![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Sezer ve dış politika
Dün Katar'da başlayan 9. İslâm Konferansı toplantısını iyi takip etmek gerekiyor. Bu konferansın ulaştığı yüksek mânâyı kavramak için de, daha önce Tahran'da düzenlenen İslâm Konferansı'nda, Türkiye'nin ve eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in maruz kaldığı istiskali hatırlamak lâzım. Tahran Konferansı'nda Türkiye, İsrail'le giriştiği yüksek dereceli sıhrî ittifak dolayısıyla, neredeyse kapı dışına itilmek durumunda kalmıştı. Başta Suriye ve nice İslâm ülkesi, Türkiye'yi alabildiğine köşeye sıkıştırmışlar; konferansta Türkiye tarihinden, coğrafyasından, kendi kültür, din ve medeniyet ikliminden büsbütün soyutlanmakla yüz yüze kalmıştı. Osmanlı İmparatorluğu'nun miras olarak devamı, ve içinde bulunduğu bölge bakımından son derece önemli stratejik fonksiyonlar ifade eden Türkiye, böyle bir muâmeleye niçin maruz kalıyordu? Bu sonucu sırf komşularımızla ve Türkiye'ye muhalefeti aşırı bir komplekse dönüştüren bazı Arap ülkeleriyle izah ne derece gerçekçi olabilirdi? Türkiye: Dışı ferah, içi karanlık
Şimdi lûtfen önümüzdeki manzaraya yeni baştan bakalım: Eski soğukluktan ve aşırı Türkiye muhalefetinden bir eser var mı, yok mu? Belki bütünüyle olmasak da; komşu ülkelerdeki (Irak ve Suriye) ve çoğu İslâm ülkelerindeki Türkiye algılamasının, kademe kademe olumlulaşmaya başladığını kuşkusuz görmezden gelemeyiz. İşte Türkiye kamuoyu, henüz daha yeterince bu olumlu dönüşümü okuyamıyor, algılayamıyor. Bunun sebebi de, Türkiye'nin dış politikasında, son iki yıldır geçirdiği büyük dönüşümün içeriye yansıtılamamasından kaynaklanıyor. Hâlâ FP problemi netleşmemiş, hâlâ 312 yerinde sayıyor ve hâlâ daha başörtüsü sorunu vicdanları kanatmaya devam ediyor. Toplum olarak, üniversiteler olarak yaşadığımız sıkıntılar, dış politikadaki olumlu evrilmeyi bütünüyle perdeliyor. Bu alanda ülkemiz adına, coğrafyamız adına ve Türkiye'nin son kırk yıldır ihtiyacını duyduğu bölgesel politikalar adına ulaştığımız bir başarıdan yeterince haz duyamıyoruz. Yani iç politikada binbir yara olduğu gibi yerinde sayıyor, dış politikada ise Türkiye, tahminlerin ötesinde başarılı açılımlar gerçekleştiriyor. Hükümet olsun, MGK olsun, askerler olsun; bir yanımız buz bağlıyor, bir yanımız kor ateşler içinde!.. Bunu özellikle vurgulamak ve Türk halkının vicdanındaki derin kanamaya tekabül etmelerini, özellikle rica etmek ihtiyacını duyuyorum. 43 yıldır ilk defa Suriye
Şimdi lûtfen dikkat edin!.. Suriye ile Türkiye'nin ilişkileri, 1957 yılından beri ilk defa olumlu bir havaya girdi. Suriye Devlet Başkanı Türkiye'ye yakında gelecek ve önemli anlaşmalar imzalanacak. Daha ötede Suriye, İsrail karşısında sırtını Türkiye'ye dayama kararı aldı. Emperyalist ülkelerin tahrik ettiği su kavgası sona erdiği gibi, Türkiye Suriye'den doğal gaz almanın hazırlığında. İhracat da bir milyar dolara çıkartılacak. Yani Türkiye'yi ve Suriye'yi, İsrail adına yalnızlaştırmaya dayalı emperyalist politika 1957'den bu yana, yani 43 yıldır ilk defa bozulabildi. Bu korkunç bir başarıdır ve bunun sonucunu en iyi okuyan ülke İsrail'dir. Sadece bu kadar da değil. Türkiye, Suriye'den geçen demiryolu hattını açıyor ve ayrı bir koldan Bağdat'a ulaşmaya hazırlanıyor. Irak'a ikinci bir gümrük kapısı açılıyor. Daha ötede, Irak-Suriye petrol boru hattı yakında devreye sokulacak. Ve bütün bu gelişmelerin içinde Türkiye var asıl önemli olan. Ve böylelikle Irak ve Suriye, yani Türkiye'nin güney hattı, tam bir barış, akrabalık bölgesi olarak yeniden inşa ediliyor. Buradan iddia ediyorum. Bu sonuç ikinci dünya savaşından beri ulaştığımız en yüksek dış politika başarısıdır. İsrail ütopyası yara aldı
Körfez Savaşı'ndan sonra Irak'a uygulanan ambargonun da kademe kademe kalkmaya başladığını, Bağdat Fuarı'na en fazla iştirakin Türkiye'den olduğunu bilmem takip ediyor musunuz? Tunca Toskay'ın ve müsteşarının, Irak'la ilişkilerin normalleşmesine olan katkıları basında yeterince yer almasa da, behemehal kaydedilmesi gerekiyor. Burada Mısır ve Ürdün'le ilişkileri de ayrıca zikretmek gerekiyor kuşkusuz. Fakat bu ilişkilerde İran ayağının hayli ihmale uğradığını da asla unutamayız. Şu tablo, Körfez Savaşı'ndan bu yana ilk defa olumlu bir havaya giriyor. Bunu nasıl olur da farketmeyiz. Burada kaydedilmesi gereken en önemli husus, kuşkusuz İsrail'le olan ilişkilerin ütopya dönemini geride bırakmasıdır. Türkiye'nin FKÖ-İsrail meselesinde takındığı olumlu tutum, eminim ki bütün Ortadoğu ve İslâm ülkelerinde gerekli yankıyı bulmuş olmalı ki, Cumhurbaşkanı Sezer'in Katar Konferansı'nda gördüğü yüksek kabul işte buradan kaynaklanıyor. Türkiye'nin demokratikleşmesinde olduğu kadar, dış politikasında da, Sayın Sezer'in yeni katkılarını bekleyelim.
nturinay@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|