Muhtar ya da Kırca... Ne farkeder ki...

Tivoli Meydanı'ndaki sandalyeli-sopalı muharebeyi yayınlayan ve yayınlamayan kanallara yönelik etik tartışmaları, Hıncal Uluç'un 91. Dakika progamındaki açıklamalarıyla çok farklı bir mecraya kaydı. Olayların çıkış sebebinin rating kaygısıyla gözü dönmüş bazı gazetecilerin taraftarları kışkırtması olduğunu ileri süren Uluç, Show Haber'den Reha Muhtar ve Sadettin Teksoy'u suçlayınca ortalık karıştı.

Anahaber bülteninde gözleri dolu dolu kendisine iftira atıldığını söylerken, başka gazetecileri suçlar gibi bir tavır takınan Muhtar'ın kastettiği kişi ise, 'bu görüntüleri yayınlamayan tek tv kanalı' olan ATV'nin anahaber sunucusu Ali Kırca'ydı.

Gülgûn Feyman ise önceki gün bu polemiği haberleştirerek, Star Haber Genel Yayın Yönetmeni Ümit Aslanbay'ı konuk etti stüdyoya. Aslanbay, burasının demir perde ülkesi olmadığını ve sopalı-yumruklu çatışma görüntülerinin yayınlanması gerektiğini söyledi. Aslanbay'ın etik anlayışı tartışılır...

Ancak asıl önemli nokta, habercilerin Kopenhag'ta taraftarları kışkırtarak çatışma çıkardığı iddialarının ortaya atılması ve bu yolla medyanın içler acısı durumunun gözler önüne serilmesi. 'Özgürlükçü retoriğine' hiçbir zaman halel getirmeyen medya, bu çirkin ve histerik hareket -doğruysa- sonucunda söylem mi değiştirecek peki?

Evet, medya tüm çekişmelerin, üreticisi, arenası, hakemi, savcısı, yargıcı hatta infazcısı. Uzun zamandır bilinen bu gerçeğin, somut bir şekilde dillendirilerek tokat gibi suratlara çarpılması şok etkisi oluşturdu toplumda.

Her geçen gün gücünü ve etkinliğini artırarak zihinlerin başköşesine kurulan medya, ikna mühendisliğini gayet başarılı bir şekilde yerine getiriyor. Rating uğruna dizgininden boşalan vahşi varlıklar gibi koşmaya başlayan ve önüne ne gelirse yıkıp deviren, bir süre sonra kendi kendisini yemeye başlayan 'medya' ve 'onun özgürlüğü' karşısında, yapabileceği tek şeyi yapan, yolu boşaltarak, seyirci konumunda beklemeye razı olan toplumun da bir özgürlük mücadelesine ihtiyacı var.

Ne dersiniz?..