|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bayramınızı kutladım, siz duymadınız. En iyi dileklerimi yolladım, görmediniz. Sayfaya ilan gelmiş, neyleyim. Dua ettim hepiniz için mübarek bayram gününde, haberiniz olmadıysa bile, hastaların duası kabul olur inancıyla el açtım Mevlamız'a. Hastalık dediğim, basit bir üşütme. Basit ama hafif değil. Gidemediğim için, bayram namazında Süleymaniye'de buluşamadık arkadaşlarla. Yahya Kemal'in o büyük şiirini sayıkladım durdum bu bayram sabahı, bayram neşesine karışmış yoğun hüzünle beraber. Koca Sinan'ın ruhu şad olsun. Sultan Süleyman'ın mekanı cennet olsun. Emek veren ustaların, işçilerin hepsi Efendimiz'in şefaatine mazhar olsun. Her birinin alınteriyle şekillenen Süleymaniye'nin koca kubbesi, bayram sabahı bu fakirin yokluğunu dilerim ki hissetmiştir. * * * Hastalıkta Ramazan'ın da etkisi var tabii ki. Oruç fena sarsıyor. Ben otuz gün boyunca oruç tutuyorum sanıyordum, meğer oruç beni tutmuş. "Bitsin, gör bak nasıl bayram edeceğim" diyordum, sözüm havada kaldı. Üç gün yatakta geçti, otuzdokuz derece ateşle. Bayram etmekle ilgili düşüncem kimseye ters gelmez herhalde. Yanlış anlayan varsın anlasın ama, otuz gün orucun sonunda kullarına "bayram" etmeyi şart kılan Rabbül Alemin'den başkası değil. Nice güzel bayramlara huzurla ermemizi niyaz ediyorum. Bu bayrama kavuşabildiğimiz için şükürler olsun. Ramazan'ı görüp bayramı göremeyenler var. Allah rahmet eylesin. Bayram yolculuğu sırasında hayata veda edenlere de, 'evvel giden ahbaba da selâm olsun erenler'. Devletin TİK'I
On sene önce, 1991 yılının 5 Haziran günü, Üsküdar Kısıklı Ferah Mahallesi Çeşme Sokak'taki evinden çıkan bir vatandaşımız, o zamanki adıyla "İş ve İşçi Bulma Kurumu"na gitti ve iş başvurusunda bulundu. Kendisine uygun bir iş bulunursa, "99910" koduyla işçi olarak çalışacaktı. Daha doğrusu kendisi öyle düşünüyordu. Memleketin gerçekleri ise bambaşkaydı. 17285 başvuru numarası verdiler Melek Karagüzel'e. Talep numarası da vardı: 8182. Aradan yıllar geçti.
İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun tabelası eskidi. Sirkeci'deki kurum bürosunun ışıklı tabelasında bazı harfler düşmüş müydü ne, bir gün "İşçi" kelimesindeki küçük i harfi ile büyük İ harfinin yerleri bile değişmişti ve yıllarca öyle kaldı. Her neyse, "İşçi" yerine, "işçİ" yazması kimseyi rahatsız etmiyordu. Zaten bir vakit sonra kurumun adı da değişti; "Türkiye İş Kurumu" oldu. Daha şık. Banka gibi. Kısaca TİK. 91'in 5 Haziran'ında iş için başvuran Melek Hanım, kurumdan cevap beklediyse bile, olumlu ya da olumsuz bir bilgi alamadı. Sonuç belli değildi. Unutmuştu belki de Melek Hanım. Aradan on sene geçtikten sonra ev adresine Türkiye İş Kurumu Sirkeci Şube Müdürlüğü'nden sarı bir zarf geldi. Melek Hanım, büyük ihtimal oradan taşındı. Çünkü o adreste kendisini tanıyan bilen yok. TİK'in yazısında, işyerine gönderilmek ve görüşmede bulunmak üzere, en geç 20.12.2001 tarihine kadar kuruma başvurması rica ediliyordu. 20 Aralık'ta gitmezse, adrese bir kere daha bildirilecekmiş. O sefer de gelmezse, kaydı işlemden kaldırılacakmış. On sene, altı ay, onbeş gün sonra gelen cevap. Hantal devletin TİK'i on senede bir hareket ediyor demek ki. Seve seve
Masama bırakılan bu yazının sahibini bulamadım. Gazete içinden bir arkadaş olduğu belli de henüz kimse sahiplenmedi. Hele bir yayımlansın, belki bir kişi ya da bir örgüt üstlenir... "Alın size hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan, seve seve yapabileceğiniz sevgi dolu formüller" dedikten sonra şunlar sıralanıyor: Yardım kuyruklarına utanmadan seve seve katılabilirsiniz. Emekli maaşı alan yakınlarınızı seve seve seyredebilirsiniz. Yeni bankaların hortumlanmasını seve seve izleyebilirsiniz. Çöpten ve pazar artıklarından seve seve beslenebilirsiniz. Bu ülke için emekli kuyruğunda seve seve ölebilirsiniz. İşyerinizin kepengini seve seve kapatabilirsiniz, açmamak üzere. İşinizden seve seve atılabilirsiniz. Eşinizin yüzüne beş parasız olarak seve seve bakabilirsiniz. Çocuklarınızı bakım yurduna seve seve terkedebilirsiniz. Ülkeyi hep aynı adamlara seve seve emanet edebilirsiniz. Sırtınıza yük olan herkesi seve seve taşıyabilirsiniz. Tüm sevginizi dışa yansıtmanın yanısıra, belki de en güzeli seve seve seçim sandığını bekleyebilirsiniz. Kâğıttan yakıt
Erciyes Üniversitesi'nden Prof. Abdullah Çoban kâğıttan benzin yapmış ve kendi arabasını çalıştırmış. Önemli bir buluş elbette. O da bir şey mi diyemeyiz. Bizim yeğen de kâğıttan uçak yapıyor kerata; kule yapıyor, araba yapıyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |