| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Yazmaktan değil, yaşamaktan yanaydı
Bana öyle geliyor ki, Akif İnan, her zaman yazmaktan çok yaşamaktan yana çıkmıştır. Kendi aramızdaki konuşmalarda söz edebiyattan açıldığında konuşmayı değil, fakat susmayı tercih ederdi. Söz biraz uzarsa müdahale eder, bırakın bu konuşmaları da hayatın gerçeğine bakın demek istercesine, konuyu değiştirmek isterdi. Bir defasında, bu yıllar öncesindeydi, yol boyunca gezinirken, açtığım konudan sıkıldı ve lafı başka yönlere çekmeye çalıştı. O zaman merak ettim ve: "Niye bu konulardan hep kaçmak istiyorsun?" diye sordum. O da: "Zaten bütün vaktimizi bu konular işgal ediyor, şimdi kendimize ait olan vaktimizi de bunlarla niye dolduralım?" dedi. O zaman aklıma gelmemişti, ama şimdi düşünüyorum da, acaba, gün boyu, bir edebiyat öğretmeni olarak bu konularla iç içe bulunmaktan gına geldiğini mi ima etmek istemişti? Ama bizim sohbetimizin asla bir ders müfredatıyla örtüşemeyeceğini düşünme eğiliminde olduğumu söylersem, bu ihtimali dışlamamız gerekir. Bence böyle; ama acaba onun için de böyle miydi? Bir diğer ihtimal de şu olabilir: O, gerçek hayatında kendini hiç dolu dolu yaşamış hissetmemiştir: imalarından, yaşadığı olaylardan bunun böyle olduğunu çıkartabiliyorum. Yazmak, imdi, acaba ona bir kaçış olarak mı görünüyordu? Yazmak, eğer hayattan kaçmak, hayatın dışına çıkmak olarak görünüyor idiyse, sanattan edebiyattan konuşmak da, bu kaçışı körükleyen bir faktör sayılabilirdi ve bu konularda "gevezelik etmek" hayatı boşa geçirmeye denk düşerdi. Akif, belki de bu yüzden, yazmaya hep isteksiz davranmıştır gibime gelmiştir. Her ne kadar, bir bakıma, hayatını yazmaya, okumaya adayacak biçimde hayaller kurmaktan kendini men etmese de, fiiliyatta yazmaya, göründüğü kadar istekli olmamıştır. Belki gene bu yüzden, yazı yazmaya başladığında, onu bir an önce bitirmek için gayret ederdi. Buna rağmen, birlikte yazdığımız gazetelerde, dergilerde, Akif'in yazısı hep son âna yetişirdi (yetişebilirse). Çünkü yazmaya başlamayı o son âna değin ertelerdi. 1970-71 yıllarında ABD'de bulunduğum sırada, Türkiye'deki bütün arkadaşlarıma, dostlarıma uzun uzun mektuplar yazmışımdır. Mektup yazdığım herkesten de er veya geç cevap alamamışımdır. Özellikle Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, hatta Cahit Zarifoğlu, bana yazmaktan hiç geri durmadılar. Mektuplarıma, bir tek Akif'ten cevap almak nasip ve mümkün olmadı. Ben de, Akif'in niçin yazmadığını Nuri Pakdil'e sorardım. Onun Akif'i kışkırtmasını ve sıkıştırmasını beklerdim. Demek o da bunu başaramazdı ki, Akif'in mektup yazma hususundaki mazeretini yarım yamalak sözlerle geçiştirirdi. Türkiye'ye dönüşümde niçin yazmadığını sorduğumda: "Rasimciğim, yazacak ne vardı ki, dedi, ne yazabilirdim ki!" Sonra şunu söyledi: "Burada, dergiyle olsun, başka ciddi konularla olsun, arkadaşlarla (ki genelde şimdi adı geçen kümede yer alan arkadaş, dost çevresi) istişare ettiğimizde, iş karar noktasına gelince, ben sürekli senin istişarene de müracaat eder ve 'Rasim şimdi aramızda bulunsaydı, o bu konuda şöyle düşünürdü' diyerek senin o konudaki muhalif veya muvafık görüşünü oylara dahil ederdim." "Peki benim o konudaki reyimin ne olduğunu nasıl bilirdin?" diye sorduğumda da, gülümseyerek: "Bilmez olur muyum, dedi, aramızda en teennili olanımız, hissiyle değil, aklıyla hareket edenimiz sensin; senin reyin makûl olandan yana olacağı için, bazan kendi reyime rağmen, senin o konuda nasıl düşüneceğini esas alarak senin reyini ileri sürerdim." Evet, mektup da yazmak istemiyordu. Yazmanın hem lafını eder, hem ondan kaçardı. Kardeşi (kardeşimiz) Mustafa İnan'dan öğrendiğimiz kadarıyla, o: "Benim bu hayattan bekleyebileceğim herhangi bir şeyim kalmamıştır; yazıysa, şiirse, yapabileceğim kadarını yaptım" diyerek doktorlardan, hastalığı hakkında yapılan teşhisi kendisine bildirmelerini talep ederken, bu sözlerde, acaba hüzünle karışık bir serzenişin bulunduğu da hissedilmiyor mu? Bir şeylerin yarım kalmışlığı? Yarım bırakılmışlığı? Bir tevekkül ve itminan hissiyle karışık yarım bırakılmışlık? Onun yaşamaktan yana oluşunu düşünürken bu hissiyatımın payı bulunduğu da hüzünlü bir iddia olarak hesaba katılabilir diyorum.
rozdenoren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|