YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Utanç payı

 
Türkiye'de sağlıklı, barış içinde bir toplumsal zemini üretmek için, biraz da bizi özeleştiriye çağıranların kalblerine, ellerine, paçalarına bakmaları gerekir diye düşünüyorum.

 

Zehra Vakfı'na taziyeye gittik. Vakıf yöneticileri, iki üzüntüyü birlikte yaşıyorlardı. Bir yandan hunhar bir cinayete can yoldaşlarını kurban vermenin acısı vardı yüreklerinde, diğer yandan, bu cinayetlerin davaları ile irtibatlanıyor olmasının hüznü... Nasıl olurdu bütün bunlar, 'İslâm'la nasıl bir arada düşünülebilirdi bunca cinayet? İzzettin Yıldırım ve Şehit Avcı'nın şehadetleri dahil, Hizbülvahşet'le ilgili sorularla boğuşuyorlardı.

Fehmi Koru'nun bir yandan cinayetler serisini kavramaya yönelik soruları sıralarken, diğer yandan "bu cinayetlerle suretâ var gibi görünen 'fikri akrabalık' yüzünden başım yere eğik, günlerdir kimsenin yüzüne bakamayacak kadar utanıyorum" sözü de bu duygusal karmaşayı yansıtıyor kanaatimce.

Son günlerde, "İslâmî camia"ya yönelik "özeleştiri çağrıları" bir hayli yoğunlaşmış bulunuyor. Başbakan Ecevit bile, önce "laiklik karşıtı" damgasını vurduğu Fehmi Koru'nun yukardaki sözlerini "özeleştiri yolunda hayra alamet bir gelişme" olarak niteledi. Fehmi Bey'in çizgisi manşetlere çıkarılıp herkese örnek gösteriliyor ve tüm islâmi camiadan benzeri bir "özür" tavrı bekleniyor.

Kendime bakıyorum, "acaba ben de 'utanıyorum' yollu bir yazı yazmalı mıyım" diye soruyorum.

Sonra böylesi bir söylemin nasıl algılandığına bakıyorum. Bu, öncelikle cinayetlerle akrabalığı kabul etmek anlamına geliyor. Bir suçluluk duygusu içine itilmeniz isteniyor. Ardından, bu suçluluk psikolojisi içinde, Hizbullah operasyonu ile bağlantılı olarak gelecek "irtica damgalı" tüm özgürlük kısıtlamalarına göz yummanız bekleniyor. Ardından belki, "Bende Hizbullah'tan ne var?" halet-i ruhiyesi içinde İslâm'da durduğunuz her noktayı sorgulamanız, empoze edilen şablonlara göre kendinizi tıraşlamanız...

Bunları yaşıyoruz biz.

Özeleştiriye karşı çıkmıyorum.

Benim, günahsızlığı Allah tarafından güven altına alınan Peygamber'im "Günde yüz kere istiğfar ederim, Rabbimden mağfiret dilerim" diyor. Yani günde yüz kere kalbine bakıyor, oranın arı-duru olmasına özen gösteriyor. Biz, bunu belki günde bin kere yapmalıyız. İç muhasebe bir Müslüman'ın olmazsa olmaz görevi.

Ayrıca, İslâmî camianın kendi içinde özeleştiri yapmadığını söylemek de mümkün değil. Menzil Kitabevi'nin yöneticisi Fidan Güngör, böyle bir tavrın kurbanı... Nerde Fidan Güngör? 6 yıl önce kaçırılmış ve halen yok ortada... İslâmî camia, Hizbullah'ı da tartışıyor, Andan Oktar'ı da, İbda-C'yi de, FP'yi de, sermaye gruplarını da, Diyanet'i de, tasavvufi hareketleri de, İran'ı, Sudan'ı, Taliban'ı da... İran'da, Sudan'da hem entelektüel seviyede hem de din adamları çerçevesinde yönetime karşı ciddi eleştiriler var...

Daha ötede ne olacaktı? Sivil muhalefetin bile bedeli ağır. Zabıta işini de biz mi yapacaktık? İşte PKK'ya karşı geliştirilen sivil zabıta hareketinin akıbeti ortada... Balta ve satırla kendini savunma olarak başlayan haraketin geldiği vahşet çizgisi ortada... Ne yapacaktı İslâmî camia?

