- 6 -
Zirvede ağız dalaşı!
İsmet Paşa'ya göre, Bayar'ın icraatları, devleti kamu karşısında zayıf düşürüyordu. Zayıf devletle ne halka biçim vermek mümkündü, ne de devrimleri korumak... İnönü'nün bu yaklaşımı Mustafa Kemal'i sinirlendirmeye yetmişti.
Atatürk'ün, Bayar'ın eseri olan hükümet programını övmesi, "Şark Raporu"na ilişkin olarak da "Bizim istikametimiz budur" demesi İsmet Paşa'nın uykularını kaçırıyordu.
Ne var ki, Dersim olaylarıyla yıpranmış ülke ekonomisine az da olsa nefes aldıracak hükümet programı uygulanamadı. Bölgedeki asayiş mantığı da aynen devam etti.
Mustafa Kemal, bir akşam Celal Bayar'a takılmak için sordu:
"- Ne yapıyorsun?"
"- Çalışıyorum efendim!"
Mustafa Kemal, sofradakileri göstererek:
"- Ben sordum, bu beyler 'Didiniyor' dediler..."
Tereddütle bakındı Celal Bayar:
"- Küçük işler yoluna girmedikçe büyük işleri yapamam" dedi.
Celal Bayar'ın "küçük işler" dediği, Başbakan İsmet İnönü'ydü.
Şark Raporu'nu hasır altı etmiş, Doğu'da bildiğini okumuştu. Bu yetmezmiş gibi, İktisat Vekaleti'nin çalışmalarına da sekte vuruyordu.
İşletemeyiz, zarar ederiz
Mustafa Kemal "artık" İnönü'ye güvenmiyordu.
Onu "yetersiz" ve "başarısız" buluyordu.
Ekonomi konusundaki kişisel tasarruflarının ise ülkeye zarar verdiğini düşünüyordu. Çünkü İnönü sürekli, "İşletemeyiz, zarar ederiz" gerekçesiyle yatırımlara karşı çıkıyor, "kuvvetli icra" organı isterken ipin ucunu kaçırıyordu. Halk mızmızlanmaya başlamıştı.
Bayar'ın görevi devlet çarklarını yeniden işletmekti.
Adı konmamış bir görevi daha vardı:
İnönü'yü denetlemek...
İnönü'yü izliyor ve onun karşı çıktığı yatırım kalemlerini Çankaya'nın icazetiyle Meclis'ten geçiriyordu.
Turhal Şeker Fabrikası da bu yatırımlardan biriydi.
İnönü, bu girişimi "gereksiz" buluyordu.
"- Bu Turhal Şeker Fabrikası'ndan vazgeçmez misiniz Celal Bey?" diye çıkışmıştı bir gün.
"- Hayır, bütün hazırlıklar tamamlanmıştır..."
İnönü yazıklanmakla yetinmişti:
"- Vah vah..."
Bayar'ı ikna edemeyen İnönü, son çare olarak fabrikanın "tamamen" devlet kontrolüne verilmesini istedi. Oysa Bayar, işletmenin geleceğini düşünerek, birtakım bankaları ve özel sermayeyi ortak etmişti bu yatırıma.
Mustafa Kemal'le İnönü arasındaki anlaşmazlık, salt iktisat alanıyla sınırlı değildi.
İnönü, özellikle Atatürk'ün sofrasına katılmıyor, onun bulunduğu mahfillerde boy göstermiyordu. Fırsatını buldukça Çankaya'yı eleştiriyor, Mustafa Kemal'i "rakı sofrasında memleket yönetmek"le suçluyordu.
Bardağı taşıran son damla yine yatırımlarla ilgili bir meseleydi.
Atatürk, bir süre önce, Başbakan'a "Bomonti Bira Fabrikası"nın genişletilmesi emrini vermiş, İnönü de mutad olduğu üzere, buna karşı çıkmıştı.
Ne oldu buna, içmiş mi?
Mustafa Kemal bir gün Hasan Rıza Soyak'ı çağırdı.
"- Bomonti işi ne durumda?" diye sordu.
Soyak, yapılan çalışmaları ve bu konuda Başbakan İnönü'nün tereddütlerini anlattı. Sonra da, Bomonti Bira Fabrikası'nın imtiyazının artırılması konusunda Ahmet İhsan Tokgöz'le İsmet Paşa'nın eniştesi Abdürrezzak Bey'in, İsmet Paşa'yı bu fabrikanın zarar edeceğine inandırdıklarını aktardı.
Mustafa Kemal sinirlendi:
"- Başvekil paşaya haber ver, bu akşam Bakanlar Kurulu olarak Çankaya'da toplanalım. Orada işin aslını öğreniriz."
Şükrü Kaya İçişleri Bakanı'ydı.
Şükrü Kaya, Soyak'tan gelen haber üzerine Başbakan İnönü'ye gitti.
"- Paşam, bu akşam köşke çağrılıyoruz, bira fabrikası işi görüşülecek."
