YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Oğlum evine dön

Oğlum Hasan, evine dön. Biliyorum Galatasaray'ı çok seviyorsun. Televizyon programına çıkmak da hoşuna gidiyor, farkındayım. Ama vakit epey geç oldu. Bu saatte çoktan yatmış olman gerekirdi. Hepimiz seni bekliyoruz. Annen çok merak ediyor. Şimdi hemen programı bırak ve eve gel. Yoksa okulda başarısız olacaksın.
Baban Mesut

Cami olmasın da ne olursa olsun

MHP'li Bülent Yahnici'ye hak veriyorum. Melih Gökçek'in hazırlattığı Ankara amblemi hoş değil. O ne öyle cami, minare, hilal, yıldız falan...

6 yıl önce hazırlanmış ve MHP'li üyelerin de oyunu almış olmasının önemi yok. Yahnici doğru söylüyor.

Ankara'nın amblemi ne olabilir diye düşünmek lazım.

Keçi olabilir... Kale olabilir... Kalenin dibi olabilir... Çankaya tepesi olabilir... Anıtkabir olabilir... Sabancı'nın 31 katlı kız yurdu olabilir... Cebeci tren istasyonu olabilir... Atakule olabilir.

Keçiören'in keçisi olabiliyorsa, Ayrancı'nın ayranı da olabilir pekala. Yahut Çankaya'nın çanı.

Ama cami olamaz. Olmamalı. Çünkü Yahnici ne diyor: "Ankara İslami bir şehir değil."

Kocatepe Camii'nin muhteşemliğini boş verin. Hacı Bayram Veli Camii'ni de görmezden gelin. Aslanhane Camii'ne ve diğerlerine hiç nazar eylemeyin.

Burası Ankara. An'ın da karası vardır bilirsiniz.

Yeni Şafak 2000

90'lı yıllar deyince, on yıllık bir kesit sözkonusuydu. 2000'li yıllar ise öyle değil. Tam bin yıllık bir zamandır bu sözle anlatılan. O yüzden önemi büyük.

Yeni Şafak, 2000'inci sayısını önümüzdeki pazar günü çıkarmış olacak kısmetse. 2000 yılında iki bininci sayı. Haydi kutlayalım bunu. Çaylar şirketten.

Yeni Şafak İstanbul ekinde yayınlanan Nusret Özcan'ın 'Kabus'unu İstanbul dışındaki okurların görmemesine gönlüm razı olmadı.

Beğeneceğinizi umarak sunuyorum. Buyurun...

Kabus

Adam uyandığında garip bir ağırlık vardı üzerinde. Evden çıktı.

Yol, her zamanki yoldu ama içindeki amansız boşluk onu gitgide rahatsız ediyordu. Köşeye geldiğinde garip bir insiyakla arkasına dönüp geldiği tarafa baktı. Burada bir eksiklik vardı sanki... Terziyi, bakkal dükkânını, berberi ve yanındaki evi süzdü bir süre... Bu ev ona yabancı gibi geldi... Bu ev dün burada değildi, diye geçirdi. O'nun yerinde Kethüda Çeşmesi vardı, dedi sonra. Nasıl olurdu havsalası almıyordu. Yerine bu ev yapılmıştı hem de bir gecede.

Çabuk adımlarla berbere yöneldi, selâm verip yandaki evin tarafını işaret edip "Çeşme?" dedi. Berber gülümseyerek "Ne çeşmesi Ahmed Efendi?" diye sordu. Adam berberin yüzüne baktı. Gerçekten çeşmeyi bilmiyordu. "Yok! Yok bir şey! Kusura bakma!" diyerek berberden çıktı.

"Hafızam mı zayıfladı acaba? Karıştırmaya başladım herhalde." diyordu içinden hayıfla ama başını sağ tarafa çevirince iyice heyecanlandı. "Olamaz!" diye bir kelime döküldü dudaklarından ister istemez. Ne Mihrimah Sultan Camiî vardı ortalıkta ne Mihrimah Sultan Hamamı ne de Fatih'in sakasının türbesi. Yanından geçen geçkince adamla gözgöze geldiler, adam dostça bakıyordu kendisine, belli ki şaşkınlığı dikkat çekiyordu, elini Mihrimah Sultan Camiî'nin olduğu tarafa uzatıp;

- Neredeler? diye sordu adama. Adamın bakışları birden anlamsızlaşarak hırıltılı bir sesle.

