| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Kim samimi özgürlükçü?Anayasa'ya göre, Cumhurbaşkanı tarafsız kişiliği ile devlet işlerinin uyum içinde yürümesini sağlamalı. Parlamento seçimlerinin 5 yılda bir, Cumhurbaşkanı seçiminin ise her 7 yılda yapılmasının sebebi, bu seçimi siyasetin baskısından kurtarmaktır. Cumhurbaşkanı'nın sadece bir dönem için seçilmesi de, tarafsızlığının bir teminatı olarak görülmüştür. Bir daha seçilmeyecek olan Cumhurbaşkanı, siyasi partilere taviz verme ihtiyacını hissetmeyecektir. Ama seçimine gösterilen özene rağmen, Cumhurbaşkanları tarafsız davranmayabilir. Neticede, kanuni düzenlemeler değil, önemli olan insandır, insanın tabiatıdır. Sezer'i izliyoruz
Hepimiz Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'i dikkatle izliyoruz. Kamuoyuna olumlu işaretler veriyor. Bir hukuk adamı sıfatıyla adalete önem atfettiği intibaını alıyoruz. YÖK Kararnamesi'ni geri çevirmesi, Milli Güvenlik Kurulu'nda 312'nci maddenin 2'nci fıkrasının değiştirilmesi istikametinde görüş beyan etmesi, müspet gelişmeler. Bugünlerde, Sezer mühim bir imtihanla karşı karşıya. Yetki kanununa dayanılarak çıkartılan memurların yargısız infazla işten atılması kararnamesi önüne gelecek. Bu kararnameyi sadece Cumhurbaşkanı gibi değil, Anayasa Mahkemesi Başkanı gözlükleriyle de incelemesini diliyoruz. Bir kere, böyle bir temel hakkı, (çalışma hürriyetini) sınırlama yetkisini Kanun Hükmündeki Kararname'yle tanzim etmek mümkün mü? Meclis'ten çıkan yetki kanunu hükûmete böyle bir tasarrufta bulunma selâhiyeti veriyor muydu? Çankaya'nın terazisi
Necdet Sezer, mütevazı bir aile yaşantısını gözler önüne seriyor. Karısıyla alışverişe çıkmasını, trafik kurallarına riayet etmesini kimi gereksiz görebilir. Ama "seçilmiş padişahlardan" bıkan halkımız, Sezer'in bu tip davranışlarını takdirle karşılıyor. Sezer bir hukuk adamı ama, geçmişte bize göre yanlış kararlara da imza atmış. Meselâ başörtüsü yasağı ve Refah Partisi'nin kapatılması kararında onun da ismi var. Bu yüzden YÖK kararnamesini iade etmesini onaylarken, acaba değişiklik sadece İzmir 9 Eylül Üniversitesi'nde mi gerçekleşecek diye sormadan edemiyoruz. Zira, dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi Malatya İnönü ve Erzurum Atatürk Üniversiteleri'nde de haksızlık var. Sezer sadece 9 Eylül Üniversitesi'ndeki çarpıklığı düzeltir, buna mukabil İnönü ve Atatürk Üniversiteleri'ndeki adaletsizliği görmezden gelirse, Çankaya'nın terazisine nasıl güvenebiliriz? Demek bu günler Sezer hakkındaki değerlendirmenin şekilleneceği günler. İnanın, herkes, Sezer'in davranışlarını dikkatle izliyor. Bu davranışlardan bir hüküm çıkarıyor. Şimdilik artılar daha fazla: Sade, mütevazı, tutumlu, çevreci, adil. Acaba gerçekten adil mi? Yoksa o da 28 Şubat zihniyeti çerçevesinde mi hareket edecek? Gerçi Anayasa Mahkemesi üyesi sıfatıyla bir mazeret ileri sürerek Genelkurmay brifinglerine iştirak etmemişti. Bu tavrı beklentilerimizi olumlu olarak etkiliyor. Sorumlu kim?
Aslında parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı'nın etkisi sınırlı. Ama yaşadığımız siyasi boşluk dolayısıyla Çankaya, zaman zaman ön plana çıkabiliyor. "Yargısız infaz" kararnamesi siyasi boşluğun daha da iyi anlaşılmasına yol açtı. Baksanıza, memur kıyımına yol açacak bir kararname Başbakan'ın bilgisi haricinde çıkarılıyor. Her nedense gazeteler bu konuya temas dahi etmiyorlar. Acaba "kol kırılır yen içinde kalır" diye mi düşünüyorlar? Sahi, Umut Operasyonu ne oldu? Tam bir umutsuzluğa dönüştü, öyle değil mi? Peki kabak niçin sadece İstanbul Emniyet Müdürü'nün kafasına patlıyor? Bir büyük gayriciddiyet içindeyiz. Millete hesap vermesi gerekenler âlâ ve vâlâ ile Bakan koltuğuna oturtuluyor. Umut Operasyonu balonu patlıyor, ama İçişleri Bakanı Sadettin Tantan kimseye ciddi bir izahatta bulunmuyor. Kimdi bu insanlar? Neden tutuklandılar? Nasıl itirafçı oldular? İstanbul Emniyeti'ni dağıtarak İçişleri Bakanı şahsi sorumluluktan sıyrılacağını mı düşünüyor? 312 ve RTÜK
Yaz rehaveti ile siyaset de tatile girdi. Sıcaktan bunalan insanların doğru dürüst haberleri takip edip olayları basından izlediklerini sanmıyorum. Ama Ekim ayı ile birlikte Meclis açılınca siyasi gündem gene ön plana çıkacak. Bakalım Avrupa Birliği ile ilişkilere soyunan Mesut Yılmaz, 312'nci maddeye mi, yoksa Kartel medyasının istediği RTÜK yasasına mı öncelik verecek? Tarih bir tekerrür mü? 1998'de dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, 2 ay boyunca RTÜK Yasasını görüşmek için Meclis gündemini kitlemiş, sıra bir türlü Türk Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesine gelememişti. Belki bu defa Avrupa Birliği ile ilişkilerden sorumlu olduğunu da hatırlayarak, düşünce özgürlüğünü ön plana alabilir. Bu arada DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ile Kartel medyasının ilişkilerinin düzelmesini RTÜK'e bağlayanlar var. DYP ve Fazilet RTÜK'ün değiştirilip, ihale yasağının kaldırılmasına karşı çıkıyor. MHP'nin de pasif desteği ile itirazcı kanat ağar basıyor. Kartel'in Çiller'le anlaşarak, alt komisyona takılan RTÜK tasarısını bir an önce kanunlaştırma çabasında olduğu belirtiliyor. Sonbaharda RTÜK gene görüşülecek. Sorumuzu tekrarlayalım: Bakalım Mesut Yılmaz önceliği 312'nci maddeye mi, yoksa RTÜK'e mi verecek? Ve Tansu Çiller Kartel'le iyi ilişkiler kurmasının bedelini nasıl ödeyecek?
nilicak@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|