![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Demek ki, "gerçekten" masum değiliz hiçbirimizBu saatten sonra çok geç ama, af konusundaki en iyi çözüm hâlâ, "keşke gündeme hiç gelmeseydi" cümlesinde saklı. Keşke, devlet sadece kendisine karşı işlendiğini iddia ettiği suçları affetmekle kalsaydı ve keşke yıllardır bıkmadan usanmadan tekrarlanan bu hukuk paradoksu bir kez daha sergilenmeseydi. Keşke, hiç olmazsa "kader kurbanları" için başlayan kampanya, sadece vatandaşın vatandaşa karşı işlediği suçları değil, ayrıcalıklı vatandaşların bütün vatandaşlara karşı işlediği suçları da kapsayacak şekilde semirmeseydi. Keşke, bazı "çatlak sesler"e rağmen, banka batıranlar, hayali ihracatçılar, vergi kaçakçıları ve onların siyasi-bürokrat hamileri emin ve küstah adımlarla affa doğru yürüyemeseydi. Keşke, "sınırlı, ölçülü af" sonunda, düşünce suçluları hariç hesapsız bir genel bağışlama kampanyasına dönüşmeseydi. Beri yanda, affın bütün toplumsal sorunların önüne geçmesi, hiçbir konuda tesis edilemeyen şiddette bir mutabakatla gündemi işgal etmesi dikkate değerdir. Ya aşırılı kriminal ya da göründüğümüzden daha şefkatli bir toplum olmalıyız. Suç işleyenin cezaevinde geçecek kayıp yıllarını kurtarmayı, o suçun mağduru ya da mağdurlarının kararan yıllarına tercih ediyoruz. Ne gariptir, cezaevlerinin yönetimlerini ele geçiren çetelerin isyanlarla elde ettikleri pazarlık gücü kamuoyunda oluşan bütün nefrete rağmen, af kapsamının genişletilip, bir an önce çıkartılması için hükümet yoluyla Meclis üzerinde baskı kurmaya yeterken, düşünce suçuna af talep eden demokratik teşebbüsler çoktan kabuğuna çekilmiştir. Demokratik mücadeleyle elde edilebilecek somut bir başarı için gayret edilememiş, hükümetin daha doğrusu "devlet"in argümansız tezi daha baştan kabullenilmiştir. Vatandaşın vatandaşa ya da vatandaşın bütün vatandaşların ekonomik varlığına karşı işlediği suçlar affedilirken, devlete karşı işlenen suçların neden pazarlık konusu bile yapılmadığı belli değildir. Tıpkı, düşüncenin hangi gerekçeyle suç olduğu belli olmadığı gibi; katiller, caniler, hırsızlar, yolsuzlar affa şayan olurken, düşünce adamlarının neden hala "içeride ve dışarıda" mahpus oldukları belli değildir. Neden, devletin kafasına göre düşman, tehdit ve suç belirleme hakkının vazgeçilmez olduğu belli değildir. Bir ülkede yıllardır, üç yılda, beş yılda, on yılda bir af çıkartılıyorsa, insanlar bu rutine alışmış, dert etmiyor ve af için uğraşıyor ya da olmaması için muhalefet etmiyorlarsa, orada kollektif patalojinin varlığına delil aramaya gerek yoktur. Sadece mahkemelerin "hükümlü" ilan ettikleri değil, yolu ömrü boyunca mahkemeye düşmeyenler de bal gibi suçludur. Mağduru düşünmeden suçluya şefkat göstermek bir gelenek olmuşsa bu biraz da "yarının potansiyel suçlusu" olmaktan kaynaklanmaktadır. Bu şefkatin temelinde, gizli bir "bugün ona ise yarın bana" pazarlığı yatmaktadır. Her af, vicdanlardaki gizli suçluluğu affettirmekte, iç hesaplaşmayı kolaylaştırmaktadır. Suç denilen şey nihayet, affedilene kadar yürek kanatan, geçici bir iç sıkıntısından ibaret kalmaktadır. Öldürme, yaralama, dövme, çalma, yağmalama, saldırma, kaçırma... Hepsi birer suç, bunları işleyenler de birer suçlu ama bu hükmün geçerliliği, "hükümet" onları affedene kadardır. Hükümet affedecek, toplum benimseyecek ve ortada suç kalmayacaktır. Çekilmeyen cezalar hepimizin sırtına tıpkı bir vergi gibi pay edilerek yüklenecektir. Düşünmek; düşündükçe devletin bu hesabı bozulacağı için sakıncalı, "düşünce suçu" da bu yüzden affedilmez olsa gerek. Bırakın verdiği cezayı, bağışladığı afta adaletsiz olan bir devlete karşı, irademize hakim olup suç işlemediğimiz ve "tertemiz, suçsuz vatandaşlar" olarak kalabildiğimiz için kendimizle övünmeliyiz.
mkaraalioglu@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|