- Ne nerede be adam? deyip elini "Delirmiş bu" der gibilerinden sallayıp çekti gitti. Eskiden Mihrimah Sultan Camiî'nin olduğu yöne bir daha bakınca İstanbul'un Surları'nın da olmadığını farketti birden.

Atikali Camiî'ne doğru yaklaşırken iyice heyecanlandı, yolun sol tarafına bakınca gözleri büyük büyük oldu. Evet Atikali Camiî de yoktu yerinde. Bir otel dikmişlerdi onun olduğu yere. İçinden bir şeyler kopar gibi oldu. "Hayır!" diyordu sürekli olarak. Fatih'e kadar sabırsız birkaç dakika geçirdi ve Fatih'e gelince gözleri kararır gibi oldu. O büyük alanda kat otoparkı yeralıyordu. Ağlamaklı oldu, dudakları titriyordu. Yüzü zavallı bir hâl almıştı. "Çıldırıyorum galiba!" diye düşündü. Şehzadebaşına doğru iyice fenâlaştığını hissetti. Minibüsten inince hemen Kemer'in olduğu yere baktı. Gördükleri onu iyice kötületti. Kemer yoktu, yerinde bir üstgeçit vardı. Şehzadebaşı Camiî de yoktu, etrafı çevrili bir halı saha uzanıyordu boydan boya. Ufuk bomboştu, Süleymaniye de görünmüyordu. Yerinde duvarlarında reklâm levhaları olan büyük bir iş merkezi vardı. Geçidin sağına doğru çevirdi bakışlarını köşeden de olsa Valide Sultan Camiî görünmesi lâzımdı fakat heyhat! Sıra sıra dükkânlardan başka bir şey görünmüyordu. Olamazdı bu... Koşmaya başladı... Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Külliyesi'nin yerinde pazar kurulmuştu ve kahveden çıkanlarla satıcılar büyük bir gürültüyle bir kavgayı ayırmaya uğraşıyordu.. Bayezıd Meydanı'na içi atılarak koştu, üstü başı dağılmış, gözleri yaşlarla dolmuştu. Meydana gelince birden donakaldı. "Velîsi de delisi de eksik olmasın!" duasını almış bu saha silme otomobillerle doluydu.

Üniversite binasını aradı gözleri boşuna, Bayezıd Kulesi'ni. Çevredekiler tuhaf nazarlarla çekine çekine adama bakarak fısıltıyla bir şeyler konuşuyordu. Çılgın bir koşuya başladı adam... Ne Çorlulu Ali Paşa Medresesi'ni ne Koca Ragıp Paşa Külliyesi'ni ne Atikali Camiî'ni ne Çemberlitaş'ı ne Nûruosmaniye'yi bulabildi. II. Abdülhamit Han'ın türbesi ve hazire de yoktu. Köprülü Kütüphanesi'nin yerinde bir büfe vardı. Boşluğa bakar gibi Sultanahmet Meydanı'na yürümeye başladı. Firûzağa Camiî duruyordu herhalde yerinde ama yok, onun yerine turistlere yönelik bir lokanta açılmıştı. "O zaman Sultanahmet Camiî de yok! Dikilitaşlar da Alman Çeşmesi de" diye geçirdi.

Omuzları düşmüş bir hâlde yürüdü ve gördükleriyle kahroldu. Evet Sultanahmet Camiî de yoktu, Ayasofya Camiî'nin yerinde fıskıyeli, salıncaklı çocuk parkları mevcuttu. Parkın en hakim yerinde de kapısında Show Center yazan camdan, devasâ bir binan yapılmıştı. Topkapı Sarayı dursaydı bari yerinde, diye kurdu. Oraya kadar bitap bir halde yürüdü ve dünyası karardı. Bir stadyum görüyordu Topkapı Sarayı'nın yerinde. Ellerinde renkli bayraklarla öbek öbek insanlar taşınıyordu stadyuma.

Eminönü'ne vardığında gözleri aşina bir şeyler aradı beyhude yere... Galata Kulesi, Kız Kulesi, Yeni Camiî, Tophane, Nusretiye de yoktu...

Demek ki her yer böyleydi; Beykoz, Beşiktaş, Beylerbeyi, Emirgan... Bir taşın dibinde olduğu yere yığıldı kaldı.

TİLKİ MASALLARI

Tilkiye sormuşlar: "Tavuk yer misin?" Tilki gülmüş; "Bu, yediğim kaçıncı tavuk olacak, saydınız mı?"


Faks: +90 (212) 613 14 92 - 93
26 MAYIS 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...