YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Avrupalılığın sinesindeki demir yumruk

 
Tartışmanın seyrinde Avrupa'da şaşkınlığın eşlik ettiği ciddi bir 'sığlık' var. Avrupa değerleri ile sandıktan çıkana saygı gösterme arasında kaldı demokrat zihin evreni.

 

Geçen yazıda büyük siyasi entegrasyonların nasıl bir etki tepki ilişkisi içinde demokrasiye karşı oluşumları el altından beslediğini belirtmiştik. Avusturya'daki hükümet tartışmalarının 'global köy'ün en önemli meselelerinden biri haline gelmesi, bu noktanın ne kadar can alıcı sorunlara yataklık ettiğini gösteriyor.

Avusturya'da Haider'in liderliğindeki partinin iktidar ortağı olması ihtimali üzerine gelişen tepkileri 28 Şubat'la mukayeseli olarak izah etmeye çalışan çabaların ciddiyetsizliğini bir kenara bırakırsak, bu tartışmanın enine boyuna Türkiye'de de yapılmasında büyük fayda var.

Avrupa Birliği, İtalya ve Almanya tecrübelerinden sonra, 'demokrasinin kendini savunma hakkı' kavramını anayasalarına almış kimi ülkelerin baş rolde olduğu bir birlik olarak, Avusturya'daki gelişmeleri tam bir beka sendromu içinde algıladı. Tepkiler, Avusturya'nın global köyün tüm yükselen kurum ve değerlerinden dışlanmasını talep edecek noktaya ilk günden ulaştı. Kültürel ve siyasal olarak kendinden olmayan karşısında ne yapacağı konusunda sorunlu olan 'Avrupalılık,' kültürel olarak kendinden olan ama siyasal olarak buna uygun sonuçlar üretmeyen bir kategoriyi 'ötekileştirme' tepkisi verdi hemen. Bu da Avusturyalı olmayı Avrupalılığa ezdirmeyeceğini söyleyerek 'pop faşizmin' en etkili unsuruna oynayan Haider'in ekmeğine yağ sürdü anında.

Tartışmanın seyrinde Avrupa'da şaşkınlığın eşlik ettiği ciddi bir 'sığlık' var. Avrupa değerleri ile sandıktan çıkana saygı gösterme arasında kaldı demokrat zihin evreni. Bir yanda -legalite olarak- demokratik seçimlerden çıkan bir partinin hükümet olma hakkı, öte yandan -moralite olarak- demokrasinin tam zıddında duran beyanlarda bulunan bir liderin hükümet gücünü arkasına almasının doğuracağı tehlikeler, Avrupalılığın, küreselleşme ile buna duyulan 'mensubiyetçi' tepkilerin arasında kalmasının iki ucunu oluşturuyor. Avrupalılık, küreselleşmenin hız kazandırıcı etkisini teneffüs etmenin hazzını yaşarken, mikro ve makro milliyetçiliklerin gövde gösterisi ile karşı karşıya kalıyor. Üstelik sorun, kendini, demokrasi ve faşizm arasında bir tercihten çok, Avrupa Birliği değerleri ile sandıktan çıkana saygı arasında bir tercih olarak belirtiyor. Bu da sorunu katmerleştirerek içinden çıkılmaz hale sokuyor.

Bu noktada iki uçtan birine yakın durarak saf belirlemekten daha önemli olan olayın fotoğrafının doğru çekilmesi. Çünkü bu olay şimdiye kadar çoktan ortaya çıkmış bir sürecin dünya sistemini doğrudan etkileyecek boyutlara ulaşmasını ifade ediyor. Yoksa olay yeni değil ve geçen yazıda belirttiğimiz gibi gerek çok uluslu şirket birleşmeleri ve gerekse küreselleşmenin paragraf başlıklarını oluşturan ulus-ötesi siyasi entegrasyonlar, çeşitli topluluklarda mensubiyet kaygıları ve kültürel-siyasal güvenlik sendromları oluşturuyor uzun zamandan beri. Bu da, küçük toplulukların kendi konumlarını mutlaklaştırmalarına ve 'mutlakçı aidiyetlerini siyasallaştırmalarına' yol açıyor. Küreselleşmeyi pekiştiren her hamle, zımnen, küreselleşmeyi delik deşik etmeye can atan tepkileri kışkırtıyor.

Haider'in bütün konuşmaları kışkırtılmanın eşiğinde duran toplulukların 'sinir uçlarıyla' ustaca oynayan göndermelerle dolu. Herkesi karşısına alma pahasına, acımasız rekabetin ince dengeleri arasında ayakta kalması her geçen gün daha çok endişeyle süslenen gerçek ve derin Avusturyalılığı, bunun içinde saf/pure topluluğun ruhunu, bunun merkezinde aileyi ve bunun içinde de belirsizlikler dünyasında 'yalnız' hisseden, yırtıcı rekabet koşullarına direnemeyeceğinden korkan geleceğin bireyini; 'çocuğu' yanına almayı temin edecek her türlü tarihsel ezilmişliği ve gündelik dışlanmışlığı alabildiğine kullanıyor, istismar ediyor. Buna bir de bir imparatorluğun bakiyesi olan bir ülkenin ve tarihinin, yeni bir imparatorluk gibi sahne alan Avrupa Birliği'nin orta sıklet bir vilayeti olmaya razı olmak zorunda kalmasını eklerseniz, tablo tamam; faşizmin kendini 'saf topluluğun bireyleri için' eşitlikçi, rasyonellikle metafiziği birbirine 'harmanlamış' bir nasyonel sosyalizm olarak kurgulaması için herşey hazır.

Buna tepki veren AB ise bir yandan demokratik dünyayı savunmaya çalışıyor, aynı anda sandığa saygısızlıkla karşı karşıya kalıyor ve içişlerine müdahaleden, aşırı toplulukları iyice aşırılaştıracak dışlayıcı tepkiler vermeye kadar bir dizi sorunu Avrupalılığın sinesine çekmiş oluyor. Sorun Avrupalılığın kalp kapakçıklarında bir teklemedir. Ve hem Avrupalılık, hem de demokrasi teorisi bu konuda hazırlıksızdır. Yepyeni bir tartışma, yepyeni bir bakış gerektirerek, dünyanın geleceği hakkındaki hesapları kuşatıyor.


5 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...