YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

"Rehineler" çoğalırken

 
Tabii ki, uygulamada nasıl olursa olsun, anayasasına "hukuk devleti" kavramını iliştiren bir devlet kimseyi "rehine" konumuna düşüremez.

 

Öcalan'ın infazını erteleyen metinde yer alan ünlü paragraf daha epey mürekkep harcatacağa benziyor. Son olarak Yağmur Atsız, Milliyet'in dünkü sayısında yer alan "Rehinelere dair" başlıklı yazısında, "Ecevit-Bahçeli-Yılmaz Triumviratı"nın "meşru yollardan 'mahkûm' edilmiş bir Azılı Hunkar"ı bir anda "rehine" durumuna getirdiğini yazıyordu. "Hiç devlet rehine alır mı?" diye soran Atsız durumu bir örnekle de açıklamış: "Bankaya girmişsiniz.. Bina kuşatılmış. Diyorsunuz ki 'Şayet içeriye göz yaşartıcı bomba atarsanız Veznedar'ı vururum.''

İki gün önce de Sabah'tan Gülay Göktürk soruyordu: "Aklı başında herhangi bir siyasetçi, böyle her türlü provokasyona açık bir ortam yaratabilir mi? Bizimkiler yaratıyor işte. Hem de biri değil, üçü kafa kafaya verip 7 saat tartıştıktan sonra yapıyor bu hatayı. Göktürk'ün bir diğer tespiti de şöyle: "Eskiden PKK'nın ipleri Öcalan'ın elinde iken, şimdi Öcalan'ın ipini PKK'nın eline vererek aynı kısır döngüyü sürdürmek."

Hatırladığınız gibi, "karar"ın açıklanmasının ardından köşelerde "Rehinelere dair" sorununu enine boyuna tartışan başka yazılar da okuduk. Yeni Binyıl'dan Alev Er ve Milliyet'ten Umur Talu'nun yazıları benim hemen aklıma gelenler. Talu, "Sabit görülen suçlarından mahkûmiyeti kesinleşmiş olan ve infazı bekleyen birisi, kim olursa olsun, 'başkalarının işlemesi muhtemel' suçlara ya da başka gelişmelere bağlı olarak bir 'rehine' konumunda tutabilir mi" gibi aslında bu ülkede de sorulması uygunsuz karşılanması gereken bir soruyu haklı olarak hatırlatıyordu.

Tabii ki, uygulamada nasıl olursa olsun, anayasasına "hukuk devleti" kavramını iliştiren bir devlet kimseyi "rehine" konumuna düşüremez. Bana sorarsanız, "Triumvirat"ın bu "barbar" paragrafı kaleme alması iddia edildiği gibi MHP kanatının dayatmasından çok, son anda MİT Müsteşarı'nın araya girmesi ve "karar"dan kısa bir müddet önce de Cumhuriyet Başsavcısı'nın yol göstermesi sayesinde oldu. Daha eski olandan başlayalım: Hatırlarsanız (olay daha tazeyken bir yazıyla ben de dikkat çekmiştim), Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, NTV'nin "O'na özel" hazırladığı bir programda, apaçık bir biçimde Öcalan'ın bir "rehine" olarak değerlendirilebileceğini açıklamıştı. O gün de yazdığım gibi, programı izleyen bizler de, bir "hukuk adamı"nın ağzından bu tür bir değerlendirmenin çıkmasına "Şapka" demiştik. MİT Müsteşarı'nın karar önceki tavrını da hatırlıyoruz sanırım karar gününün arifesinde, Sabah gazetesi MİT'den naklen, "Öcalan'ı herkes kullandı, biraz da biz kullanalım" mealinde bir haberi manşetten duyuruyordu. Ve tabii her zaman ki gibi, matbuatımızın "ezici" çoğunluğunun büyük takdir ve alkışlarıyla.

Şimdi biraz da, bu "rehine" meselesinin o günden bu yana nasıl gelişmekte olduğunu anlamaya çalışalım. Herşeyden önce şunu unutmayalım: İdam cezasına karşı olduğunu sürekli tekrarlayan, ancak "Rehinelere dair" paragrafın altına imza koymaktan da geri kalmayan Ecevit (yani DSP; sanırım bu iki adı eşanlamlı olarak kullanmanın bir sakıncası yok!) sözkonusu "karar"ın en başta gelen "rehine"sidir. Unutmayalım ki, "karar"ı eleştirenlerin altını çizdikleri gibi bu işte "değişen" cenah MHP değil (endişelenmeyin, o hiç değişmiyor!) şimdiye kadar milleti ilkesel olarak "idama hayır" dediğine inandırmış olan DSP'dir.

Dahası var. DSP (yani Ecevit) "karar" dolayısıyla hatırına gelen bu "rehine" meselesini o kadar sevmiştir ki, bu sınıfı olabildiğince genişletmek arzusuna da kapılmıştır. Ecevit şöyle diyor: "Bunlar rejime yön vermemeye kalkışmamalı. HADEP'in çok dikkatli davranması gerekiyor. Çünkü öyle anlaşılıyor ki, PKK ve onu destekleyen bazı çevreler, HADEP'i Türkiye'de bölücü örgütün amaçlarının bir uzantısı gibi görme eğiliminde. HADEP yöneticileri bu tür tahrik ve oyunlara gelmemeli." (!) Görüldüğü gibi yeni bir "uyarıcı" ile karşı karşıyayız. Bu "uyarıcı" da haddinden fazla "çıplak" konuşuyor. Dikkatinizi çekerim, "haddini bil!" diye uyarılan örgüt bu memlekette anayasal güvence altında faaliyetini sürdüren bir siyasal parti. Pekiyi Ecevit kim? Kim olacak o da yine anayasal güvence altında faaliyetini sürdüren bir başka siyasal partinin başkanı. Görüldüğü gibi yalnızca PKK ve onun yurt içindeki ve dışındaki destekleyicileri değil, HADEP de bir "rehine"dir.

Son söz olarak belki şu söylenebilir: Ülkede yasal olarak faaliyetini sürdüren bir siyasal partiyi "rehine" olarak niteleyen bir siyasal parti de bir "rehine"dir. Ne yapalım ki bu iş böyle. Çok partili, çoğulcu bir rejimde işler ancak "anca beraber kanca beraber" yürüyor. Ya hep beraber "hür", ya da hep beraber işte öyle...


18 OCAK 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Kürşad Bumin

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...