YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

"Otoriter demagoji"

Farklı bir ülkede yaşadığımız muhakkak. İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir'in gazetelerde yer alan bir açıklamasını okudum. Müdür Bey son operasyonlardan bahisle, son günlerdeki yayınlarıyla halkın aydınlanmasına katkı sağlayan medyanın "polisin aynası olduğunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır" diyor. Özdemir'in teşhisi doğru mudur bilemem; ama "medya tarihi"ne geçecek türden olduğu muhakkak. Düşünebiliyor musunuz, bir ülkenin "medya"sı, o ülkenin "polisinin aynası" olmuş da haberimiz yok! Söylediğim gibi, durum gerçekten böyle midir bilmiyorum; ama koca bir şehrin emniyet müdürünün de bir bildiği vardır herhalde diye düşünüyorum.

Madem ki söz İstanbul Emniyet Müdürü'nden açıldı, o halde Sabah'ın şu haberini de atlamayalım: "Özdemir, Işıkara'nın tahtını sarsıyor"(!) Hasan Özdemir ile Ahmet Mete Işıkara'nın karşılaştırılacak ne gibi özellikleri olabilir diyorsunuz değil mi? Tamamen haklısınız ama Sabah bulmuş bir şey. Konumuz "Türkiye'nin en seksi erkeği" sıralaması. Gazeteye göre Özdemir'in son operasyonlardaki tavrı onu sözkonusu sıralamada Işıkara'nın ciddi bir rakibi durumuna getirmiş. Sanmayın ki bu haber gazetenin eğlence ekinde filan yer alıyor. Basbayağı Hizbullah operasyonundan söz ediliyor: "Ekran başındakiler, son yılların en vahşi görüntüleriyle buz keserken onun güçlü kişiliğiyle az da olsa rahatladılar. Özdemir'in gözü göz, dudağı dudak, ensesi ense idi... Hem polisine hakimdi hem de fiziki varlığına... Çakmak çakmak bakışı, bir türlü "Polis" demeyi beceremeyip "Polüs" deyişi, Özdemir'i haliyle 'En seksi erkekler' listesine soktu." İsterseniz, Sabah'ın "İşte yeni TOP 5" başlığı altında verdiği diğer isimleri de gözden geçirelim: "Devlet Bahçeli, Ahmet Mete Işıkara, Hasan Özdemir, Bülent Ecevit, Selahattin Duman."

Pekiyi bu niçin böyle, yani işler gazete için niçin bu derece "hafif"? Bu "hafiflik" tabii ki gazete tarafından özellikle istenen (ve belki de bu haberi yapanları en az biz haberi okuyanlar kadar eğlendiren) bir durum. Deprem ve Hizbullah konusunda bizleri aydınlatan iki kişi "Türkiye'nin en seksi erkeği" sıralamasında kıran kırana! Sabah gazetesinin bu "haber"in komikliğinin ve gülünçlüğünün bilincinde olmadığını ileri sürmek mümkün değil. O zaman bu ve benzeri birçok örnekte olduğu gibi bu tür yayınları "kötülüğünden" mi yapıyor? Bunu ileri sürmek de yanlış olur. Bana göre, Özdemir'in dediği gibi bu ülkenin medyasının gerçekten "polisin aynası" olduğunu kabûl etsek bile bu sorunun cevabını bulmuş sayılmayız o halde. Medyanın olayları, sorunları ve "hafifletici" bu tutumunun açıklamasını başka yerlerde aramak zorundayız.

Yazının başında "farklı bir ülkede" yaşadığımızı hatırlatmamın nedeni de bu. Medyada gözlenen bu "hafifletici" tutum kaçınılmaz olarak toplumsal hayatın diğer alanlarında da geçerli. Bu tutumu da belki "araçsallaştırma" olarak tanımlayabiliriz. Devlet aygıtları ve işlevlerinden başlayarak "sivil" alana uzanan bir araçsallaştırma gayreti. Bu sürecin başında da bir bakıma "ilk neden" olarak "siyasetin araçsallaştırılması" gelmektedir. Gerisi zaten çorap söküğü gibi birbirini izliyor. Hukukun, anayasa ve yasaların, eğitim ve öğretimin, geniş anlamıyla ekonomik faaliyetlerin ve tabii medyanın araçsallaştırılması.

Birarada yaşamanın bu en önemli alanlarına hakim olan "araçsallaştırma" sürecinin en açık sonucu ise "ereksellik" gibi bir ilkenin ülkenin ve toplumsal hayatın gündeminden çıkmasıdır. Sayılan bütün alan ve faaliyetler artık kendilerinde hiçbir erek taşımayan, kendilerinden sadece birer "araç" olarak sözedilen ve içi boşaltıldığı için her zaman "demagojik" bir ambalajla sunulan birer birer "ürün"e dönüşmektedir. Bir "demagoji"nin de her zaman "otoriter demagoji" olduğunu unutmayalım.

Gazeteci Cumhurbaşkanı'na "Eğer Anayasa değişirse siz de aday olacaksınız herhalde..." diye soruyor. Cumhurbaşkanı'nın cevabı şöyle: "Hayır ben aday olamam, 110 milletvekili eğer beni aday gösterirse olabilirim ancak. Yani bana düşen bir külfet yok. Zaten bir ayrıcalık da olmamalı."(!) Gazeteci bir soru daha yöneltiyor: "Hizbullah'ın himaye gördüğü..." Cumhurbaşkanı'nın cevabı: "Mantığı yok(...) Devlet meşruluk demektir. Devlet güç kullanmaz mı, kullanır ama meşru sınırlar içinde kullanır. Meşruiyetin dışında olan, devlete ait güçler olabilir. Varsa suç işliyorlardır. Devletin herşeyden evvel onları tasfiye etmesi gerekir. Meşru yollardan giderek, meşru güçleriyle, kanun ve nizam hakimiyetiyle işlenen devlet devlet değildir."(!)

Evet, "otoriter demagoji" diyordum; toplumsal hayatın karmaşık olan yönüne kayıtsız, yasayı da Anayasa'yı da tamamen "araçsal" olarak gören, herşeyin son derece açık ve net olduğuna inanmış ve daima koşullu ve totolojik önermelerin işbirliğiyle kurulmuş bir "otoriter demagoji". Herşeyin "hafifletilmesi"ni dayatan böyle bir "otoriter demagoji" altında medya nasıl kendine gelsin?


27 OCAK 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Kürşad Bumin

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...