YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

 

 

Güneydoğu'da kurban sesleri

 
Edebiyat ve kültür hayatımızda, özellikle de klasik ve halk müziği örneklerinde, kurban kavramının alabildiğine bol kullanılışı doğrusu beni şaşırtmadı desem yeridir.

 

Dünkü "kurban" denemesinin ardından, elimde olmayarak kitapların sayfalarını karıştırmaya başladım. İçime bir merak düştü çünkü. Eski-yeni nice kitaplar!.. Divânlar, klasik müzik güftelerinin bir araya getirildiği eserler, Halk şiirinden seçmeler, bayram şiirleri, deyimler ve terimler sözlüğü vs. Ve tabiî bir de, günümüz şâir ve yazarlarının bazı eserleri. Acaba onlarda nasıl geçiyor bu tâbir diye.

Edebiyat ve kültür hayatımızda, özellikle de klasik ve halk müziği örneklerinde, kurban kavramının alabildiğine bol kullanılışı doğrusu beni şaşırtmadı desem yeridir. Bizi, Halilullah'ın Rabbi karşısında verdiği bir sınavın hatırasına götüren bu örneklerin çoğu birbirinden güzeldi. Burada, çeşitli devirlerin hatırasını yansıtan bu örneklerden geniş geniş söz etmek isterdim. Fakat ya bir halk türküsünde: "Kurban olam kalem tutan ellere/Kâtip arzuhalim yaz yâre böyle", ya da bir Yunus ilâhîsinde: "Canım kurban olsun senin yoluna/Adı güzel, kendi güzel Muhammed" biçiminde sık sık bu tür kullanışlara tesadüf edeceğiniz için tekrarını zâit addederim.

Başım gözüm üstüne

Ne var ki, bu vesile ile, şu önemli farka da işaret etmeden geçemeyeceğim. Kurban olmak, can kurban, kurbandır can sana, ya da doğrudan "Kurban!.." biçimindeki sesleniş ve feryatlara, bugün daha ziyade Azeri, Kerkük ve Urfa türkülerinde tesadüf ediyoruz. Kuzeyde Azerbaycan bölgesinde, ruhuna biraz da Şiî ıstırabı sinmiş bulunan "Kurban!.. Kurban!.." feryatları; güneyde Urfa ve Kerkük yörelerinde daha ziyade derin bir çaresizlik, yalnızlık ve çöl hararetiyle karşımıza çıkmaya başlıyorlar. Hatta daha ötede "kurban"ın mecazlı kullanış biçimi; mahiyet değil şekil değişikliğine uğrayarak, doğrudan bir istiareye dönüşüyor.

Bu yazıları takibeden çok değerli bazı doğulu, güneydoğulu dostlarımız; etraflarına şöyle hafiften kulak verirlerse, daha iyi farkedeceklerdir. Diyarbakır çarşılarında yol soran bir garip karşısındaki kişiye: "Kurban!.." ya da "Başım gözüm üstüne"/gibi tabirler kullanır. Ya da bir Urfa veya Kerkük türküsünde, en firaklı seslerle sevgiliye "Kurban" diye hitap edildiği olur.

Burada, dünkü verdiğimiz beşerî veya tasavvufî aşk ifadelerinden oldukça farklı bir kullanışla karşı karşıya bulunduğumuzdan emin olabilirsiniz. Yunus'un dediği gibi "Canım kurban olsun senin yoluna" veya bir klasik müzik parçasında geçtiği gibi, "Kurbanın olduğum bize yok mu mürüvvetin?" ya da bir halk türküsünde geçtiği şekliyle, "Kurban olam kalem tutan ellere" deyişlerinde kimin kime kurban olduğunu, kurban oluşun sebebini kolayca kavrayabiliyoruz? Bu kullanışlarda dikkatimizi çeken husus, "kurban olmak" mecazının hep birinci teklik şahıs diliyle ifade edilmesidir. Yani şairin ya da halk türküsünü besteleyen veya okuyan meçhûl kişinin kendisi.

Kim bu kurban olanlar?

Peki şu türküde yer alan "Dur gitme bugün, diyenim yok Kurban" mısraındaki kullanışın farkını düşünün bir de. İfade bütünüyle, birinci teklik şahıs dilinin dışına taştı ve doğrudan bir hitaba dönüştü. Öyleyse bu kurban kim?

"Dur gitme bugün, diyenim yok" diye yalnızlığından, garipliğinden yakınan mustarip âşık; güneyin kuru yakıcı sesleriyle gündüzün uçsuz bucaksız sahraları ve gecelerin nihayetsiz gökleri ortasında yapayalnız, bezgin, bîkes "Kurban!.. Kurban!.." nakaratlarıyla acaba kime yalvarıp yakarıyor?

Bu bîkeslik, bu satırları kaydederken Akif'in Leylâ şiirindeki bir beyti hatırlatıyor ve beni âdeta yorgun düşürüyor: "Barındırmaz mısın koynunda ey toprak derim, yer pek/Döner imdadı gökten beklerim, heyhât gök yüksek."

Toprağından, toplumdan ve yaşadığı zamandan tecerrüt etmiş, âdeta vahşet getirmiş insanın trajedisi; ister Âkif'in mısralarında çıksın karşımıza, isterse yaşadığı zamanını dahi bilmediğimiz meçhûl bir halk âşığının bestesinde!.. Durum değişmiyor.

Fakat ortaya koyduğumuz soru da hâlâ cevabını arıyor.

Yaşar Kemal'in bir romanından hatırladığım, tarihin ve bir meçhûl coğrafyanın içinden süzülüp gelen bir âşık, durmaksızın, eski zaman hikmetleri terennüm ediyor. Belki ara sıra kulağımıza çalınan "Kurban, Kurban!.." nakaratlarıyla görünmez, bilinmez, hatırlanmaz bir sevginin hatırası yayılıyor; ufuklara. Belki de bu mecnûnca yakarışlar ama hâlâ daha asıl muhatabını aramakla meşgûl.

Düşünmez misiniz, kim bu kurban? Meçhûl veya muayyen bir sevgili mi, aşığın kendisi mi yoksa bu ikilinin dışında daha başka müteal bir varlık, mı kim?


18 Mart 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...