|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İki önemli medya kuruluşu kavga ediyor. İlk önce, Doğan Grubu, Uzan Grubu'na saldırıya geçti. Nedense, Hürriyet'in bir yazarı, bazı Amerikan şirketlerinin Uzan Grubu'ndan alacağının takipçisi oldu. Onun yazısı, gazetenin manşetine taşındığı için, konuya, bütün grubun sahip çıktığı intibaı doğdu. İyi niyet yok
Bu gayretin sebebini bugüne kadar anlamış değiliz. Ama Aydın Doğan'ı böyle bir kavganın içine sokanlarda, iyi niyet olmadığını düşünüyoruz. Çünkü okurlar, Uzanlara karşı hücumda, temiz toplum arayışından ziyade, şahsi rekabet güdüldüğü izlenimini taşıyor. Bankalarının içini boşalttıkları için yargılananlara karşı geniş bir müsamaha çerçevesinde hareket eden Doğan Medya Grubu, Nokia ve Motorola'nın Telsim'den alacağının peşine neden düştü? Niçin kimseye yarar sağlamayacak, aksine zarar verecek bir kavga başlatıldı? Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök, "köşeler kimsenin babasının malı değildir" diye yazmıştı. Şimdi şahsi husumet, köşelerden manşetlere taştı. Oysa tam da Emin Çölaşan'ın sakinleşip, normal gazetecilik kalıpları içinde yazılarını yazdığı bir dönem başlamıştı. Born Holding
Herhalde Sermaye Piyasası Kurulu, Born Holding ve Falcon Entreprises gibi şirketlerin muamelelerini incelemeye başlamıştır. Ben defalarca sordum ve cevabını alamadım. Niçin, Born Holding (Aydın Doğan'a ait Lüksemburg merkezli yabancı bir aracı kuruluş, bir tabelâ şirketi) Milliyet hisselerini alıp, ertesi gün bunları Credit Agricole Lazard Financial Products Bank'a satıyor? Bu alışveriş, hem de tam, Balkaner'in Milliyet hisseleri üzerinde manipülasyon gerçekleştirdiği döneme rastlıyor. Üstelik Born Holding'in Lüksemburg'ta kurulduğu tarih ile manipülasyonun başladığı tarih (14 Kasım 1997) aynı. Müfettiş, "Aydın Doğan, manipülasyon döneminde Milliyet hisselerini satarak, fiyat düşürücü işlem yapmıştır. Dolayısıyla, fiyatların tırmanmasında etkili değildir" diyor. Oysa, Milliyet hisseleri, gene Doğan'ın sahibi olduğu Born Holding'e satılıyor. Born Holding de, bu hisseleri Credit Agricole Lazard Financial Products Bank'a ertesi gün satıyor. Demek Aydın Doğan sadece satıcı değil, aynı zamanda -bir paravan şirket kanalıyla- alıcı konumundaydı. Müfettiş raporu eksik bilgiye dayanıyor. Bu gayritabii operasyonun ardında nasıl bir ticari menfaat gizleniyor? Milliyet hisselerini Born Holding'ten alan banka kime ait? Veyahut bu alımı kimin talimatı ile yapıyor? Çamura yatmak
Star'ın yayınlandığı, damat Mehmet Ali Yalçındağ ve Doğan Medya Grubu Başkan Yardımcısı Soner Gedik arasında geçen bir konuşma da çok önemli. Bu konuşmada, Korkmaz Yiğit'e ödenmek durumunda olan bir borcun üzerine nasıl yatılacağı anlatılıyor. Banda göre, Mehmet Ali Yalçındağ'dan talimat alan Soner Gedik, grubun reklâm muhasebesine bakan Oğuz Bey'i telefonla arıyor. 18 Ekim tarihli bir reklâm faturası kesilmesini talep ediyor. Soner Gedik: Yahu bu uyduruk. 18 Ekim diye kes. Oğuz: Bir açıklama yapalım. Aralık 1998'deki ilânlarınıza mahsuben. Soner Gedik: Aralık deme... 18 Ekim iyi. Oğuz: O zaman 18 Ekim tarihine bir fatura kesiyoruz. Grubumuzun dergilerinde, kullanılacak ilânların bedeli. 