İnönü, bir süre önce kardeşini kaybetmişti. Üzüntülüydü. Memleket meselelerini konuşacak, hele Mustafa Kemal'le tartışacak takati yoktu. Ama, çağrı Çankaya'dan geliyordu.
"- Olur, görüşürüz" dedi usulca.
Bir yandan kardeşinin üzüntüsü, bir yandan kendisini Mustafa Kemal'le karşı karşıya getiren "harcıalem" meseleler... O "harcıalem" dese de, hem Dersim olaylarının ağır faturası, hem ekonomideki kötü gidişat Ankara'yı tarihinin en zorlu dönemine getirmişti.
Eskiden böyle değildik
İsmet Paşa önce Anadolu Kulübü'ne uğradı, üstüste birkaç viski içti.
Çankaya'ya geldiğinde, hafif sarhoştu.
Mustafa Kemal ve Bakanlar Kurulu, büyük bir masanın çevresinde toplanmışlardı. Geçti, yerine oturdu.
Mustafa Kemal, doğrudan konuya girmedi.
Önce Ziraat Bakanı Ziya Kesebir'e döndü, Atatürk Orman Çiftliği'ndeki ağaçların neden bakımsız olduğunu sordu.
Kesebir ağzını açmıştı ki, İnönü'nün sesi yükseldi:
"- Sebebini adamlarınızdan sorunuz!"
Salonda buz gibi bir hava esti.
Mustafa Kemal, hayretle İnönü'nün yüzüne bakıyordu. Kazım Özalp'e döndü, İnönü'nün işitemeyeceği bir sesle:
"- Ne oldu buna? İçmiş mi yoksa?"
Devam etti İnönü. Sağlıksız bir ses tonuyla:
"- Ne oldu Gazi Paşam size? Eskiden böyle değildiniz. Artık emirlerinizi hep sofradan mı alacağız? Aramıza hep başka insanlar giriyor, konuşmamıza fırsat vermiyorlar. Ne olacak bunun sonu?"
Mustafa Kemal şaşırdı. Bu çıkışı beklemiyordu. Bir süre İnönü'ye baktıktan sonra ortaya döndü:
"- Efendiler, anlaşılıyor ki bugün görüşme yapamayacağız. Siz rahatınıza bakın, ben biraz dinleneceğim."
Bu İsmet'le konuşamayacak mıyız?
Ve çıkıp gitti.
İsmet Paşa, şaşkın, kalakalmıştı.
"- Kendisi çağırmıştı, görüşecektik..." diyordu.
Mustafa Kemal, o sinirle köşkün kütüphanesine kapandı.
"Hiç kimseyi görmek istemiyorum" diye tembihledi görevlilere. Kahve söyledi. Üstüste birkaç sigara içti.
Bir süre sonra Salih Bozok'la Kılıç Ali'yi çağırttı yanına.
"- Ne oluyor İsmet'e böyle? Kendisiyle rahatsız olmadan iki çift laf konuşamayacak mıyız?"
Karşısındakiler susuyor, tepki vermiyorlardı.
Mustafa Kemal bir süre daha söylendi.
Kılıç Ali, arkadaşı İsmet İnönü'yü korumak için söze karıştı:
"- Size karşı kuvvet gösterisi yapmak İsmet Paşa'nın haddine mi düşmüş. Anadolu Kulübü'nde iki kadeh parlatmış, gelip size caka satmış, hepsi bundan ibaret."
Durakladı Mustafa Kemal. Bir süre bakındı.
"- İçmiş mi?" dedi, "Anadolu Kulübü'nde mi içmiş?"
"- Evet Paşam... Ben kulüpteydim. Benim gözümün önünde üç kadeh viskiyi ardarda yuvarladı."
Mustafa Kemal biraz teskin olmuştu:
"- Haa, desene sarhoş!"
Biraz durdu. Sonra kendi kendine konuşur gibi:
"- Ama herhalde böyle konuşmak için sarhoş olmuştur. Demek ki, niyeti çıkış yapmakmış!"
İnönü'yü nasıl altettim
İktisat Bakanlığı boyunca Başbakan İsmet Paşa'yı dizginlemeye ve kimi yatırımlar konusunda onu ikna etmeye çalışan Bayar, İsmet Paşa'yı nasıl altettiğini anlatıyor.
Bayar-İnönü çekişmesinin ne tür ince yerlerden geçtiğini anlamak için, Celâl Bayar'ın bugüne kadar hiçbir yerde yayınlanmamış şu anısını kendisinden dinleyelim:
"Denizbank'ın işlettiği hatlardan biri sürekli olarak zarar ediyordu. Umum müdürün dikkatini çektim. İlgileneceğini söyledi. Fakat aradan aylar geçtiği halde zarar sürüp gidiyordu. Umum müdürü çağırdım. Durumu önemle gözünün önüne serdim. Beni dikkatle dinledikten sonra:
- Bana üç ay müsaade ediniz, dedi. Ben kendisine:
-Üç ayda da benden, size altı ay müsaade. Fakat 6 ayın sonunda hattın kâra geçtiğini görmek isterim!..
