Vicdan muhasebesi herkese lazımdır!

 
Özellikle Ecevit, "vicdan muhasebesi" gibi konuları irdelerken, bu süreçte kendisi de "vicdan muhasebesi" yapmak gereğini hissetmelidir.

Bu da yeni moda.."Hizbullah Vahşeti" dolayısıyla, kartel medyasının bir bölümü ve bu arada Başbakan Ecevit, "İslamcı basın"ın, vicdan muhasebesine başladığı üzerinde çeşitlemeler yapıyor..

Eğer "Hizbullah Vahşeti", iddia edildiği gibi "Siyasal İslam"ın bir yan ürünü ise, herhalde gerçekten, vicdan muhasebesi yapmak gerekir..

Ama bu konuda, hiç okumadan, sadece konuşan ve yazan çevrelerin de, biraz ders çalışmaları şart.. Çünkü "İslam", yerli malı bir inanç sistemi değil.. "İslam ve siyaset" konusunda Asya'dan Amerika'ya, Ortadoğu'dan Kuzey Afrika'ya kadar uzanan ülkelerin üniversitelerinde, aydın çevrelerinde binlerce inceleme yayınlandı, yayınlanıyor.

Nasıl "Kürt meselesi" yerel bir olay değilse ve tüm Ortadoğu'yu olduğu kadar Avrupa ve Amerika'yı da ilgilendiriyorsa, "Siyasal İslam" da öyle bir konu.. Evrensel bir olgu bu..

Biz Türkiye olarak geçmişte, sadece "PKK terörü" ile ilgilenerek, "Kürt meselesi"ni anlamaya ve çözmeye çalıştık.. Sonunda, Öcalan'ın cezasının infazı konusu gündeme gelince, "Kürt meselesi"nin de, Türkiye-Avrupa ilişkilerinde bir kilit-konu olduğunu anladık..

Aynı durumu şimdi "Hizbullah Terörü" olayında tekrarlayıp, evrensel bir konu olan "Siyasal İslam"ı ve benzer olguları da, yıllar sürecek bir yanılgıya itmemeliyiz..

Bu yanılgı, "laiklik" gibi, demokrasinin temel öğesi olan bir kurumu, "din düşmanlığı" veya "anti-din" benzeri bir konuma sokar..

"Kemalizm" benzeri "yerli ideolojiler"i, evrensel sorunları tam anlamadan, bunların karşısına getirirsek, sade iç barışı değil, dünyadaki yerimizi de sarsabiliriz..

Terörist örgütlere ve sapık eylemlere bakarak, tehlikeli bir kolaycılığa kapılmaktan kaçınmalıyız. "Din" gibi, "tarih" gibi, "gelenekler" gibi, toplumla özdeşleşmiş konuları ele alırken, bilgili, özenli, sorumlu olmak zorundayız..

Yugoslavya'lı Sırplar, bu özeni göstermedi.. Tarih ve coğrafyanın yüzlerce yıl birlikte yaşattığı Sırplar ve Boşnaklar ve Arnavutlar, şimdi kan düşmanları..

Bilgisiz ve sorumsuz medya da, uluslararası konjonktürden habersiz politikacılar da, bu bakımdan, "din", "İslamiyet" ve benzeri kavramlarla, "terörizm"i birbirine karıştırmamalıdır..

Özellikle Ecevit, "vicdan muhasebesi" gibi konuları irdelerken, bu süreçte kendisi de "vicdan muhasebesi" yapmak gereğini hissetmelidir.

Örneğin Ecevit'in Başbakanlığı sırasında, 1974'te Türkiye Kıbrıs'a müdahale etti..

Kıbrıs Devleti, uluslararası statükonun ürünüydü.

Biz askeri müdahale ile bu statükoyu, tek taraflı olarak değiştirdik..

Ecevit, yeni bir statüko oluşması için, uluslararası siyasal temaslara başlamak yerine, Kıbrıs'ı askıda bırakıp, "erken seçim" gerekçesi ile istifa etti..

Kıbrıs o günden bugüne, Türk dış politikasının da, iç politikasının da ipoteğidir.. Türkiye'ye ambargo uygulanmasına sebep olmuştur.. Aradan geçen çözümsüz 26 yılın ertesinde, Kıbrıs da, Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerinde, bir engelleyici sorundur..

Yani bu "vicdan muhasebesi", her kesim ve her konu için gereklidir..

"Kartel medyası"nın, Ankara'ya eşgüdümlü yazar ve yöneticilerine gelince..

Tabii ki "Hizbullah Terörü" dehşet verici bir olgu..

Ama, Türkiye'nin istikrarı, kalkınması ve iç barışı söz konusu olduğu zaman, kokuşmuşluklar, "siyaset-mafya-medya" üçgeni, medyanın gücünün ahlak ve demokrasi kurallarına karşı kullanılması, daha mı az dehşet veriyor?..

Kartel medyası da, içi boşaltılan bankalar, siyasi güdümle susturulan yazarlar, fesat karıştırılmış özelleştirmeler, militarizme yol açan provokasyonlar konusunda, bir "vicdan muhasebesi" yapmak değil midir?

Hepimiz biliyoruz.. Terörizmin, ne dini, ne kuralı vardır..

Ama kokuşmuşluk ve beceriksiz siyaset bir arada, terörizmin kaynaklarını da besler..

ŞAKA

Biz de ileriyiz!..

Ford şirketi, Amerika'daki ve dünyadaki 300 bini aşkın her işçisine, bedava bir bilgisayar ve inter-net bağlantısı veriyormuş..

Amaç, Ford işçilerinin bilgi toplumu ile kaynaşması ve her işçi ile doğrudan elektronik diyalog kurabilmekmiş..

Neyse, bu konuda biz daha ileriyiz..

Bizde, her markete veya benzinciye gidene de, bedava gazete verilmiyor mu?

GERÇEKLER

Toplumsal masalcılığa paydos!..

İnsanlar "geçmişi", bugünün şartlarına göre ve işlerine geldiği gibi hatırlar..

Çocukluğunda baba şefkati hiç görmemiş ve öğrenciliğinde çok başarısız olmuş bugünün babalarına bakın.. Kendi çocuklarına babalarını anlatırken, çok farklı portreler çizerler.. Çocuklarının karnelerini irdelerken, kendilerinin hep pek-iyi ile dolu karneleri eve getirdiklerini söylerler..

Bu bir yalancılık değildir..

Ruh bilimcilerin, mesela Freud'un "Nachtraglichkeit" dedikleri, bir "ego-ideal" arayışıdır.. "Super-ego"nun, bazan gerçekleri, bazan hukuku, bazan ahlak kurallarını aşmak için, bilinçaltında bulduğu bir yoldur "çarpıtılmış geçmiş" olayı..

Bu olayı toplumsal ve siyasal yaşama yansıttığınız zaman, dramatik sonuçlarla karşılaşabilirsiniz..

Geçmişinizi, gerçek-dışı başarılarla ve hayali güçlerle süsleyerek anlatıp, övdüğünüz zaman, bugünkü gerçek dünya ile aranız açılır.. "Dün çok başarılıydık.. Bugün bu durumda olmamızın sebebi, dış düşmanlardır" diyerek, içe dönersiniz..

Bu açıdan Türkiye'de, sade "bugün" için değil "dün" konusunda da, gerçekçi olalım.. "İdeolojik tarih" yazmaktan kaçınalım..

Toplumsal ruh sağlığımıza özen gösterelim..