![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
MGK'nın mantığını değiştirmekAB ile ilişkilerin kritik noktalarından birisi MGK'nın sivil siyaset üstü bir kurum olmaktan çıkarılması... Demek ki dışardan bakıldığında MGK hem asker ağırlıklı hem de sivil siyasetin üstünde bir kurum olarak görülüyor. İçerden bakıldığında da durum farklı gözükmüyor. Özellikle MGK inisiyatifinde gerçekleşen ve icra edilen 28 Şubat süreci, MGK'nın bu "belirleyici" ve "asker ağırlıklı" niteliğini herkese öğretti. Süreci izleyen, yönlendiren MGK Genel Sekreteri de bir asker, süreçte etkin roller üstlendikleri "Andıç" gibi belgelerle daha net olarak ortaya çıkan kişiler de asker. Siyasiler de, "asker duyarlılığı"nı AB ile ilişkiler sadedinde de çok ciddi olarak gündeme alıyorlar. "Asker ne der?" sorusu her kademede gündeme geliyor... AB ile ilişkilerden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz da "ülke bütünlüğü ve laiklik" söz konusu olduğunda askerin özel bir hassasiyetinin olduğunu açıkça vurguluyor. Bir ordunun, ülkenin güvenlik meseleleri üzerinde hassasiyet göstermesi ve değerlendirmelerini ortaya koyması kadar tabii bir şey olamaz. Ancak sorun bundan kaynaklanmıyor. MGK statüsünde, kurumun "siyaset üstü" hale gelmesinin altında yatan ve siyasi alana "negatif" bakan iki ana değerlendirme var ki, asıl sorun orada odaklaşıyor. Nedir onlar: 1. Sivil siyasetçi ülkenin güvenlik meselelerini yeterince bilemez. 2. Sivil siyasetçi güvenlik meselelerini yeterince bilme imkanına kavuşsa bile gerekli hassasiyeti gösteremez. MGK yapısı, bu değerlendirmenin askere izafe edilmesi sonucunu doğuruyor. Buradaki çarpıklık gayet net: Hem sistemin genel yapısında sivil iradenin millet adına hakim olması gerekiyor, yani Genelkurmay Başkanı Başbakan'a bağlı, Meclis en üstün irade, Cumhurbaşkanı başkomutan vs... Ama MGK statüsünün altında da sivil alana yönelik böyle bir düşünce zemini var. Artı, pratikte de işin görüntüsü böyle. 28 Şubat'ın ilk günlerinde dışardan gelen ziyaretçilerin bir de Genelkurmay'ın görüşünü alma ihtiyacı hissetmesi bu yüzden değil miydi? Genelkurmay Başkanı değiştikten sonra, sanırım gene Genelkurmay Başkanı'nın iradesiyle askeri nitelikli olmayan ziyaretler geri çevrildi. Yani bunda bile sivil iradenin bir müdahalesi-tayin ediciliği söz konusu değil. MGK'yı "siyaset üstü" hale getiren iki negatif yaklaşım, neresinden baksanız ülke açısından sağlıklı değil. Yani bir ülkenin ana karar organlarını teşkil eden kurumların (siyaset kurumu) "ülkenin güvenlik meselelerini yeterince bilmediği" değerlendirmesi de "bilme imkanına kavuşsa bile gerekli hassasiyeti göstermeyeceği" değerlendirmesi de "bu yüzden sürekli bir üst güdüme gerek duyulacağı" değerlendirmesi de sağlıklı değildir. Demokrasi açısından kategorik olarak sağlıklı olmadığı gibi, bizatihi ülkenin güvenlik zarureti açısından da sağlıklı değildir. Yani siz, bir ülkenin Başbakanlığı'na, Cumhurbaşkanlığı'na hatta Meclisi'ne ülke güvenliği konusundaki hassasiyeti yeterli olmayan birisinin gelebileceğini düşünecek noktadaysanız ipin ucu çoktan kaçmış sayılmaz mı? Bu yanlış. Bu daha temelde, halk iradesine yönelik güvensizliğin belirtisidir. Oysa halka güvenmek demokrasinin de, tüm güvenlik konseptlerinin de abc'sidir. Türkiye şimdi AB ile ilişkiler çerçevesinde bunu tartışıyor. Bunu, millet egemenliği çerçevesinde bugüne kadar tartışamamış olmak, siyasetçilerin buna cesaret edememiş olması Türkiye'de yaşayan herkes için nakisedir. Biz hepimiz, siyasetçinin ülke güvenliğini bilmediğini, bilse bile yeterli hassasiyete sahip olmadığını düşünürsek bütün bu seçimler, parlamento, hükümet gibi kurumların ne anlamı kalır? Bu değişmeli. Ülke insanı kendi vatan sevgisine güvenmeli. Ülke ordusu, vatandaşın vatan sevgisine güvenmeli. MGK statüsünü yeniden belirlerken, önce altındaki negatif değerlendirmeler izale edilmeli. Olay, Anayasa'da yer alan ifadedeki "hükümete bildirir"in "tavsiye eder" şekline dönüştürülmesiyle çözülecek kadar basit değildir. Eğer MGK statüsünü değiştirirken bile sivil kadrolar askerin gözünün içine bakma gereği duyuyor, Meclis'in önüne konu, "acaba asker ne der?" kaygısı ile birlikte getiriliyorsa, ortada özel bir durum olduğu açıktır. 28 Şubat sürecinin etkili komutanlarından Erol Özkasnak eğer, kendilerine özel konum veren "Andıç"lı statüyü anlatırken "TSK İç Hizmet Kanunu bize koruma kollama görevi veriyor" diyorsa, MGK statüsünün daha başka misyonları perdelediğini düşünmemek mümkün olmaz. Eğer MGK, "Asker sivil siyasete müdahalesini artık darbelerle değil, MGK ile gerçekleştirir" gibi bir alt zemine oturuyorsa, "İyi ki MGK var, asker bu defa ihtilal yapmadı" deniyorsa 28 Şubat'tan söz edilirken, ortada demokrasi adına ciddi bir kırılma olduğu açıktır.
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|