| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
"Padişahımıza selam söyleyin..."
APO meselesinde hükümet ortakları nihayet tavırlarını netleştirdiler. Hem AİHM'nin durdurma kararına uymak hem de terörist başının ölüsü yerine dirisinden yararlanmak düşüncesiyle dosyasının adı geçen mahkemenin nihai kararına kadar Başbakanlık'ta bekletilmesine karar verdiler. Bu aşamada Türkiye'nin iyi niyeti suistimal edilirse dosya karar beklenmeden Meclis'e sevkedilecek. Herkes de biliyor ki böyle bir kararın alınmasında PKK liderinden terörün sona erdirilmesinde yararlanmaktan ziyade dış dinamiklerin devrede olması rol oynadı. Batı'nın eskiden beri Kürt meselesini Türkiye'nin yumuşak karnı olarak gördüğü biliniyor. Kısa bir süre önce Mesut Yılmaz Avrupa Birliği'ne giden yolun Diyarbakır'dan geçtiğini söyleyerek bu problemin hallinin Türkiye'nin Avrupa Birliği hayalinin gerçekleşmesinde nasıl hayati bir role sahip olduğunu açıkça ifade etmişti. O halde Türkiye'nin şu aşamada istese bile Öcalan konusunda başka türlü bir karar alma imkanı yok. Bu sebeple ne MHP'nin yapmacık itirazı ve ne de şehit ailelerinin feryatları kararın başka türlü olmasını sağladı. Böylece Güneydoğu probleminin halledilmesinde askeri tedbirlerin dışında bir çözümün aranacağı yeni bir dönem başlamış oluyor. Bu problemin çözülmesine Türkiye'de hiç kimsenin itirazı olamaz. Ancak bunun için devletin neden bugüne kadar beklediği, kendi inisiyatifiyle alternatif yollar aramadığı sorusu doyurucu bir cevap alabilmiş değil. Bu iki bakımdan önemliydi. Türkiye'nin problemlerine çözümler üretebilme becerisini gösterebildiğini, kendi insanının sesine, makul taleplerine kulak verdiğini, ona değer verdiğini göstermesi bakımından önemliydi. Bu fırsat kaçırılmış, alternatif çözümler üretmek şöyle dursun, üretenlerin büyük bir hışımla üzerine gidilmiştir. Eğer bu gerçekleşseydi bu problemden etkilenen geniş kitleler kendilerine müşfik bir tarzda yaklaşan bir devlete sahip olmanın güvenini, gururunu duyacaklar, çareyi yaban illerinde aramayacaklardı. Aynı problemi sadece Güneydoğu meselesinde değil, demokrasinin işletilmesinde, din ve vicdan hürriyetinin hayata geçirilmesinde, devlet mekanızmasının çetelerden temizlenmesinde, hülasa her alanda yaşamaktayız. Bu şu bakımdan da önemliydi: Dökülen kanlar hangi anda kesilse o andan itibaren iki taraftan da yakınlarını kaybeden insanların yürekleri yanmayacaktı. Bugün her insanın yürek telini sızlatan şehit annelerinin, babalarının, eşlerinin feryatları daha az çıkacaktı. Bu az şey midir? Evet devletin politikasını bütünüyle bu feryatlara bağlamak belki doğru değil. Ancak bu acıları hiç yaşanmamış saymak doğru mu? Belki problemin bu kadar uzamasında karar mekanızmasında olan hiç kimsenin benzer bir acıyı yaşamamış olmasının rolü vardır. Ateş düştüğü yeri yakıyor ne de olsa... Hani bütün çocuklarını teker teker padişahın selamı üzerine sefere gönderen ve kaybeden babanın sonuncuda "Padişahımıza selam söyleyin, bana güvenip hiç kimseye harp açmasın, bende verecek evlat kalmadı" diye bir serzenişi vardır. Bu problemde de meseleyi bu noktaya getirenler evlatlarını bu uğurda feda eden anne babalara çok güvenmişlerdir. Keşke köylünün padişaha söylediğini etkili yerlerde bulunanlar başlangıçta karar mekanizmasındakilere söyleselerdi. Belki bugün geldiğimiz noktaya binlerce insanın kanı dökülmeden o gün gelirdik, hem de başkaları dayatmadan.
makifaydin@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|