Ben de, gazete köşe yazısına konu olanın bir biçimde ülkede ve dünyada olup bitenle doğrudan bağlantılı olması gerektiğini düşünenler arasındayım. Dolayısıyla, köşelerin "feylosofcu" denemelerle doldurulması doğrusu bana da yakın duran bir tarz değil. Başta gazeteler olmak üzere basın bize birşeyler taşıyacak ki, biz de oturup bu haber ve yorumları gözden geçirelim...

Bugün bayramın üçüncü günü ve gazeteler yine, "teorik" olarak değilse de "pratik" olarak tatilde... Belli ki muhabirinden yazıişlerine kadar pekçok gazeteci işinin başında değil. Bu da tuhaf bir manzara; bir dönemin hiçbir şeye benzemeyen "Bayram Gazetesi"nden kurtulduk ama, bu yeni düzenin de hiç tadı yok. Hatta bu kararsızlık içinde bu bayram eskinin "Bayram Gazetesi"ni mumla aratan "uygunsuz" gazete içerikleriyle de karşılaştık. Tahmin ettiniz muhakkak; Hürriyet gazetesinin bu bayram ortaya koyduğu bir "ilk"ten, bir "yenilik"ten söz ediyorum..

Bir ulusal gazete düşünün ki, bayramın üç günü 4 tam sayfasından fazlasını genel yayın yönetmeninin açıklamalarına ayırsın! Olacak iş midir bu? Bu "yayın politikası" gazeteyi "kendi özel çıkarlarına alet etmek" değilse nedir? "Tevazu"dan filan vazgeçtik; bir gazetecinin yönetiminde olan bir gazeteyi kendisini daha da büyük bir "şahsiyet" yapmak için böyle hovardaca harcamasına hakkı var mı?

Hürriyet, "Çalışanlar sordu genel yönetmen yanıtladı" tefrikasının ikinci günü, "kurnazca" okurlara şu notu düşmüştü: "Keyifle okuduğunuzu düşünerek, genel yayın yönetmenimiz Ertuğrul Özkök'e sorularımıza devam ediyoruz. Bugünküler de dünküler kadar sansürsüz ve "taş" gibi... Yanıtlar da yine içten ve Ertuğrul Özkök kıvamında... İyi bayramlar..." (!)

"Kurnazca" bir not, çünkü bayramda gazetede kalmış bir yazıişleri sorumlusu, tatil yapamamanın acısını bizden çıkarırcasına aklınca bizi de bu "uygunsuz" tefrikanın "keyfi"ne ortak etmeye çalışıyor! Ayrıca bu ne kadar "uygunsuz" bir dil böyle... Bir gazetenin yazıişleri gazetenin genel yayın yönetmeninden böyle mi söz eder. Hem unutmayın; o sizin "yönetmeniniz" değil, o gazetenin yönetmeni...

Genel yayın yönetmeninin cevaplarından söz etmeyeceğim; gazete çalışanlarının soruları daha dikkate değer. Mesela: "Paranoyak felsefeye inanır mısınız?" (!) Mesela: "Önyargısız olmayı nasıl beceriyorsunuz?" (!)

Mesela: "Kadın değerleri size bir şey ifade ediyor mu?" (!) (Özkök'ün "Çok şey ifade ediyor. Kadınlarla çalışmayı çok seviyorum..." diye uzayıp giden cevabını okurken aklıma Zeynep Atikan geldi!) Yani özetle hepsi birbirinden yaratıcı sorular ve cevaplar...

Hürriyet bu yıl akıl ettiği "yenilik"in sadece genel yayın yönetmeninin şahsıyla sınırlı kalmasına razı olmamış ve "hiyerarşi"ye uygun olarak Oktay Ekşi ve Hakkı Devrim'i de "farklı" konuşturmayı denemiş. Bu iki önemli şahsiyeti de, sırasıyla Ferhan Şensoy ve Okan Bayülgen konuşturmaya çalışmış. Ben sizin yerinize iki mülakatı da okudum; Ekşi, her zamanki ciddiyeti içinde pek ilginç bir şeyler söylemiyor. Oysa Devrim, hiç öyle değil; Bayülgen onu "bayağı" konuşturmayı epeyce başarmış. İsterseniz yazıyı Devrim'in bu "sarsıcı" açıklamalarından bir "potpuri" ile noktalayalım:

"...Ama şunu söyleyeyim ben hayatımda hiç prezervatif nedir bilmiyorum. Ama herkes çok biliyormuş. Benim hayatımda böyle bir problem yok. (...) Aramıza bir şeyin girmesini havsalam almıyor, çok affedersiniz."

"...Hayatım böyle geçti, ömrü billah dünya güzeli kadınlar, yahut çok kendine özenen kadınlar arasında yaşasan, birdenbire 15-20 tane kenef karının arasına düşersen, huysuz bir adam olmaz mısın?"

"...Seneler senesi haber okudum. Aklın durur muhabirlerin nasıl bir rezil Türkçe yazdıklarını görsen. Sonra ansiklopedi maddesi okudum, profesörlerin Allah cezasını versin..."

İşte böyle... Bir bayram da bu "şahsiyet"lerin dünyalarını tanımakla geçti...

KÜRŞAD BUMİN

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu