YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

28 Şubat ve Demirel

 
Avrupa, Türkiye'nin önüne koyduğu yol haritasında, "Askerin sivil siyaset üzerindeki etkisinin azaltılması" şartını getirmiştir.

 

Bu yılki 28 Şubat değerlendirmelerinde iki boyut öne çıktı. Birisi Demirel'in yaklaşımı idi ki orada "28 Şubat'ın Cumhuriyet'le başlayan bir süreç" olduğu ve bu yönüyle "ilelebet devam edeceği" belirtiliyordu.

İkincisi ise, Avusturya'da Heider'in konumu ile bağlantı kurularak yapılan değerlendirme idi ki, buna göre de "28 Şubat, sadece Türkiye için değil, uluslararası bir standart" anlamına gelmekteydi.

Her iki yaklaşım, hem bir savunma psikolojisini yansıtıyordu, hem de 28 Şubat iradesine verilmiş bir rüşvet görüntüsünü...

Ama her iki yaklaşım da öz itibariyle bir çok zaaflar taşımaktadır.

Demirel'in değerlendirmesini ele alalım meselâ:

Demirel, bu görüşünü, 28 Şubat'ın gündeme getirdiği laiklik, demokrasi gibi temalara bakarak ortaya koymakta ve "Bu ilkelerin savunmasına kim karşı çıkabilir?" demektedir. Burada, ne yazık ki demagojik bir yaklaşım söz konusudur. Eğer bu mantıkla yola çıkarsanız, 27 Mayıs'a da, 12 Mart'a da, 12 Eylül'e de söyleyeceğiniz bir şey olamaz. Çünkü tüm bu ihtilâl ya da askeri müdahalelerin gerekçeleri, 28 Şubat'ın gerekçeleriyle örtüşen unsurlar taşımaktadır.

12 Mart Muhtırasının ilk maddesinde "Parlamento ve hükümet (in) yurdu anarşi ve kardeş kavgası, ekonomik ve sosyal huzursuzluk içine soktuğu, Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak umudunu yitirdiği ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olduğu, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini ağır bir tehlike içine düşürdüğü" ifade edilmektedir.

12 Eylül 1980 günü saat 04.00'te yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi bildirisinde de benzer ifadeler yer alır:

"Girişilen harekâtın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır."

İşte bir muhtıra ve bir müdahalenin gerekçesi... Asker, bu gerekçeden yola çıkıp, İç Hizmet Kanununun "Cumhuriyeti koruma ve kollama"yı öngören 35'inci maddeyi gerekçe göstererek yönetime el koymuştur.

Demirel'in mantığına bakarsak, bu müdahalelerin gerekçeleri de Cumhuriyet'le yaşıt gerekçelerdir ve meşru kabul edilmesi gerekir. Oysa her iki askeri müdahale, Demirel'e karşı yapılmış ve Demirel tarafından "hukuk dışı" olarak nitelenmiştir. 28 Şubat'ın meşruiyeti, sadece Demirel'e karşı yapılmamış olmasından mıdır?

28 Şubat'ı "evrensel meşruiyet" platformuna taşımak isteyen ikinci görüşe gelince (ki Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök ve Enis Berberoğlu, Milliyet'ten Yalçın Doğan bu görüşü seslendirmektedir) bu çizgideki derin savunma psikolojisini anlamak zor olmamaktadır. Çünkü 28 Şubat'ın ortak faili durumundadırlar. Ancak, burada ciddi bir zihni kayma içinde olduklarının farkına varmaları gerekir.

Evet, ırkçı Heider'e karşı bir uluslararası kampanya vardır. Bu kampanyanın, derin uluslararası Yahudi gücünün katkısıyla, Avusturya'ya yönelik bir yaptırım niteliği kazandığını gözardı etmek mümkün değildir. Buradan Türkiye'ye gelecek mesaj, uluslararası sistemin değerleriyle çelişen bir siyasi hareketin, büyük miktarda oy alsa bile, iktidar ortağı yapılmayabileceği, yani halktan oy almanın yetmeyebileceği hususudur. (Avusturya halen bu konuda sınırlı bir direniş içinde çözüm arıyor) 28 Şubatçılar, Refah'ın iktidardan düşürülmesiyle, Heider'e yönelik boykotu burada eşleştirmektedirler.

Zihni kayma ise şuradadır:

Avrupa, Türkiye'nin önüne koyduğu yol haritasında, "Askerin sivil siyaset üzerindeki etkisinin azaltılması" şartını getirmiştir. Bu, doğrudan doğruya, 28 Şubat sürecine yönelik bir restorasyon talebidir. Çünkü Türkiye, 28 Şubat'la, MGK'nın sivil siyaseti belirlediği bir dönemi yaşamıştır. MGK'nın Türkiye tipi yapısı ise, Avrupa'nın demokrasi standardı içinde kabul edilebilir görünmemektedir. Ayrıca, bütün uluslararası standartlarda, askeri müdahale özü taşıyan girişimler reddedilmektedir.

Şimdi sormanın zamanıdır: 28 Şubat'a evrensel meşruiyet arayışında olanlar, Türkiye Avrupa Birliği içine girdiği zaman bile yeni 28 Şubat süreçleri yaşanabileceği iddiasında mıdırlar? Bu boş bir beklentidir. "AB'ye girelim ama, MGK'mız da aynı kalsın" gibisinden söylemler faydasız ayak sürümelerdir.

Türkiye'de 27 Mayıs'ın da, 12 Mart'ın da, 12 Eylül'ün de meşruiyetini ve gerekliliğini savunanlar vardır. Ama çok çok büyük toplum kesimi için, bu meşruiyet ve gereklilik iddiaları kabul edilmemektedir.

Bugün 28 Şubat nezaketi belirli ölçüde devam ediyor ve kimi insanlarımız, bu örtülü müdahalenin meşruiyet söylemine sahip çıkıyor. Bir süre sonra, 28 Şubat'ı dayatan oluşum dağılıp, Türkiye gerçekten demokratik bir ortama kavuştuğunda, bu insanlarımızın bu söylemlerinden dolayı utanacaklarını söylemek mümkündür.

Bu noktada, "28 Şubat defteri kapanmıştır" diyen ve 28 Şubat generalinin bütün hedef göstermelerine rağmen, Fethullah Hoca okullarına sahip çıkan Başbakan Ecevit de, "28 Şubat hedeflerinin gözden geçirilmesi"ni isteyen ANAP lideri Mesut Yılmaz da, demokratik ilkeler açısından Demirel ve 28 Şubat medyasına göre daha sağlam bir zeminde durmaktadır.

HİZBULLAH OPERASYONLARI:

Türkiye çapında Hizbullah operasyonları sürüyor. Ulaşan bilgilerden, operasyonlar sırasında kurunun yanında yaşın da yandığı, "vur deyince öldür"ü anlayan bir zihniyetle, terörle hiçbir ilişkisi bulunmayan insanların da mağdur edildiği anlaşılmaktadır. Bunun en bariz göstergesi Urfa'da 60 kadar çocuğun, arka arkaya zincir yapıp otobüslere bindirilmesi ve Emniyet'e götürülmesidir. Fevri davranışların, son HADEP operasyonunda ülkeyi ne kadar zora soktuğu ortadadır. Hizbullah operasyonu, devlet-halk ilişkilerinin çok daha nezaket isteyen bir alanında ve gene hassas bir bölgede cereyan etmektedir. "Buradan yola çıkıp başka çevreleri de tırpanlayalım, yaklaşımı sadece toplum vicdanını kanatır. Bizden hatırlatması...


2 Mart 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...