bunun 'kesin bilgi' olduğu iddiasındaydı. Fatih Altaylı da, 'yabancı bir gizli servis' adına çalıştığımı aynı kesin ifadelerle yazıyor... İstihbarat kaynaklarıyla içli dışlı bu iki kişi arasındaki muazzam görüş farkı benden çok bu 'kesin bilgileri' aldıkları odağı, ya da o odak içinde bağlı oldukları hizbi ilgilendirir; ancak benimle ilgili bir ortak görüşe ulaşsalar, sütunlarını işgal ettikleri gazete için akıllıca bir iş yapmış olurlar...

Hürriyet'in bir yayın yönetmeni yok mu Allah aşkına, yoksa otomatik pilotla mı yönetiliyor?


16 HAZİRAN 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Fehmi Koru

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...