![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Yanlış yapıldı, ama nerede?Önemli bir soruşturmanın nasıl hedeften sapacağına dair ders vermek gerekse, son on yılda işlenen siyasi cinayetleri aydınlatması beklenen 'umut operasyonu' bu amaca iyi hizmet eder. Üçüncü haftasına giren operasyon kafaları karıştırdı, siyasileri ve yorumcuları birbiriyle çelişen açıklamalar yapmaya yönlendirdi; şimdi de, yanlışlıklar sebebiyle, savcılarla Emniyet karşı karşıya gelmek üzere... Hazırlık soruşturması 'gizli' yürütülmek zorunda; bunun anlaşılır birçok sebebi var. Soruşturma bütün ihtimalleri göz önünde bulundurmayı gerektirir; ancak akla gelen bütün ihtimalleri doğru temellere oturmak zorunda değildir. Herkesin gözü önünde yürütülen bir soruşturmada yanlış ihtimaller üzerinde durulması kamuoyu karşısında yüz morartır; yanlış çıkabilir diye her ihtimali göz önünde tutmayan bir soruşturmadan da sonuç alınamayabilir... En iyisi, hazırlık soruşturmasını 'gizli' yürütmektir... 'Umut operasyonu', bütün ayrıntılarıyla, daha ilk günden herkesin gözü önünde cereyan etti. Önce dokuz kişilik bir çete belli başlı siyasi cinayetlerin fâili olmakla suçlandı; ardından iki kişi son on yılda işlenmiş 17 siyasi cinayetin tümünü üstlendi; şimdi de, daha önce bildik bir isim etrafında kuşkular yoğunlaşıyor: Yeşil... Bu üç ayrı zanlı kümesini birbirine bağlayan unsurun ne olduğundan ise haberdar değiliz. Polis, dosyası açık duran bir dizi olayın fâillerini samimi olarak bulmak istiyor, bu belli; ancak, izlenen yöntem, tam tersi bir sonuç veriyor... Gerçek fâiller, muhtemelen, saklandıkları izbelerde daha da görünmez oluyorlar... Savcılar, operasyonla ilgili bilgileri, kendilerine resmen ulaşmadan önce, gazetelerde okudukları için kızgın. 'Umut operasyonu' ile ilgilenen DGM savcısı, daha ilk hafta, "Gazetelerin yazdıklarının yüzde 80'i yanlış" uyarısında bulunmuştu aslında. Son olarak, başsavcı da kendilerinin 'adam yerine konulmadıklarını' söyleme ihtiyacı duyduğuna göre, bugün gelinen noktada, gerçekle yanlış arasındaki açı daha da büyümüş demektir... Bu durumun en önemli sebeplerinden biri, Emniyet örgütünün yıllar boyu uğradığı tasfiyeler; siyasi cinayetleri dert edinen Emniyet mensuplarının bütünü, değişik zamanlarda, birer kulp takılarak örgütten uzaklaştırıldı. Konunun sorumluluğunu bugün taşıyan kadrolar, olayların geçmişine hâkim değiller; bu da onları ister istemez yanılgıya sürüklüyor... En büyük yanılgı da, son on yılda işlenen siyasi cinayetleri dünyadaki benzer olaylarla irtibatlayıp çözmek yerine, önyargılı bir yaklaşımı benimsemekten kaynaklanıyor. Prof. Muammer Aksoy'dan Prof. Ahmet Taner Kışlalı'ya uzanan çizginin belirgin özelliğine bakıp, olsa olsa yöntemiyle, "Bunları, herhalde kendileriyle aynı fikirleri paylaşmayan tetikçiler, vücutlarını ortadan kaldırmakta yarar gören bir yabancı ülke hesabına, öldürmüşlerdir" muhakemesinden hareket ediyorlar... O muhakeme tarzı, son on yılda işlenmiş siyasi cinayetlerin tümünün 'fâili meçhul' kalmasının sebebidir oysa... Başbakan Bülent Ecevit, operasyonun ilk günlerinde, sanki elde kesin belge varmış gibi, bir başka ülkeyi suçlayıcı konuşmalar yaptı. Bakan Sadettin Tantan, operasyonun planlı-programlı olduğunu gözlere sokan bir tavır sergiledi; o güne kadar hiç duyulmamış 'nüfuz casusları' gibi kavramlardan söz ederek... Medyanın öndegelen kalemleri, muhabirlerden gazetelerine ulaşan bilgilere yetkili ağızların demeçlerinin destek vermesi üzerine, kısa sürede yanlışlığı ortaya çıkacak birbiriyle çelişen yorumlar yazmak zorunda kaldılar... Henüz sona erişilmedi, ama şimdiden görünen o ki, operasyon herkesi mahçup edebilecek bir yanlışlıklar komedisi haline dönüşme istidadı taşıyor... Türkiye'nin önündeki dönemin 'hukukun üstünlüğü' ilkesi ekseninde oluşacak bir dizi değerlerle örüleceğine inanmak için çok sebep var. Hukuku üstün gören bakışın, herşeyden önce, soruşturmanın evrensel standartlarda yapılmasını sağlaması şart. 28 Şubatçı reflekslerle, bir toplumsal kesimi küçük düşürüp üzerine husumet yağdırma kolaycılığına sapmak yerine, hukuk sisteminde esasen varolan hazırlık soruşturmasıyla ilgili ilkeler uygulanmış olsaydı, bugünkü kaos ortamı görülmeyecek, itibarlarının sarsılmaması gereken sorumlular mahçup olmayacaklardı... Yeni cumhurbaşkanını mutlaka katılması gereken ECO Zirvesi'nden uzak durmaya sevk eden kafa karışıklığı, Türkiye'nin bölgesel liderliğini tehlikeye düşürüp hayati çıkarlarını zedeleme ihtimalini de büyütüyor... 'Umut operasyonu' biter bitmez, "Nerede yanlış yapıldı?" soruşturması başlatılmalı.
fkoru@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|