|
"Âlem global olmuş usta..."
Hizbullah'ı "28 Şubat sürecinin meşruiyet belgesi" diye yorumlamıştı; Avusturyalı ırkçı lider Heider'ın istifasını da "28 Şubat'ın küreselleşmesi" olarak değerlendiriyor:
"Heider olayı bir kere daha göstermiştir ki, 28 Şubat olayı, sadece Türkiye'ye mahsus bir 'misak-ı millî' vakıası değildir. 28 Şubat dünden itibaren küreselleşmiştir. Ve bunun demokrasiye ters hiçbir tarafı da yoktur."
Kim bu?
Ertuğrul Özkök.
TÜSİAD üyesi...
"Gazeteci" diye söyleniyor ya, yabancı uyruklu üç üniversite öğrencisinin canını yakmak dışında ben bir "gazetecilik" başarısını hatırlamıyorum; "Evet, o çocukların canını yaktım" demişti bir televizyon programında marifetmiş gibi.
Bir de, yönettiği gazetede 28 Şubat cuntasına yaptığı servis ve basın hizmeti...
Arada sırada, devlet katlarında iş ve ihale kovalarken adına rastlanıyor.
İş bitirici bir gazeteci...
Aynı zamanda, Doğan Holding'in "icra kurulu" üyesi.
En son, telefonda, Başbakan Mesut Yılmaz'a ana-avrat dümdüz giderken basılmış, "Sarı basın kartı taşıyan bir gazetecinin, patronu adına da olsa, bir siyasetçiyle bu düzeyde bir ilişkiye girmesi basın etiği açısından doğru mudur?" sorusuna cevap vermeden, suç bastırır gibi, "Telefonlarımız dinleniyor, hepimiz gözaltındayız, özgürlüklerimiz budanıyor" diye feveran etmişti.
Aynı Özkök, başkalarının telefonları dinlendiğinde hiç tepki göstermemiş, tepki göstermediği gibi, gizli telefon görüşmelerini gazetesinde yayımlayarak, "iç düşman" mütalaa olunan belli bir düşünce topluluğunun refüze edilmesini sağlamıştı.
Özkök, haklı olarak, 28 Şubat'a toz kondurmuyor.
28 Şubat'la birlikte, çünkü, hem totalitesini yükseltti, hem de ayıptır söylemesi servetine servet kattı. Türkiye'deki "en zengin" üç-beş gazeteciden biridir, Allah artırsın.
Özkök'e, 28 Şubat darbesinin denklem dışı bıraktığı RP'yle, Heider'ın partisi arasında nasıl bir benzerlik, nasıl bir "eş işlev" vehmettiğini sormayalım. Heider'a yönelik tepkiyle, RP'ye dönük itirazlar arasında hangi ortak noktaların bulunduğunu da sormayalım... Sorsan da zaten "Modası geçmiş marksist terminolojilerle 28 Şubat edebiyatı yapıyorsunuz" deyip sıyrılacak işin içinden.
Ertuğrul Özkök'ü önce "ahlak"a davet edelim.
Sonra belki, kökeni "İttihat ve Terakki"ye dayanan o saldırgan, kaba, mütecaviz kesimin düşünce ve inançlara karşı yürüttüğü "toyekün savaş"ı onaylayıp onaylamadığını tartışabiliriz.
Diyesi ki muhterem, "Demek ki hangi ülkede olursa olsun, sandıkta oluşan irade, tek başına meşruiyet kaynağı olmaya yetmiyor."
Yani?
"Sandık artı bir şeyler gerekiyor..."
O "bir şeyler"in ne olduğunu belirtmemiş Özkök.
"Küreselleşme" demek istiyor.
"Demokrasiyi gerçekten demokrasi yapan, sandıktan sonra gelen o artılardır..."
Yani, "küresel" kimi kural ve kabuller...
Özkök "küreselleşme"den ne anlıyor?
Heider'ın saf dışı bırakılmasını "eleştirilmeyi göze alarak", 28 Şubat'ın küreselleşmesi olarak değerlendirdiğine göre; özgürlüklerin ketmedildiği; baskı, denetim ve yaptırım mekanizmaların devreye girdiği her türlü antidemokratik vetire, hazretin lügatçesinde "küreselleşme" anlamına geliyor.
Doğru mu?
Bizim bildiğimiz, Heider'ın partisi kapatılmadı ve hâlâ iktidarda.
Üstelik, Heider yanlılarına karşı da, 28 Şubat sürecinde olduğu gibi, herhangi bir "yok etme" kampanyası uygulanmadı.
Ayıp...
"Meşruiyet için sandık artı bir şeyler" gerekiyordu ya, aydın olmak için de galiba "Ahlak artı ar duygusu" gerekecek.
2 Mart 2000
|