| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
TÜSİAD'ın görmek istemediği
Türkiye'nin önündeki en acil gündemlerden birisinin demokratikleşme olduğu tartışma götürmez bir gerçek. AB ile ilişkiler de bunu zorluyor. Onun için her çevre demokratikleşme çerçevesinde düşünce üretiyor. FP'nin Anayasa taslağı, DYP'nin 2. Demokrasi Paketi, Yargıtay çevresinde hazırlanan Anayasa değişikliği önerileri, Ankara'da düzenlenen Hukuk Kurultayı'nın tartışma konuları ve TÜSİAD'ın yayınladığı Demokratikleşme Paketi... bunların tümü, Türkiye'nin acil gündemine ilişkin düşünce alıştırmaları... Bu alıştırmaların daha artıp hızlanacağı muhakkak. Bu çerçevede, gerek Hukuk Kurultayı'nda gündeme geliş tarzı, gerekse TÜSİAD paketinde yer alış biçiminden yola çıkarak bir hususa dikkat çekme ihtiyacı duymaktayız. O da şudur: Bütün insan hakları alanında genişleme talepleri ortaya konulurken, tam da toplumun büyük sıkıntı çektiği inanç özgürlüğü alanında tutucu bir tavır sergilenmektedir. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, inanç özgürlüğü ve laiklik konularını değerlendirdiği tebliğinde konuyu getirmiş, "Yargı alanında konu bitmiştir. Yasak kesinleşmiştir. Bu tenkid edilebilir ama uyulması zorunludur" noktasında bırakmıştır. Bu, mevcut çözümsüzlüğü onaylamaktan başka bir şey değildir. Oysa kendilerinden beklenen toplumu rahatlatacak olan bir çözüm önerisidir. Bir ileri adım atıp, "Türkiye bu yasakları kaldırarak, üniversitelerdeki ve toplum bünyesindeki gerilimi ortadan kaldırmalıdır" diyebilirdi. Aynı tutucu yaklaşım TÜSİAD'ın demokrasi paketinde de sergileniyor. Prof. Dr. Bülent Tanör tarafından hazırlanan bu belgede de, çizilen bütün özgürlük, demokrasi, insan hakları perspektifine rağmen, sadece inanç özgürlüğü alanında, kısıtlayıcı bir tavır ortaya konmuştur. TÜSİAD Demokratikleşme Paketi'nde yer alan, "Kimlik belgelerinden din hanesi çıkarılmalıdır - Zorunlu din eğitimine son verilmelidir - İmam Hatip Liseleri sadece din adamı yetiştirmeye yönelik olarak örgütlenmeli, sayıları buna uygun olmalı ve bu okullara kız öğrenci alınmamalı" ifadeleri, TÜSİAD'ın daha önceki Demokratikleşme Paketi'nde de yer alan, bir kısmı 28 Şubat sürecinde uygulamaya konan ve toplumun çok geniş kesimi tarafından "inanç özgürlüğünü kısıtlayıcı", "dinî alanı daraltıcı" yaklaşımlar olarak algılanan hususlardır. Bunların bir Demokratikleşme Paketi'nde yer almasının talihsizliği bir yana, bir başka talihsizlik, TÜSİAD gibi bir kurumun, "inanç özgürlüğü" alanında hiç kafa yormamış olmak görüntüsünden rahatsız olmamasıdır. Mesela bu paketi hazırlayan Sayın Prof. Tanör ve bu raporu sahiplenip kamuoyuna sunan TÜSİAD çevresi tarafından, "Halkın din eğitimi ihtiyacı nasıl karşılanacak?" gibi bir soru üzerinde hiç düşünülmemiş olması ne kadar gariptir. Halkın dinle ilişkilerinin hiç mi önemi yoktur? Ya da bu alan, sadece özgürlük kısıtlamaları için mi akla gelmelidir? Oysa şu anda, ülkemizdeki kimi büyük sanayi imparatorlukları, özellikle 28 Şubat süreci içinde sergiledikleri tavırla "halkın değerlerine saygı göstermeme" noktasındaki kötü imajlarını ve bunun ekonomik dengelere getirdiği olumsuz yansımayı nasıl telafi edeceklerini düşünüyor. Türkiye Sosyal ve Ekonomik Etüdler Vakfı (TESEV) tarafından Şubat 1999'da yapılan kamuoyu araştırmasında "Bugün Türkiye'de dine baskı var mı?" sorusuna, halkın yüzde 42'si "Evet" cevabını veriyor. Baskı olmadığını söyleyenlerin oranı yüzde 50'yi buluyor olmasına rağmen, "Baskı var" diyenlerin yüzde 42'lere ulaşması, toplum barışı açısından inanç özgürlüğü problemine ciddiyetle eğilmek için yeterli sebeptir. "Baskı var" diyenlerin yüzde 65'i başörtüsü yasağını, yüzde 13'ü Kur'an Kursu ve İmam Hatipler'e yönelik uygulamaları örnek göstermektedir. Yani yüzde 78'lik bir kesim, eğitim alanındaki uygulamaların inanç özgürlüğünü zedelediği düşüncesindedir. Yine araştırmaya göre toplumun yüzde 77'si kız öğrencilerin başlarını örterek okuyabilmelerini, yüzde 75'i de kadın memurların başörtüsü ile çalışabilmesini istiyor. Oysa başörtülü öğrenci de, başörtülü kamu görevlisi de, bugün sistem dışına itilmiş bulunmaktadır. TÜSİAD Demokrasi Paketi'nin bu konuyu hiç görmemiş olması normal midir? Daha ötede, din eğitimi alanını daraltacak yeni baskılar öngörmesi TÜSİAD'ı toplumun değerlendirmeleri ile çatışan bağnaz bir kurum haline getirmekte değil midir? Türkiye insan hakları ve demokratikleşmeyi daha bir hayli tartışacak. Belki inanç özgürlüğü alanındaki sıkıntılar, Avrupa'nın bile gündemine gelmeyecek. Dolayısıyla, Türkiye Avrupa merkezli hassasiyetler içinde yer almayan inanç özgürlüğü konusu etkili odakların duyarsızlık alanında ihmale uğrayacak. Ama, bu toplumsal sancı devam edecek. Türkiye rahatlamayacak. Baskılar, içten içe bir tepkiyi besleyecek. Bunu görmek, bugün için basiretli olmanın olmazsa olmaz bir şartı haline gelmiştir.
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|