YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Geçmişteki adamdan gelecekteki adama sorular...

Borges'in hikayelerinden birinde 'geçmişteki adam' ile 'gelecekteki adam' konuşturulur. 'Geçmişteki adam' 'gelecekteki adam'a, kendi zamanında çok büyük umutlar bağlanan ve büyük heyecanların kaynağı olan uzay çalışmalarının gelecekte nasıl bir hal aldığını sorar. 'Gelecekteki adam', hatırlayabildiğim kadarıyla, 'her gittiğimiz yere kendimizi de götürmek mecburiyetinde olduğumuzu anladığımızdan beri uzay çalışmalarından vazgeçtik' der. Öyle ya, insan her gittiği yere kendini de götürmeye mecbur olduktan sonra, bir bakıma, her gittiği yerde aslında hafızasında birikmiş olanların yeni bir yansımasını görmekten başka ne elde edebilmektedir ki? ('Kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi, kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni.')

Süratin ve karmaşanın maksadından kopup kendi içinde bir amaç olmasının da anlamı var. Özellikle sürat, hiç bir amaca matuf olmasa da (bir yerlere yetişme kaygısı olmaksızın da süratli olmaktan bahsediyorum) anlamsız değildir. Tabii, sürati yapanı ilgilendiren birşeydir bu ve sürate hükmedilebildiği sürece anlamı vardır. Fakat, sürat kendi içinde bağımsız bir kategori haline gelmişse, insanı sürüklemeye başlamışsa ve tıpkı 'Hız Tuzağı' türü action filmlerinde olduğu gibi insanları onların iradelerine rağmen kuşatmışsa problem vardır ortada. Bu tip filmlerde anlık ve yoğunlaştırılmış sahnelerde süratin acımasızlığını görürüz. Bir de zamana yayılmış ve düşük yoğunluklu sürat var ki, onun acımasızlığını hissedemiyoruz her zaman; bir anda kimsenin canını yakmıyor, ama 'zaman'ın içini boşlatarak hırsızlık yapıyor ve çok şeye maloluyor. Evet, süratle zamandan kazandığımızı zannederken, aslında zamanın hırsızlığına gönüllü teslim oluyoruz...

Metropollerdeki 'süratli hayat', hayatımızdan çalmakta 'usta bir hırsız'dan başka birşey değil. Görünürde kazandığımızı sandığımız şeyler, adı üstünde 'görünürde kazançlar', ama gerçekte kayıplar çok büyük. Üstelik sürat artık bizi aşan bir zorbaya dönüştüğünden, buna karşı birşey de yapamıyoruz. Çünkü kentler tam bir hız tuzağı. Bu gidişe dur demek için İtalya'da 32 kentin belediye başkanı biraraya gelmiş ve 'Slow City' (Yavaş Kent) adlı yeni bir proje başlatmış. Çağdaş kentin dayattığı yaşam biçiminin sürati içinde kendini unutan insanlara, kendilerini hatırlayabilmeleri için bir devrimci 'aralık' sunmak amacında bu proje. Projeye göre 'kentlerin kendine dönmesi' amaçlanıyor. 'Yavaş Kentler'de, kültürel ve geleneksel mimariye uygun evler yapılacak, yaya yolları genişletilecek, kentin her noktasına uzanan bisiklet yolları yapılacak, otomobil alarmı dahil her türlü gürültü kaynağı ortadan kalkacak, reklam panoları, çatıları kaplayan çanak antenler gibi görüntü kirliliği yayan nesnelere son verilecek. 'Yavaş Kent' projesinin en devrimci numarası ise 'fast food' yerine 'slow food'u getirmesi. Bu yolla geleneksel yemek yapan lokantalar teşvik edilecek ve zaman kıtlığı içinde iletişimsiz kalan insanlar en önemli ve verimli serbest vakit olan yemek saatlerinde biraraya gelebilecek.

Bütün bunlar aslında insanlık üzerine 'Tefekkür'e de yeni bir boyut katacak çıkışlar. Bilgisayar klavyesine dokunmadan düşünemeyen bir şekilde formatlanıyor artık insan zihni. Ve bu, insanlık üzerindeki düşünceyi de kuşatıyor. İnternet kullanamayanların aşağılandığı 'egemen dünya söylemi', dünya üzerinde yaşayan insanların yoksulluk sınırındaki beşte birinin henüz telefon denen cihazla tanış(a)madığı gerçeğini unutturuyor, dünyanın üçte birinin ise telefonla hayatında iki ya da üç kez konuştuğunu yok sayıyor. Hızlı hayat, bir 'hegemonya biçiminin örtüsü' şu anda ve 'adalet arayışı'nın köhnemiş olduğunu savunuyor gizliden gizliye.

'Geçmişteki adam', 'gelecekteki adam'a, düşen Concorde uçağının yerine, çok uzun zamandır düşmeyen hangisinin yapıldığını sorsaydı, 'gelecekteki adam'ın cevabı, internet çocuklarının anlayamayacağı kadar sade olabilirdi. 'Alemi seyredemedikten sonra o kadar yükseğe çıkmanın ne anlamı var? Üstelik o kadar yükseğe kendini bulmak için değil de yoketmek için çıkıyorsan senin ne anlamın var?'


29 TEMMUZ 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...