![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Figüranları bırakın, senaristleri arayın!.Pekçok figüran dolaşıyor ortalarda.. Kimi andıçlar doğrultusunda gazeteci-yazarlık yapıyor.. Kimi, seçim kazanmadan iktidar oluyor.. Kimi de, kendisini finansman dehası zannedip, banka boşaltıyor.. Senaristleri, prodüktörleri bilmeden, bu figüranların nereye gittiklerini anlamak, pek mümkün değil.. Önceki gün bir Amerikalı ile konuşuyorduk.. - Ne kadar yoğun bir tarihi geçmişiniz var.. Bizim Amerika'da eksiğimiz işte bu tarih, dedi.. Ben de kendisini teselli ettim.. - Bizim Anayasamız 18 yaşında.. En eski partimizin kuruluş tarihi 1983.. Sizdeki bazı kurumların tarihi birikimi, bizden daha yoğun, dedim.. Sonra düşündüm.. Türkiye'nin tarihî ve toplumsal birikimini, kim, neden, sürekli sıfırlıyor? Cindoruk'un, 12 Eylül döneminde bir sözü vardı.. - Hacı Bekir'i de üç defa kapatsalardı, bu lokumları zor yapardı, demişti Cindoruk.. Toplum mühendisleri, sadece "bugün"ü şekillendirmiyor Türkiye'de.. "Dün"e de biçim veriyorlar.. "İdeolojik tarihçilik", hergün yeniden, "dün"ü de değiştiriyor.. Bir İngiliz yazarın Türkiye gözlemlerini okumuştum yıllar önce.. "Ankara"yı anlatırken şöyle diyordu.. - Türkiye'nin başkenti Ankara, bir kurgu-tarih merkezi gibi.. Ankara, Hititler'den Cumhuriyet'e atlamış sanki.. Ne Roma, ne Bizans, ne Selçuklu, ne Osmanlı var Ankara'nın kültüründe.. Şimdiki Ankara da, sanki 1930'lardan ileri gitmek istemiyor.. Ve iktidara getirilenler, zengin edilenler, andıç-portörü olarak kullanılanlar, bu durumdan memnun.. Mümkün olsa, Adnan Menderes'in, Turgut Özal'ın isimleri ve varlıkları, ışınlanıp, yok edilecek.. Kendilerini güçlü zannedenler, ancak ellerinden güç alındığı zaman, bir merkeze bağımlı olduklarını hissediyorlar.. Hep bir fıkra geliyor aklıma.. Doksan yaşındaki bir adam, doktoruna gitmiş.. - Ben 19 yaşında bir kadınla evliyim.. Karım hamile.. Baba olacağım, demiş.. Bunun üzerine doktor, 90 yaşındaki baba adayına, bir hikaye anlatmış.. - Bir avcı, ayı avına çıkmış.. Dalgın olduğu için, yanına tüfek yerine şemsiyesini almış.. Ormanda, avcının karşısında, koca bir ayı belirmiş.. Avcı şemsiyesine sarılıp, açmış şemsiyeyi.. Bir patlama sesi duyulmuş ve çıkan kurşunla, ayı yere serilmiş.. Doktor bunu anlatırken, 90 yaşındaki baba adayı atılıp, söze karışmış.. - Olmaz böyle şey.. Mutlaka bir başka avcı ateş edip, ayıyı vurmuştur.. Doktor gülmüş, - Evet, ben de size bunu anlatmaya çalışıyorum, demiş.. Türkiye'de de böyle bir durum var gibi.. Birileri birilerini, önce vezir, sonra rezil ediyor.. Bakıyorsunuz bir adam devletin, iktidarın, paranın ve şöhretin zirvelerinde dolaşıyor.. Ertesi gün o adam, itibarını kaybediyor.. Yakın çevresi mahkemelerde, cezaevlerinde sürünüyor.. Mallara, mülklere el koyuluyor.. Mısır'daki "Sağır Sultan"ın bile duyduğu rüşvetlerin, yolsuzlukların, hukuksuzlukların failleri, bir dönem toplumun en itibarlı insanları olarak el üzerinde taşınıyor.. Sonra da, sanki bu rezillikler yeni ortaya çıkmış gibi, bunlar teşhir edilip, toplumsal ve medyatik linçlerin önüne atılıyor.. Bu "zamanlama"yı, kim, nasıl yapıyor? Aziz Nesin'in "Zübük" romanında bir öz-deyiş vardı.. - İt kağnı gölgesinde yürür.. Bunu kendi gölgesi sanır, şeklindeydi öz-deyiş.. Kendilerini "güçlü" sananlara çok uyuyor bu.. İnanılacak gibi değil, ama gerçek.. Kuşaktan kuşağa aktarılan bir meslek bu toplum mühendisliği.. Mesut Yılmaz buna "statüko" demiş.. Turgut Özal, bunlara "Cumhuriyet Muhafızları" derdi.. Bir gerçek var.. Bunlar her kim ise, Türkiye'yi hem yordular, hem geri bıraktılar, hem de ülkenin sorunlarını, çözümsüzlüğe ertelediler.. ŞAKA
Karşı teklif!.
Yamyam baba ile yamyam oğul, ormanda yürüyorlarmış.. Nehirde yıkanan genç bir kız görmüşler.. Yamyam oğul, yamyam babasına dönmüş, - Bu kızı yiyelim, demiş.. Baba itiraz etmiş, - Bu kızı eve götürelim, anneni yiyelim, demiş.. KISSADAN HİSSE - Yamyamlar da değişimden yanadır.. TÜSİAD
Böyle ilgisizlik olur mu canım?
Şu TÜSİAD, İzmirli işadamları kadar tutarlı çıkmadı.. Gerçi İzmirliler de, aralarında para toplayıp, Dinç Bilgin'in borçlarını ödemeyi taahhüt etmediler. 500 milyon dolarla 1 milyar dolar arası bir riski yüklenmek, elbet kolay değil.. Ama hiç olmazsa, Dinç Bilgin'e sahip çıktılar.. Buna karşı TÜSİAD'çılar; sanki banka ve medya skandalları kendi dışlarındaki bir olaymış gibi, uzaktan bakıyorlar her gelişmeye.. Dinç Bilgin de, Zafer Mutlu da TÜSİAD'ın üyeleri.. Şimdi yurt dışına çıkmaları yasak, malvarlıklarına tedbir konulmuş.. Etibank soruşturması tamamlanınca, yargı önüne çıkacakları belli.. TÜSİAD, neden destek vermiyor bu bahtsız ve başarısız üyelerine? Bırakalım bunu.. TÜSİAD'ın "anayasa", "hukuk" falan konulu raporları var.. Ekonomiden çok, siyasi istikrarla ilgilenirler.. Peki şu "andıç" meselesi de hiç ilgilendirmiyor mu TÜSİAD'çıları? Kamu ihalelerine, özelleştirmelere katılırken, yanlarına bir medya sermayesi almadan yola çıkmayan TÜSİAD büyükleri, şimdi neden suskun? Anlaması zor bir durum var..
mehmetbarlas@attglobal.net
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|