| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Suyu çıkan ilişkiler
Tek kutuplu dünya düzeninde bölgesel güçler, hatta daha alt düzeyde etkinlik sahibi ülkeler, kendi çıkarları doğrultusunda daha bağımsız hareket etmeye başladılar. Bunların bir kısmı acımasızca cezalandırılmış olsa da pek çoğunun yaptığı yanına kâr kaldı. Örneğin Başbakan Ecevit'in ziyaret ettiği Hindistan'la Pakistan'ın karşılıklı olarak nükleer deneme yaparak kendilerini de facto nükleer güç olarak ortaya çıkarmalarına Amerika fazla bir şey yapamadığı gibi, Clinton Hindistan'da beş gün kalarak durumu kabullenmiş oldu. Endonezya Devlet Başkanı, yeni bir kara ordusunun askeri donanım bakımından Amerikan silahlarına olan bağımlılığına son verdiğini açıkladı. Bundan böyle Endonezya sadece Amerikan silahlarına bağımlı kalmaksızın uluslararası silah piyasasından istediği silahı alacak. Bunun tercümesi, özellikle Çin'le Endonezya yeni bir ilişki biçimi geliştirecek demektir. Daha ucuz ve hepsinden önemlisi ambargo tehdidi olmayan bir piyasadan silah temini anlamına gelmektedir Endonezya için. Belki yeni dönemde çok kutupluluğun habercisi girişimler böyle başlıyor. Endonezya Güneydoğu Asya'nın en büyük ve Amerika'ya en yakın ülkesi olması bu bölgede komünizme, özellikle Çin yayılmasına en büyük set işlevi gördü. Ancak Endonezya'da soğuk savaş dengelerinin bekçisi diktatörlük çökünce, bu diller, etnik gruplar mozaiği Müslüman ülke, yine Amerika tarafından adeta cezalandırılırcasına parçalanmanın eşiğine getirildi. Endonezya'nın son kararını hem Amerika'nın müttefiki, daha doğrusu Amerikan politikalarının sadık takipçisi olması, hem de bu nedenden dolayı cezalandırılmış olmasına bir cevap olarak görmek gerekir. Endonezya özellikle 1965 yılından bu tarafa ilk defa Amerikan yanlısı politikalarından radikal bir kopuş anlamına gelecek bir karar almış bulunuyor. Suyumuzu kim pazarlar?
Türkiye'yse paradoksal biçimde, soğuk savaş sonrası, hemen her ülkeden daha fazla inisiyatif alanı açılmışken bunları değerlendirmek bir yana yeni politikalar geliştirme anlamında Amerikan bağımlılığı daha da artan ve hareket alanını kendi kendine kısıtlar görünümü veren ender ülkelerden biridir. Türkiye'nin, ne Hindistan ne de Endonezya olmadığı, hem tarihi, hem de Batı'yla ilişkileri anlamında çok daha farklı bir yerde ve çok daha farklı ilişki biçimleri geliştirmesi gereken bir ülke olduğu açıktır. Ancak bu bağlamında, Türkiye'yi yönetenlerdeki vizyon eksikliği garip biçimde koloni ilişkilerini hatırlatacak bir politika izlendiği kuşkusunu doğuruyor. Söz gelimi, İsrail-Suriye barış görüşmeleri sırasında ortaya atılan Türkiye'deki su kaynaklarının pazarlık masasına getirilmiş olduğu iddiasını ele alalım. Haberin doğru olup olmadığı kesin bilinmiyor. Daha doğrusu bilinen tek şey Türkiye'nin böyle bir pazarlıktan haberinin olmadığıdır. Ancak deneyimlerimiz ve korkularımız bize gösteriyor ki, başlangıçta imkansız görünen pekçok gelişmenin ülkeyi yönetenlerin haberi olmadan ve hatta onların rızası hilafına kapalı kapılar arkasında halledilmiş olduğudur. Bu kapalılığın daha sonra ülke içinde çoğu sorumluluk sahiplerinden de saklanarak oldu bittiye getirildiğidir. Sözgelimi 90'lı yılların başlarında Türkiye'nin su fakiri bir ülke olduğunu söyleyen Demirel, hazır müşterisi yokken Manavgat Suyu'nu pazarlayacak tesislerin temelini atmaktan da çekinmedi. Şimdi suya talip olan Ürdün, aslında esas müşteri İsrail, fiyatı yüksek buluyor. Tesis yapıldığına göre yok pahasına da olsa bu su satılacak. Ne olmuştu, nereden akla gelmişti de ülkenin akan suyunu pazarlamak için tesis yapılmıştı? Türkiye temel stratejik konularda gittikçe bağımlılaşan bir politikasızlığın içinde yönünü aramaya çalışıyor. Şimdi cevaplanması gereken soru şu: Türkiye adına böyle bir pazarlık yapıldı mı? Türk Dışişleri'nin bu pazarlıktan haberi olmadığına göre, üçüncü devletlere Türkiye adına konuşma cesaretini veren ilişki biçiminin adı nedir? Dahası birkaç yıl sonra bunun önümüze konmayacağının garantisi var mıdır? Önemli olan, suyun satılıp satılmaması kadar bu kararın hayata geçirilmesindeki sürecin nasıl işlediğidir. Hiçbir şeyin gerçek cevabı verilmeden geçiştirildiği ülkede bu soru özellikle son 10 yıldır gündemdedir ve yine gündeme gelecektir. Bu durumda ciddi sorular sorup gerçekçi cevapların şimdiden verilmesi, yarınlarımızı ipotek altına alacak kararlar verilmeden rasyonel stratejilerin oluşturulması aciliyet kazanıyor.
aemre@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|