Sonra "İslâmî camia" diye sistem içinde meşru kabûl edilen bir platform var mı? Sistem, tarikatı mı meşru kabûl ediyor, cemaati mi? Bu camianın okul açması, vakıf kurması bile sakıncalı tavır olarak takibat altında değil mi? Diyanet bile, kuşku ile izlenmiyor mu? Kim, hangi yetki ile, kimi nasıl terbiye edecekti de etmemiş?

Fazilet, hukuki çerçeve içinde İslâm'la ilişkili olabilirdi ve aykırı gidişleri hizaya getirebilirdi de getirmedi mi?

"İslâmî camia..."

"Hadi böyle legal bir platform oluşturalım" dersem, bugün bu camiaya "özeleştiri çağrısı" yapanlar, bunu desteklerler mi?

O çevre içinde, "Sağlıklı bir dinî eğitim vasatı oluşturulsun" çağrısına, heyecanla cevap verecek kaç kişi bulunur?

Sonra başka bir şey var.

Bir ayıplı durum.

Bakın şu başlığa: "Erbakan'a kadın gönderdik."

Söz güya Adnan Oktar taraftarlarına ait. Haber dünkü Hürriyet'te çıkmış. İslâmî camiyı özeleştiriye çağıran Ertuğrul Özkök'ün büyük gazetesinde...

Ne demek bu? Kim ne anlar bu başlıktan? Yine medya kanalıyla, ismi vıcık vıcık cinselliğe bulaştırılmış olan Adnan Oktar, Erbakan'a kadın gönderiyor! Anlayın artık.

Oysa haberi okuyorsunuz, meğer Adnan Oktar, Refah Partisi'nin 1995'teki Genel Kurulu'na, Gülay Pınarbaşı'yı göndermişmiş! Bu haber bile doğru mu bilemiyoruz, ama bu haberin içinden "kadın gönderme" diye bir anlam çıkıyor mu, insafı olan beri gelsin.

Sayın Özkök, bu haber sizi de birazcık utandırıyor mu?

Sonra meselâ, "Erkeğe çarşaf giydirip Palandöken'de kayak yaptırmak" ve bunu gazetenizde 9 sütunluk bir haber olarak yansıtmak, hiç olmazsa Doğan Medya Grubu (DMG)'nun ahlâk ilkeleri açısından utanç veriyor mu?

Bunların içinden gerçeği nasıl bulup da özeleştiri yapacak islâmi camia? Sokaktaki insan size inanır mı bunca çarpıtma ile yüzyüze iken?

Uğur Dündar'ın Cüppeli Ahmet Hoca ile ilgili kasetinin ne kadarı gerçek, ne kadarı montaj? Araya onca yorum sıkıştırıldıktan sonra, sizin herhangi bir yazınızın da iğfale uğramayacağını gerçekten düşünebilir misiniz?

Ya sizin "çarşaflı kayakçılar" veya "Erbakan'a kadın gönderme" haberiniz üzerine bir özeleştiri yazısı döşenseydim, nasıl bir utançla karşılaşacaktım, hiç düşündünüz mü?

Gene de reddetmiyorum, özeleştiri benim bir müslüman olarak en temel görevim. Bundan kaçınamam. Bunu bana hatırlatanlara herşeye rağmen teşekkür borçluyum.

Ama Türkiye'de sağlıklı, barış içinde bir toplumsal zemini üretmek için, biraz da bizi özeleştiriye çağıranların kalblerine, ellerine, paçalarına bakmaları gerekir diye düşünüyorum. Eğer oralara, hiç olmazsa meslek ahlakını örten, ama daha ötede toplumsal zemini zehirleyen kirler üşüşmüşse onları temizlemek en az benim özeleştiri ihtiyacım kadar hayatidir, kanaatindeyim. Herkes utançtan payına düşeni alsın lütfen! Ayrıca, sevgili Ahmet Hakan, bir de Ertuğrul Özkök'e çarşaflı erkeklerin nasıl haber haline geldiğini sorup, teşekkürü haketse diye düşünmeden edemiyorum.


5 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...