|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerika ve İngiltere'nin Orta Asya merkezli yeni macerasına İslam dünyasındaki "geleneksel ABD müttefikleri"nin tedirginlikle bakmaları, yeni serüvenin İslam toplumunda ortaya çıkaracağı kaotik geleceği biraz olsun fark etmelerinden kaynaklanıyor. Irak'a karşı oluşturulan ve ABD ile İngiltere'nin Ortadoğu'ya daha da yerleşmesine yol açan Körfez Koalisyonu'nun İslam dünyasında iktidarlar ile toplumlar arasında oluşturduğu uçurum, İslami hareketlere yönelen "yeni küresel savaş"ta çok daha şiddetlenerek büyük patlamalara neden olabilir. ABD'nin şimdiye kadar koruyup ayakta tuttuğu, yeni konjonktürde daha da güçlendirmeyi planladığı otoriter yönetimler ardı ardına devrilebilir. "İslamcı terör" gibi önyargılı, sınırları ve içeriği belirsiz bir kavramın arkasına gizlenerek yürütülecek savaşa karşı büyüyen öfke, şiddetli bir Amerika düşmanlığını körüklemenin yanısıra, yerel iktidarları da kökünden sarsabilir. Kökleri çok derinlere inen Müslüman grupların, "terör" bahanesiyle dünya sisteminin tehdidi olmaktan çıkarılması için tasfiyesine girişilmesi, bir çok Müslüman ülkede laik-İslamcı ayırımı tehlikeli biçimde güçlenebilir hatta iç savaşlara neden olabilir. Derin uykudan uyanmak
Afganistan'da, Keşmir'de veya Çeçenistan'da hedef alınan Müslümanların direniş tercihi Kuzey Afrika'yı, Nijerya'yı, Orta Asya'yı ve Endonezya'yı derin uykusundan uyandırabilir. Bu kaygılardan hareketle ne Suudi Arabistan ne Mısır, ne Pakistan ne Özbekistan veya bir başka Müslüman ülke, ABD'nin bu yeni savaşına, gönülleri istese de, açık destek vermekte zorlanacaktır. Hiç değilse el altından destekleme yoluna gidecektir. Aksi tekdirde, toplumsal tabanlarını tamamen kaybedip ABD'nin askeri desteğiyle ayakta kalmak zorunda kalacaklar, bu da onları bitirecektir. Körfez Savaşı'nda Müslümanlara ait topraklarda Amerikan askerlerinin barındırılması İslam dünyasındaki "öfke"nin en önemli tetikleyicisi oldu. Müslümanların sempati ile baktığı Afganistan'a yönelen açık savaş tehdidi ise, en demokrat Müslüman grupları bile derinden etkileyecek bir sorgulama dönemi başlatacaktır. Bu süreçte Müslüman ülkelerin yönetimleri ciddi meşruiyet sorunuyla karşı karşıya gelecek, Müslümanların zenginlikleri üzerindeki "küresel sömürge ağı" da bundan payını alacaktır. 11 Eylül'deki saldırıyı kınasalar da, Müslüman ülkeler tereddütlerini ABD'ye hissettirme yoluna gitti. İslami hareketlere karşı on yıldır yürütülen "tasfiye operasyonları"na destek veren bir çok Müslüman ülke, "İslami tehdit"e karşı Haçlı Savaşı ilan edilmesiyle kendi toplumları nezdinde açık hedef haline gelmelerinin ne anlama geldiğini, Müslümanlar'ın bu savaşı "terör"le değil "İslam'la savaş" olarak algıladıklarını ve Batı'nın İslam dünyasını yeniden "işgal harekatı" olarak gördüklerini, İslamcı örgütler ile Müslüman toplumlar arasında net çizgiler olmadığını, hak-adalet-meşruiyet veya özgürlük gibi kavramların Müslümanlar nazarında başka tanımlarının da olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Düşmanlar dost oldu, NATO ne yapacak?
Bu ülkeler ABD'nin, 11 Eylül'deki saldırıları terör değil de "savaş" olarak nitelemesini ve İslamcı örgütlere karşı sınırsız savaş başlatılmasını ölçüsüz ve çok aşırı bir tepki olarak görüyorlar. Hemen hiç biri bu savaşın nerelere kadar uzanacağını, İslam dünyasında ne tür toplumsal değişimlere yol açacağını kestirememenin paniğini yaşıyorlar. Savaşın, misillemenin ötesinde, Ortadoğu'da ve Orta Asya'da yepyeni stratejik çıkarlara tahvil edildiğini, Müslümanlar'a yönelik katliamlarıyla İslam dünyasında nefret uyandıran ülkelerin ABD'nin en yakın müttefikleri haline geldiğini endişe ile izliyorlar. ABD'nin "en sıkı müttefik"i olan Türkiye bile, işbirliğini evet dese de, bu savaşın bir Batı-İslam krizine dönüştürülmemesini istedi. Yine ABD ve İsrail'in Ortadoğu'daki en yakın "dost"u Ürdün çekincelerini dile getirdi. Körfez Savaşı'nda topraklarını Amerikan ordularına açan Suudi Arabistan bu sefer üslerini kullandırmayı reddetti. Suriye net bir şekilde askeri müdahaleye karşı olduğunu açıkladı. Mısır askeri müdahaleye karşı olduğunu, ABD ile yakınlaşmak için fırsat yakalayan İran hava sahasına giren ABD uçaklarını vuracağını açıkladı. Özbekistan, Afganistan savaşına karşı olduğunu duyurdu. Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed, Güneydoğu Asya Birliği ASEAN'ın bu savaşın karşısında yer almasını istedi. Türkiye'ye de gelen ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, bu sebeplerden İslam dünyasından açık destek bulamadı. Bu savaşın kazananı olmayacak
ABD'ye en büyük desteği, Asya'da ABD çıkarlarına savaş açan Rusya veriyor. Hindistan ve Çin de yeni savaşta ABD safında. İnanılır gibi değil ama, ABD'ye karşı çok kutuplu dünya düzeni kurmak için harekete geçen Rusya ve Çin ile, ABD'nin Ortadoğu ve Orta Asya'daki sömürgelerine göz diken Almanya ve Fransa da bu savaşta aynı safta. Neden acaba? Birileri şunu sormalı: Dünyanın güç merkezleri aynı safta ise NATO neden ve kime karşı var? Dünyayı hangi tehdide karşı koruyacak? İslam'ın en önemli tehdit olarak NATO konseptine yerleştirilmesinin sırrı yeni yeni ortaya çıkıyor. İslam, "yeni dünya düzeninin ağırlık merkezi"ni oluşturan orta kuşağı kontrol eden tek güç. Bölgedeki Müslümanlar bu yüzden dünya sistemi için tehdit olmaktan çıkarılmalıydı. Ekonomik, siyasi, sosyal talepleri sınırlandırılmalı, kendi kaynakları üzerinde hak iddia etmelerinin önüne geçilmeli, dünya sistemine ve yerel sistemlere entegre edilmemeliydi. Müslüman ülkeler, ABD'ye destek verip kitleleri karşılarına alırlarsa bu savaşı ilk kaybedenler onlar olacak.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |