![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... | ||
|
|
MEHMET RAGIP KARCI
Öyle bir 'ah' çekti ki"Türkocağı'nda kaldıkları bir gecenin sabahı, galiba bir Cuma günü. Merhum Mehmet Akif İnan ve ben. Birisi daha gelecek, galiba Ali Haydar Öztürk. Bağlum'a gidilecek. 'O ve ben' kitabında olmayan bir şeyleri anlatıyor Üstad; sonra derinlemesine bir noktaya dikiyor gözlerini ve öyle bir 'ah' çekiyor ki, ben böyle çekilen bir 'ah' bir de Abdurrahim Reyhan'dan duydum, o 'ah'ı anlatamam. Ama Üstad'ın çektiği 'ah'ı onun sohbetlerinde tahsil-i irfan etmiş köşe yazarları, ilim, irfan, tenkid ve muhabbet ehli arkadaşlar ve abiler orada olacak ve erdikleri tecellileri sizlere anlatacaklardı ki, o zaman biraz anlaşılacaktı. Ama ne fayda..." İSMAİL KAZDAL
Kemiyyet keyfiyeti terkettirir"Erzurum'da gerçekleşen bir konferanstan dönüyorduk. Uçaktan inince kalabalık bir grubun üzerimize doğru geldiğini gördük. Üstad, bizim için geldiklerini zannetti. Ancak kalabalık grup bizim yanımızdan gelip geçti. Kimin için koştuklarını merak eden Üstad arkasına bakıp, bir milletvekilinin geldiğini anlayınca, 'Kemiyyet görülünce keyfiyet terkediliyor' dedi. HASAN PULUR
Bari susuşunu kasete alsaydın"Necip Fazıl, hastalandığı için duruşmaya gidemediği bir gün, mahkemeden telaşla gelenlerden birine savcının ne dediğini sordu. Sorduğu kişi de, duyduklarını anlattı. Necip Fazıl 'Peki sen ne dedin?' diye sorunca da, diğeri, 'Ben şöyle bir sustum' dedi. Necip Fazıl da sinirlenerek, 'Bari susuşunu da kasete alsaydın be adam' dedi. Yine bir gün Fenari Sokak'taki küçük lokantadaydık. Bir ilahiyatçıdan sözediliyordu, masadakiler Necip Fazıl'ın ne düşündüğünü sordular. Necip Fazıl, 'Makarios bile ondan daha Müslümandır' demişti. MEHMET NİYAZİ ÖZDEMİR
Madem laiksin vicdanımla işin ne
"BİR duruşmadaydık. Hakimin sorusuna, konuyu uzatarak dolaylı yollardan cevap veren Necip Fazıl'a en sonunda hakim dayanamıyarak tekrar sordu: 'Necip Fazıl Bey söyler misiniz, siz laik misiniz, değil misiniz?" Üstad, bunun üzerine hakime sordu:
BAHRİ ZENGİN
Çorapları su içindeydi"1966 yılıydı. Üstad Büyük Doğu'yu çıkarıyordu. Kendisi de, Büyük Doğu'nun Bahçekapı'daki yerinde kalıyordu. Hava yağmurluydu ve üstadın ayağındaki ayakkabılar çok yıpranmıştı. 'Size bir ayakkabı alalım' dedik, istemedi, ısrar ettik. Ayakkabı mağazasına gittik. Satıcı ayakkabılar getiriyor, Üstad ayakkabıları ayağına giymeden, ayağının dışından ölçüyordu. Nedenini önce anlayamadık. Sonra baktık ki, ayağındaki ayakkabıların altı delik, bu yüzden çorapları su içinde olduğu için böyle yapıyormuş. Türkiye'nin kaderi bu herhalde. Büyük şairler, düşünürler hep bu gibi sıkıntılar yaşadılar."
İSTİHBARAT SERVİSİ
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|