| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
İçeride ne yaptılar?
Başlayalı saatler olduğu halde liderler zirvesinin bir türlü bitmediği anlaşılınca yüzümdeki tebessüm büyüdü. Dikkatlerin üzerine çevrildiği toplantılar beklendiğinden fazla sürerse hep böyle olurum ben. 28 Şubat 1997 tarihli ünlü Milli Güvenlik Kurulu toplantısı da dokuz saat kadar sürmüştü. "Göreceksiniz" demiştim dostlarıma, "Bu dokuz saati herkes kendi lehine yontup duracak..." Öyle de olmuştu. Uzun süren önemli toplantılardan kuşkulanmam bazı tarihî olayların perde gerisini bilmemden kaynaklanıyor. 1980 öncesinin Milliyetçi Cephe hükümeti kurma çalışmaları sırasında Süleyman Demirel ile Necmettin Erbakan arasındaki pazarlık toplantısı da tam dört saat sürmüştü. İçeride çetin pazarlıklar geçtiğini sandı herkes. Hem de yıllarca. Sonra bir gün, bir meslektaşın aklına geldi de, Demirel'e, "O gün ne oldu içeride?" diye soruverdi. Meğer her şey önceden kotarıldığı için konuşulacak hiçbir konu yokmuş; hoş beşten sonra, Süleyman Bey, "Bana biraz müsaade" deyip yandaki odaya geçmiş... Herkesin içeride çetin pazarlıkların sürdüğünü sandığı o dört saat, Erbakan ve arkadaşlarının oturduğu salonun yanındaki küçük odada mışıl mışıl uyumuş Süleyman Demirel... İyi mi? MHP'nin merhum lideri Alparslan Türkeş'in vefatından sonraki günlerde, bir Musevi işadamı, kendi başlarından geçen bir olayı hikâye etmişti bana. Saatler süren toplantı örneği olarak o olay da belleğimde terü taze duruyor... 1980 öncesinin muhataralı günlerinde Musevi işadamının fabrikasında grev varmış. Grevi yapan işçiler Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu (MİSK) üyesi imişler... Grev yüzünden zararlar arttığı için zor durumda kalınca, sanayicinin aklına, MİSK üzerinde etkili olduğunu düşündüğü Türkeş'e müracaat etmek gelmiş... MHP lideri gerçekten anlayış göstermiş ve "Sorunu çözeriz, merak etmeyin" demiş... Bir gün grevdeki fabrikaya uğramış Alparslan Türkeş ve doğruca fabrika sahibinin makam odasına çıkmış... Tabii, oraya çıkana kadar, elebaşılarının üzerinde 'grev gözcüsü' yazan işçiler Başbuğ'u görmüşler. Şaşırmış ve ne yapacağını bilememiş işçiler... İçeri giren Alparslan Türkeş makam odasından bir türlü dışarı çıkmamış... Bir kaç saat sonra kapıda görününce işçiler ellerine sarılmışlar... Türkeş, işçilerin de duyacağı biçimde, işadamına "Hayırlı işler" dilemiş kapıda... Musevi işadamı, "Bizim fabrikadaki grev ertesi gün bitti" diye anlatmıştı bana... Olayın en ilgi çekici ve konumuzla ilgili yönü, MHP lideri Türkeş'in, ziyaret ettiği işadamının yanında kaldığı saatleri nasıl geçirdiği... İçeri girince, karşılıklı hatır sormayı tâkiben, o günkü gazeteleri istemiş Alparslan Bey; durumu da, "Burada az kalırsam istenen sonuç alınamaz" diye açıklamış... Dışarıdakilerin derin bir sohbetin cereyan ettiğini sandıkları saatler boyunca, Alparslan Türkeş, içeride günlük gazeteleri mütalaa etmekle meşgulmüş sizin anlayacağınız... Bu tür olaylarla kulaklarım dolu olduğu için, birileri toplanır ve kapalı kapılar ardında gerektiğinden uzun kalırlarsa, ben hep tebessüm ederim. Önceki gün 7,5 saat süren toplantı da, hiç kusura bakılmasın, mahsus uzatıldı gibime geliyor... Sonunda çıkan bildiri üzerinde uzlaşmak için o kadar saat kimsenin kimseye dil dökmesi gerekmezdi çünkü. Bana söyleselerdi, üç aşağı beş yukarı benzer bir metni, on dakika içerisinde formüle edebilirdim... Başbakanlık kapısında dağıtılan metni ilk okuduğumda imzaların eksik olduğu hissine kapıldım. Yok, üç liderin üçünün de adları ve imzaları vardı metnin altında; ancak yine de bir eksiklik duygusu hissettim metni okuyunca. Sanki Mondros Mütarekesi'nde silâh bırakma baskısı altında kalınmış gibi bir histi kapıldığım... O tür mütarekelerde bir gâlip taraf vardır, bir de mağlup taraf; liderler zirvesinden çıkan metin ise sanki sadece tek bir tarafça imzalanmış duygusu uyandırıyor okuyanda... Karar belli ki baskı altında alınmış, tamam ama, baskı yapanlar imzalarını mütareke metninin altına niye koymamışlar? Zirveden çıkan anlaşmanın sadece MHP'nin duruşunu bozduğunu düşünenler yanılıyorlar... MHP o karardan elbette yara alacak, ancak bu gelişme üzerinde biraz kafa yorarsanız siz de göreceksiniz, aslında bu işten hepimiz zararlı çıktık... Israrla, "Birileri Öcalan'ın asılmaması için çoktan karar verdiler, liderlere düşen o kararı onaylamak" diyen ben bile, öngörüm bu kadar çarpıcı biçimde doğrulandığı için, şaşkınlığa uğradım... Acaba, Devlet Bahçeli partisini zor duruma düşüren böyle bir kararı hiç karşılık beklemeksizin mi imzaladı? Bazılarında 'görev duygusu' o kadar gelişkindir ki, kendi aleyhine gelişecek olsa dahi sonucuna katlanarak görevini yerine getirir... Devlet Bey bugüne kadar o tiplerden olduğunu bir kaç kez ispatladı; bu defa da kendisini harekete geçiren 'görev duygusu' olabilir... Daha önce, "Devlet Bahçeli cumhurbaşkanı adayı" diye kulağıma fısıldayan öngörüleri genellikle doğru çıkan dostum, zirve sonuçları açıklandığında bana ulaştı ve "Görüyorsun değil mi, adım adım o noktaya doğru gidiyoruz" dedi. Zirve kararıyla Bahçeli'nin cumhurbaşkanlığı adaylığı arasında ben bir irtibat kuramadım, ama yine de haberi size iletmeden edemedim... Liderler 7,5 saat boyunca içeride gerçekten ne yaptılar acaba?
tkivanc@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|