![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Kitap kurdu kıymayı unuttu!"Hikâyeler ancak onları anlatabileceklerin başından geçer:" Paul Auster Bir el arabasının üzerinde insanlar kafaları birbirine karışmış olarak bir şeyler seçiyor. Seçtikleri ne olaki? Meyve desem değil. Kıyafet desem değil. Tezgâhın bir ucundan gazete yığınları ve ansiklopediler görünüyor nihayet. Ha evet kitap seçiyor necip halkımız. Tanesi 250.000 TL olan kitapların içinde neler yok ki! Bertrant Russel'in hikâyeleri. Panait İsrait'in Kodin'i, Kemal Tahir'in Devlet Ana'sı. Dosto'nun Ecinniler'i. Yüz soruda falan filan kitapları. Geri Kalmışlığın Tarihi. Sosyalist Ülkelerde Kadının Durumu. Tercüman 1001 Temel Eser serisi. Kupon karşılığı verilmiş ansiklopediler. Yani her meşrebe uygun bir kitap muhakkak var. Başının kalabalık olması da bu yüzden zahir. Sabit pazarda alış-veriş etmek için yola koyulduğumu unutup tezgâhın başına demir atıyorum. Zaten öteki müşteriler de biraz kendini unutmuş bir vaziyette kitap seçtiğinden durumumu kimselerin yadırgayacak hali yok. Gezmeye gitmek için iki dirhem bir çekirdek giyinmiş 50 yaşlarındaki anne ile 20-25 yaşlarındaki kızı gibi mesela. Nasıl da hummalı bir şekilde beyaz dizi romanları seçiyorlar. -Yeter anne. On tane oldu. Geç kalıyoruz. Hadi! -Dur acele etme. Leyla ablanın seveceği kitaplardan da bulalım birkaç tane. Şöyle yenilerinden. Fizik tedaviye giderken bunlardan okuyor. Başka türlü nasıl zaman geçirsin fırının içinde. -Kimi kandıracağız ya! Bunların eski olduğu çok belli. -Seyyar satıcıdan aldık diyecek değiliz ya. Moda'ya uğradık sahaflardan aldık deriz. Hem hiç te eski değil. Bak eve gidiyor olsaydık şu bordo ciltli kitapları alalım derdim. Neyire hanım mangalın içine böyle kitaplardan koymuş. Çok hoş olmuş. Eski yazı üstelik. Dedemin kitaplarıydı diyor böbürlenerek. Bizim dedemizin kitabı olamaz mı yani? -Saçmalama anne ya. Neyire Hanım'ın babasının kitaplarını herkes biliyor. Ana-kız magazin dergilerinden fırlamış görüntülerine, etrafındaki inanlara aldırmaksızın öyle kitap bulmaya çalışıyorlar. Bir kucak beyaz dizi roman toplamışlar ama, henüz istedikleri rakama ulaşamadılar demek ki. Ana-kız'ın hayatlarının bütün mahrem renklerini ifşa eden konuşmalarına arada-sırada kulak kesilerek, ansiklopedi seçme işine ara veren genç bir çift Sağlık Ansiklopedisi'nin eksik ciltlerini tamamlamakla yükümlü gibi gözüküyor. Neden mi yükümlü? Genç kadın bir bebek bekliyor. Ansiklopediden okuyup, okuyup acemi annelikten bilinçli anneliğe terfi etmenin şartlarını zorlayacak ta ondan. Annesinin ya da kayınvalidesinin 'ben çocuklarımı böyle büyütmedim' itirazlarına kitaplardan bir karşı çıkışla duracak çünkü. Sağlık ansiklopedilerinin izini süren genç çiftin yanında okumakla-yazmakla pek bir ilgisi olmayan iki adam duruyor. Kitapları ha babam evirip çeviriyorlar. İhtimal seyyar satıcının arkadaşları olmalı. Tezgâhı kalabalık göstermek için işe yeni başlayan her işportacının dostlardan kurulu bir ekiple çalıştığını duyduğumdan beri her tezgâhta satıcının ekibini keşfetmek gibi bir haslet gelişti bende. 70 yaşlarında takım elbiseli Kenan Evren ve Kenan Pars'ın üçüzü gibi duran beyaz saçlı adam Aziz Nesin'in "İnsanlar Uyanıyor" adlı kitabına sıkı sıkı yapışmış umutla tezgâhın altını üstüne getirmekle meşgul. Derken eline bir poşet takılıyor. Poşeti koklayıp satıcı adına sevinç narasını basıyor. -Hadi yaşadın bak birisi kıymasını unutmuş. İki kiloya yakın var. İhtiyarın bol keseden satıcıya bağışlayıverdiği kıymayı öteki "okurlar" hiç te bağışlamak niyetinde değil. Ayhan Işık bıyıklı, Tercüman 1001 serisinden kitaplar seçmiş olan adam davudi bir sesle: -Hatırladığı yerden döner gelir. Sen onu kenara bir yere koy hele! Beyaz dizi seçen kadın Aziz Nesin okuyucusunu sonuna kadar desteklemekte pek kararlı. Kızının hani anne gidelim diye çırpınışını duymuyor bile. Kıymanın akibetini öğrenmeden şuradan şuraya adım atacak gibi değil. -Yok be anacığım. Bu senin nasibin. Unutan unutmuş gitmiş. Ayol eti aldığını hatırlar hatırlamasına da nerede unuttuğunu nasıl hatırlayacak? Ayhan Işık bıyıklı adam eti sahibinden başka kimselere vermemeye pek kararlı. -Akşama kadar beklesin bakalım. Gelmezse o zaman şu balıkçılara bırakır. Aziz Nesin okuyucusu Ayhan Işık bıyıklının teklifini pek ahmakça buluyor. -Hayda! Onlar zaten balık satıyor. Bu fakir götürsün evine. Balıkçıya niye bırakacakmış? -Niyesi var mı canım? Balıkçı sabit bir dükkân. Adam gelir sorar belki. Bunun yeri yurdu belli mi? Beyaz dizi seçen kadın Ayhan Işık bıyıklı adama takmış görünüyor. -Ne biliyorsunuz canım buralı olduğunu. Belki geçerken uğradı kim bilir nerede oturuyor? Kıymayı nerede unuttuğunu nereden hatırlayacak? Bu kıyma bu adamın hakkı. Bir defada iki kilo et aldığına göre onun hakkını korumak hiç de bize düşmez. Seyyar satıcı nihayet konuşuyor. Üstelik kendisine bağışlanıvermiş kıymadan hiç de memnun değil. Gururuna dokunuyor al evine götür demeleri. -Ben bir saate kadar buradayım. Geldi, geldi beni ilgilendirmez. Şuraya bırakır giderim. Başından beri o senin hakkın diyen beyaz saçlı adam satıcının kıymadan bu kadar kolay vazgeçmesine içerliyor. -Bırak oraya da kediler köpekler yesin! Kendinden geçmiş bir halde kitap seçiş, yerini kıyma kimin hakkı tartışmasına bırakıyor. Kitapla ilgisi olan olmayan ne oluyor deyip başını sokmaya çalışıyor tezgâha. Şuralardan bir tv ekibi geçiyor olsaydı Reha Muhtar'a en az bir hafta yetecek bir tartışmayı Türkiye'nin gündemine taşıyıverirdi. Kıyma kimin hakkı meselesi öylesine hummalı tartışılmaya başlanıyor ki, insanlar merakla seçmeye çalıştıkları kitaplardan bile vazgeçiyor.
fkarabiyik@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|