YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

"Politikacı" sözcüğünün Türkçesi var mı?

 
Bugün Türk siyasetinde politikacı ve/veya siyasetçi sözcüğünün Türkçe karşılığını hatırlayabilecek kimsenin kalmaması ne kadar garip değil mi?

 

12 Eylül 1980 darbesi sırasında ABD'nin Türkiye Büyükelçiliği'ni yapan James Spain -1985'te yayımlanan bir söyleşisinde- bu suâle olumsuz cevap vermiş:

-"Siyaset, bin yıllık tarihinizin en yeni halkası. O kadar yeni bir halka ki dilinizde politikacı sözcüğünün Türkçesi bile yok; politikacı Fransızca, siyasetçi de Arapça."

TDK'nin Türkçe sözlüğü de Spain'i doğruluyor:

Politikacı: 1. Politika ile uğraşan kimse, siyasetçi; 2. Karşısındakinin duygularını okşayarak çıkar sağlayan (kimse), siyasetçi, siyasî.

Siyasetçi: Politikacı.

Siyasî: 1. Siyasetle ilgili, siyasal, politik; 2. Siyasetçi, politikacı.

Büyükelçi, 12 Eylül'ün meşrûiyetini gerekçelendirmek sadedinde yaptığı bu etimolojik gösteriyle, sözü, "Siz bu işlerde daha yenisiniz, zamanla alışırsınız" demeye getiriyordu. Binaenaleyh kimsenin endişelenmesine gerek yoktu; işler kesinlikle kötüye gitmeyecekti:

-"Türkiye'de askerî rejimin bence en büyük özelliği, Türkiye'yi yeni bir sisteme sokmamak konusundaki kararlılığıydı. Yani Türkiye'deki askerî liderler arasından yeni Kaddafiler, Humeynîler, çıkmayacak olmasıydı."

Peki yaptığı şu ilginç tespite ne demeli?!

-"Bana sorarsanız, siyaset bilimi açısından askerî yönetim altındaki Türkiye ile Ecevit'in Türkiyesi ya da Demirel'in Türkiyesi arasında pek fark yoktu."

Spain'in bu tesbitinin "geçmiş zaman" kipi taşımasına aldanılmamalı; bilâkis -söyleşinin tümü dikkate alındığında- bu tesbitin "geniş zaman"a yayılabileceği hesaba katılmalı... Çünkü sözlerini doğrulayan sadece TDK değil; hâdiseler de doğruluyor.

-"Ecevit'i Anti-Amerikan ya da Batı aleyhtarı olarak değerlendirmek için bence fazla bir belirti yoktu. Nitekim ilk Başbakanlığı döneminde de Türkiye'deydim ve Ecevit'in iktidara gelmesiyle Türkiye'nin Batı ittifakından uzaklaşabileceğine ilişkin en ufak bir tereddüdümüz yoktu. Amerika, Ecevit'ten endişe duymadığı gibi, kendisiyle de sürekli yakın temas halindeydik."

12 Eylül İhtilali olunca Amerika endişelendi mi? Pek tabii ki hayır! Amerika'ya göre değişen hiçbir şey yoktu. Biri gidiyor, diğeri geliyordu ve "Gelen gideni aratır" şeklindeki Türk atasözü hiçbir tereddüde mahal kalmayacak şekilde yalanlanıyordu:

-"Türkiye Pakistan değildir. Yani siz rejiminizi değiştirmiyorsunuz, rejim içinde alterasyonlar yapıyorsunuz. Yani monarşi'den din devleti'ne, din devleti'nden askerî diktatörlüğe değil, aynı sistem içerisinde kalmaya azimli Demirel'den Ecevit'e, Özal'a geçiyorsunuz. Özal'dan sonra yarın başka birisine geçeceksiniz. Bu değişiklikler size büyük değişiklikler gibi görünse de aslında bizim Amerika'da ya da İngiltere'de yaptığımızın bir başka ölçekli hâli. Demokratlardan Cumhuriyetçiler'e ya da Muhafazakârlar'dan İşçi Partisi'ne geçiş gibi."

Bu yazının mizahî karakterini açığa vurmaması için elimden geleni yapıyorsam da başarabildiğimi sanmıyorum; zira eski Büyükelçi takındığı o ciddiyet maskesi altında maskaralık yapmayı seviyor; yüksek perdeden siyaset dersi veriyor gibi yapıp muhatabıyla alay ediyor. Lâkin komedi'nin can sıkıcı bir trajediye dönüştüğü yer burası değil, şurası:

-"Şu anda Türkiye'de görülen inişlerin çıkışların hep sınırları çizilmiş bir çerçeve içinde cereyan etmesinin nedeni, yerleşmeye başlayan demokratik eğilimlerin göstergesidir. Yani askerî müdahale olmakta ama yüzlerce kişi mahkemesiz öldürülmemektedir!"

Yalanların gerçek sûretine, gerçeklerin yalan sûretine bürünebildiği en elverişli alanın (politikanın/siyasetin), rejim içerisinde kalmak koşuluyla birtakım alterasyonlar yapmaktan ibaret addedilmesi karşısında iktidar-muhalefet ayırımını ciddiye almanın ne anlamı olabilir?

Bir anlamı olmaz! Çünkü bu ülke denizinde farklı ufuklara işaret edebilecek kaptan adaylarının bulunması hiç mümkün olmadı, olamadı. Kimbilir belki de gemi bu nedenle su almaya başladı.

Bugün Türk siyasetinde politikacı ve/veya siyasetçi sözcüğünün Türkçe karşılığını hatırlayabilecek kimsenin kalmaması ne kadar garip değil mi?

Vardı da mı kimse hatırlamıyor; yoksa iddia edildiği üzere zaten hiç mi olmadı?

Gazetecilerimiz ne güne duruyorlar; bu suâli politikacılara sorsunlar; bakalım işe yarar bir cevap alabilecekler mi?

Not: Yarın (Cumartesi günü) saat 14.00'de, Ankara'da Pınar Kitap-Kültür Merkezi'nde dostlarla hasret gidereceğiz. Buluşmak üzere.


31 Mart 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Dücane Cündioğlu

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...