YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

"Teolojik irtica"


AB ve Tarih sözcükleri yanyana gelince, insanın aklına "Batılılar mı değişti, biz mi?" suâlinin gelmesi kaçınılmaz oluyor.

 

AB'ye girmek konusunda İslâmcı aydınların sergilediği nev-heveskârlığa ilişkin ne zaman bir şeyler yazmak istedimse, içimdeki tarif edilemez burkuntu beni engelledi. Her heves gibi AB taraftarlığının da ülkenin içinde bulunduğu siyasî koşulların etkisiyle gündemde kaldığına ve meselâ 28 Şubat atmosferinin değişmesiyle birlikte bu heveskârlığın da muhtemelen cazibesini yitireceğine inandığım için dostlarımı tedirgin edecek imalarda bulunmaktan mümkün mertebe uzak durmaya çalıştım. Zaman zaman akıl almaz derecede mübalağalı fantezilerle karşılaştıkça, ne gariptir ki bu fantezilerin seyriyle orantılı olarak burkuntularımın beni ziyaret sıklığı da arttı.

Geçen Cuma akşamı İskele-Sancak'ta sayın İlber Ortaylı'yı izlerken, kendimce, sadece bilgi değil, aynı zamanda akl-ı selîm sahibi de olan bir ilim adamını dinlemenin keyfini çıkarmaya çalıştım. Ortaylı, (AB hakkında) hayal kurmanın herkesin hakkı olduğunu, insanların -aç tavuk gibi- kendilerini darı ambarında sanmalarında bir beis bulunmadığını ve dileyenin dilediği kadar kendisini sınırsız fantezilerle avutabileceğini söyledikten sonra ilave etti: "Ancak böylesi hayaller üzerinden siyaset yürütmek ve insanlara aldatıcı vaadlerde bulunmak kadar mantıksız bir hareket olamaz!"

"Tarihi bilmek çok gerekli mi?" türünden bir suâle verdiği cevabı duyunca, gülmekten kayınpederimin gözlerinden yaşlar geldi: "Bu kaşınmak gerekli mi diye sormaya benziyor... İnsan kaşınması gerektiğinde kaşınır... İnsanın kaşınmasını engelleyemezsiniz. Tarihi bilme ihtiyacı, tıpkı kaşınmak ihtiyacı gibidir. Çünkü insanoğlu geçmişini bilmek ister; tarihinde nelerin olup bittiğini öğrenmek ister. Buna kendisi mâni olamaz ki başkaları mâni olsun..."

Yanlış hatırlamıyorsam söyledikleri buna benzer şeylerdi... Sık sık keyifli cevaplar verdi o gece... İstanbul'un tahrib edilmesi konusunda muhafazakârların aymazlığına ilişkin göndermeleri ne kadar can sıkıcıysa o kadar da haklılık taşıyordu... Gerçi bir ara Tahtavî'nin Paris Seyahatnâmesi'ni yanlış tarihlendirdi ama zararı yoktu; herşeye rağmen bütün izleyiciler için keyifli ve öğretici bir program oldu.

AB ve Tarih sözcükleri yanyana gelince, insanın aklına "Batılılar mı değişti, biz mi?" suâlinin gelmesi kaçınılmaz oluyor. Şimdiki kanaat bizim değil, Batı'nın değiştiği istikametinde... Oysa, Ernest Renan 29 Mart 1883'de Sorbonne'da verdiği L'Islamisme et la Science başlıklı konferansında şu tesbiti yapıyordu:

-"On-oniki yaşlarına kadar bazen hayli uyanık olan müslüman çocuğu, din terbiyesi görmeye başladığı bu yaşlardan itibaren birdenbire mutaassıplaşır, mutlak hakikat sandığı şeye sahip olmanın verdiği budalaca gurura kapılır, kendini alçaltan şeyi bir imtiyaz sayarak mesut olur. Bu çılgın gurur, müslümanın en büyük kusurudur. İbadetinin [dininin] zahirî sadeliği, ona diğer dinlere karşı, yersiz bir horgörürlük ilham eder. Allah'ın, tahsili ve şahsî liyakati hesaba katmaksızın, ikbâl ve iktidarı dilediği kimseye verdiğine iman ettiği için, müslüman; öğrenime, bilim'e, Avrupa'nın fikir ve maneviyatını teşkil eden herşeye karşı en derin bir horgörürlükle doludur."

Evet bir düşünelim bakalım; Renan'ın sözünü ettiği türden bir çılgın gururun bugünün müslüman çocuğunda pek izi kaldı mı? Gerçekten de günümüzün müslümanı artık; "öğrenime, bilim'e, Avrupa'nın fikir ve maneviyatını teşkil eden herşeye karşı en derin bir horgörürlükle dolu" mudur?

Elbette hayır; çünkü bu bir asrı aşkın süre içerisinde çok şey değişti ve Müslümanlar Avrupa'nın fikir ve maneviyatını teşkil eden herşeye karşı en derin bir hoşgörürlükle dolu hale geldiler.

Yine Renan'a kulak verelim:

-"1200 yılından itibaren teolojik irtica iyiden iyiye galebe çaldı. Müslüman memleketlerde felsefe ortadan kaldırıldı. Tarihçiler ve türlü konular üzerinde kalem yürütmüş olan yazarlar, felsefe'yi ancak bir hatıra, 'fena bir hatıra' gibi anarlar. Elyazısı felsefe kitapları yok edilir ve nadirleşir. Astronomi'ye, yalnız kıble yönünün tayini için müsaade edilir. Çok geçmeden, Türk ırkı, İslâmlık üzerindeki hegemonyayı eline alacak ve kendinin felsefe ve bilim eksikliğini her tarafa yayacaktır. O andan itibaren -İbn Haldun gibi bazı nadir istisnalar hariç- İslâm âleminde artık hiçbir büyük zekâ bulunmayacaktır; İslâm âlemi bilim'i ve felsefe'yi kendi bağrında öldürmüş bulunuyordu."

Geçen yüzyılın sonlarında Namık Kemal, Renan'a şu cevabı vermişti: "Sen düpedüz yalan söylüyorsun!"

Şimdi ise torunları şöyle diyorlar: "İnanın, biz Türkler artık çok değiştik! Çünkü 'teolojik irtica'yı yok ettik."


18 OCAK 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Dücane Cündioğlu

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...