![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Andıç, sistemin neresine düşer?'Eşkıya'nın ifadelerini çarpıtarak ülkenin aydınlarına iftira atma planlarının yapıldığını, legal partilerin içine müdahale anlamına gelen eylemlere girişildiğini ortaya çıkaran 'andıç' belgelerinin yayımlanmasına verilen tepkiler ya da tepkisizlikler Türkiye'yi kuşatan durumu tüm çıplaklığıyla gösteriyor. Böyle bir belgenin bırakın bir demokratik toplumda ortaya çıkarılması halinde ne gibi gelişmelerin olabileceğini, kendi varlığı ve geleceği hususunda rasyonel düşünebilen herhangi bir toplumda böyle bir durumun ortaya çıkması halinde o ülkenin bütün kurumları ağır bir meşruiyet bunalımına yuvarlanırdı... Böyle birşey gündeme bile gelmiyor, kurumlar düzeyinde adeta 'taammüden' bir suskunluk gözlemleniyor. Kurumları birbirine bağlayan 'meşruiyet zinciri'nde böylesine bir çürüklüğün ortaya çıkması tam olarak bir 'sistem problemi'ne işaret ederken, ortama tam bir suskunluğun hakim olması 'meşruiyet' tartışması ile sorunlu bir hava solumanın kronik hale geldiğini gösteriyor. Özellikle medyanın birkaç kalem dışında ya suskun kalması ya da belli belirsiz bir tavır alması çok dikkate değer. Oysa merkezinde Cengiz Çandar'ın yer aldığı sansür olayıyla beraber medya tam bir ahlak testinden geçti. Çandar'a yapılanın noktasal bir olay olmadığı, 'sistem sorunu'nun tam merkezinden türeyen bir refleks olduğu hâlâ görmezden geliniyor. Çandar'ın yazdığı gazetenin bağlı olduğu patronun bir bankanın içini boşalttığının ortaya çıkmasıyla, gazetenin iktidarla olan ilişkilerle yüzyüze kalması ve bunun basın özgürlüğünü tamamen ele geçirmesi çok ilginç ilişki ağlarının ürünü. Bu ülkede artık 'teamül' haline gelmiş iş görme biçiminin bir kere daha su üstüne çıkması olan biten. Gazete, beslendiği banka iktidarla sorunlu hale gelince, kendi yayın politikasını iktidarın kılcal damarlarına kadar 'ayarlama' ihtiyacı hissediyor. Ve, kendi yazarını, en meşru konumda savunmasızlığa mahkum etmeye çalışıyor. Düne kadar birilerinin telefon açtırıp yaptırdığı ve noktasal olan bu tür olayların artık telefon açmaya gerek kalmaksızın kendiliğinden pozisyon alma becerikliliğine sahip medya tarafından 'sistemik' bir biçimde yapıldığını gösterdi bu olay. 'Andıç' belgelerinin kamuoyu gündemine düşmesinden bu kadar ve Çandar'a uygulanan sansürün üzerinden şu kadar zaman geçtikten sonra bile sistemin kalbindeki 'pıhtılaşmaya' işaret eden bu sorun hâlâ sıradanın biraz üstü bir vaka muamelesi görüyor. Sosyal bilimcilerin 'kahrolası gerçek, ortaya çıkarak güzelim teoriyi berbat etti' türünden fıkralaşmış reflekslerinin daha şiddetlisi, üstelik acı bir gerçek olarak, ülkenin kurumlarının, medyanın ve hükümetin 'münasebetsiz andıç, ortaya çıkarak istikrar tablosunun meşruiyetini tartışmaya açtı', gizli tepkisine dönüşmüş durumda. Bu topraklarda 'bu ülke istikrarsız yaşayamaz' lafının ilk söylenmesinin üzerinden yaklaşık bir 150 yıl geçti, ama ne bu lafı ilk söyleyen iktidarın bu lafı siyasi beceriksizliğini örtmek için söylediği gerçeği değişti, ne de bu lafın söylendiği her zaman diliminin aslında ağır meşruiyet problemlerine yataklık ettiği gerçeği değiştirilebildi. Bu 'andıç' meselesi 17 Ağustos Depremi kadar ağır ve kaçınılmaz bir biçimde bu ülkenin kurumlarının, bu çağa yakışan işleyişe ve bu işleyişten güç alan yapılara sahip olmadığını gösterdi. Depremden sonra herkes 'bir daha asla eskisi gibi olmayacak' demişti. Oysa bugün herşeyin daha sıkıcı ve yakıcı bir biçimde aynı kalmanın bile gerisine düştüğünü görüyoruz. ABD seçimlerinin sonuçlanmamasıyla dalga geçen bu ülkenin etkili sakinleri, kendi ülkelerinde depremde kaç kişinin öldüğünün tam olarak bilin(e)memesinin, açıklanan resmi rakamların inandırıcı sayılmamasının ve kaybolanların hâlâ bulunamamış olmasının neye işaret ettiğini bilmezden geliyorlar. Bundan daha vahim bir biçimde 'andıç' olayının ortaya çıkması, bu ülkenin tanımlayıcı kurumlarının nasıl zaaflarla yüklü olduğunu gösterdi. Üstelik bu sefer görünen, öyle kolay geçiştirilecek birşey değil, önümüzdeki yüzyılın 'merkezi süreçler'inin dışına düşmemize ramak kaldığını gösteren bir zaaf. Dünya ile rakabet etmeyi bırakın, minumum düzeyde bile meşruiyet konusunda ciddi kafa karışıklığı yaşayan kurumlarla yaşadığımızı gösteriyor bu zaaf. 'Siyasal hafıza'mızın zayıflığından bu seferlik olsun kurtulabilirsek, depremden sonra ıskaladığımızı bu sefer yakalayabiliriz ve 'andıç' olayının çıplaklaştırdığı meşruiyet problemini toplumsal ve siyasal hayatımızın merkezine alabiliriz. Öncelikle, 'andıç olayı sistemin neresine düşer?' sorusuna tek cevabın 'tam merkezine, kalbine', olduğunu bilmemiz ve buradan hareket etmemiz gerekiyor. Ülkenin en önemli kurumlarından birinde böylesine belgelerin hazırlanabilmesi ve ardından bunun ortaya çıkmasından sonra ülkenin hayati kurumlarının buna ses çıkarmaması üzerine meseleyi sistemin kalbinde değil tırnağında gibi gösterme gayreti birşeyi değiştirmez, sadece bu işe girişenlerin kalple tırnağı ayırt edemez hale geldiklerini gösterir.
ocelik@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|