Teşekkür etti ve gitti.
Ben ajandamın 6 ay sonraki gününe notumu koydum. Düzenli olarak hattın durumunu gelen raporlardan izliyordum; zarar devam ediyor.
6 ay sonra tekrar umum müdürü Ankara'ya çağırdım. Herhalde benim işi çoktan unuttuğumu sanıyordu. Kendisine hattın bu konudaki bütün çalışmalara rağmen zararın önlenemediğini söyleyince, biraz şaşırdı. Sonra bu konudaki bütün çalışmalara rağmen zararın önlenemediğini söyledi.
O yıllarda Almanya'da Yahudi Likidasyonu başlamıştı. Birçok sanat, ticaret ve bilim adamı Yahudiler yurtlarından kaçıyorlardı.
Bu arada Almanya'da 50 kadar büyük müessesenin idare meclisinde veya idare meclisi başkanlığında adı bulunan tecrübeli bir işadamını vekâlete "müşavir" olarak almıştım. Adı "Fon Del Porten" idi. Kendisini çağırdım ve zarar eden hattı görüp incelemesini ve zararın nereden geldiğini araştırmasını rica ettim.
Bir süre sonra rapor geldi.
Kömürü bir yandan israf ettikleri bir yandan da yakma tekniğini gereği gibi bilmedikleri için, hat zarar ediyordu!
Durumu umum müdüre bildirdim. Ateşçilerini bu konuda yetiştirmesini söyledim. Kendilerine yeni bir mehil tanıdım.
Fakat zarar olduğu yerde duruyordu. Tekrar umum müdürü çağırdım.
Zararın önlenemediğini hatırlattıktan sonra dedim ki:
- Zararın kapatılması gereklidir. Zarar eden bir hatta çalışan ve zararı önlemesini beceremeyen insanlar, aynı şartlarla kâr getiren hatlarda çalışan personel kadar maaş alamazlar. Önce sizin maaşınızın yüzde 20'sini, bu hatta çalışan kaptanların ve çarkçıbaşıların maaşının yüzde 15'ini, ateşçilerin de yüzde 10'unu kesiyorum. Bu hatta çalışan personelin hangi sebeple olursa olsun, başka hatlara nakil edilmesi de yasaklanmıştır. Zarar önlenene kadar aylıklarınızı bu ölçüde eksik alacaksınız!
Umum müdür gitti.
Ben yine raporlardan durumu inceliyorum. Bir ay sonra zarar sıfıra indi. İkinci ayın sonunda hat kâra geçti.
Umum müdüre:
- Teşekkür ederim, dedim. Başardınız. Aylıklarınızı yine eski miktarları üzerinden alacaksınız. Hattın sağladığı kârın bir kısmını da size prim olarak ödeyeceğim. Başka hatlarda çalışan personel de, kömürden tasarruf yapabildiği ölçüde primle teşvik edilecektir. Bu konu böylece kapandı.
Ben işin başlangıcından beri olup bitenleri bir dosya halinde hazırladım. Masamın bir gözüne yerleştirdim. Başvekil İsmet Paşa, zaman zaman bakanlıkları ziyaret ederdi.
Bir süre sonra da bana uğradı.
Kendisiyle konuşurken:
- Bir dosyam var, şahsen görmenizi isterim, dedim.
- Nedir? diye sordu.
Ben dosyayı uzatarak:
- Okuyunuz, sonra anlatırım, dedim.
İsmet Paşa, genellikle dinlemekten fazla okumayı sever. Ben bunu bildiğim için dosya muhteviyatını anlatmaktansa, dosyayı okutmayı tercih etmiştim. Baştan sona kadar dikkatle okudu.
Bitirince:
- Tebrik ederim, dedi. Sonunda hattı zarardan kurtarmışsınız!..
O zaman kendisine:
- Fakat paşam, Denizbank bir devlet dairesi olsaydı, buna muvaafak olamazdım. Çünkü ne personelin maaşını ceza olarak indirmek, ne mükâfat olarak yükseltmek mümkündü. Böyle olunca da ben burada ne kadar titizlensem, kaptanlar, çarkçıbaşılar orada dilediklerini yapacaklar, kömürü kötü yakmaya devam edecekler, zarar da sürüp gidecekti. Bunun içindir ki, bu kuruluşları, özel teşebbüsün hareket kabiliyetleri içinde bulundurmak istiyorum. Ben böylece, bana Bütçe Komisyonu'nda yaptırdığı çıkışın cevabını vermiş oluyordum.
İsmet Paşa, bu sözüm üzerine gülümsedi.
Demek istediğimi anladı.
Fazla bir şey söylemeden:
-Güzel olmuş, demekle yetindi.
Bayar'ın bu anısı, İsmet Paşa ile aralarında sürüp giden çekişmelerin ne kadar ince çizgiler üzerinde yürüdüğünü ve geliştiğini açıkça göstermiyor mu?.. (İsmet Bozdağ'ın "Bitmeyen Kavga" adlı kitabından)
YARIN: İsmet Paşa azlediliyor
|