1 milyon dolar karşılığı kesip hemen yolluyorum. Soner Gedik: Neticede bir milyon dolar kes. Adamlara çamur yapacağız yani. "Çamur yapacağız", herhalde, "çamura yatacağız" anlamında kullanılıyor. Bu konuşmanın mahiyeti (ne anlama geldiği) Milliyet gazetesinde açıklanmış: "İki üst düzey yetkili, telefonda, gruba ilişkin bir finansman planlamasını değerlendiriyorlardı." Bu finansman planlamasında yer alan "Adamlara çamur yapacağız" acaba ne anlama geliyor? Yoksa Doğan Holding'in bütün finansman planlamalarında böyle bir yöntem mi kullanılıyor? Bu arada Doğan Grubu da, Uzanlar'a yönelik çeşitli suçlamaları sıralıyor. Nedense, hiçbiri ile ilgili olarak savcılar harekete geçmiyor. Albayraklar'ın durumu
Oysa Yeni Şafak'ın patronlarının evine gece yarısı baskınlar düzenlenmişti. Albayraklar 1998'de İstanbul Belediyesi'nin taşıma ihalesine girmiş; o tarihte ellerinde bulunan taşıt kullanma vekâletlerini de ibraz etmişlerdi Belediye'ye. 1998'den bugüne, kimi taşıtlar devreden çıkmış veya plakaları başka araçlara geçmişti. Albayrak kardeşler sırf bu işlemden dolayı, çete kurarak ihaleye fesat karıştırmak iddiasıyla yargılanıyor. Bir kardeş, Mustafa Albayrak cezaevinde. Sözde cihad için 1 milyar dolar biriktirerek Tayyip Erdoğan'ı başbakan yapma mücadelesi veriyorlarmış! Sonradan "Kasa" diye sorguladıkları Ahmet Ergün de serbest bırakıldı. Çünkü ortada 1 milyar dolar yok ki, bir "Kasa'dan" söz edilebilsin. 730 milyon dolar borç
Kimin suçu varsa, hesabını versin ama, bir çifte standart göze batıyor. Meselâ, gene Star'ın, yatırım bankası Goldman Sachs'a dayanarak verdiği bilgiye göre, Doğan Grubu'nun 6 ayda vadesi gelen 730 milyon dolar borcu varmış. Borçların devlet bankalarına ait olup olmadığını veyahut devlet bankalarının teminatıyla verilip verilmediğini bilmek herkesin hakkı. Borçların teminat karşılığı olarak gösterilen hisse senetlerinin değeri adeta sıfırlandı. Bu durumda borçlar veya teminatlar açıkta kalmıyor mu? Tayyip Erdoğan'ın mevcut olmayan 1 milyar dolarının peşine düşüleceğine, biraz da bu hesapların üzerine eğilseler doğru olmaz mı? Doğan Grubu'nun iddiası ise, Çukurova Elektrik AŞ'nin imkânlarının, Uzan Grubu'na kaydırıldığı merkezinde. Eğer gerçekten küçük yatırımcı mağdur edildiyse, neden ilgililer harekete geçmiyor? Yoksa korku dağları mı bekliyor? Yoksa ülkenin "beyazlarına" kimse ilişemiyor mu? Suç duyurusu
DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'e yapılmış bir suç duyurusu vardı. RTÜK yasasına aykırı olarak, gerçekleri gizlemek suretiyle, hülle yoluyla, tv kuruluşlarının hisseleri başkalarının üzerinde gösterilmiş, böylece kamu ihalesine girme yasağı delinmişti. Petrol Ofisi'ni, Özelleştirme İdaresi'nden Aydın Doğan, bu yöntemle aldı. Böyle bir durum da, pekalâ, "ihaleye fesat karıştırmak için çete kurmak" tarifine girebilir. Murat Demirel'in, bırakınız çete kurmaktan, (Türk Ceza Kanunu 313) Mafya'yı hedef alan 4422 sayılı kanunu ihlal ettiği ve çıkar amaçlı suç örgütü oluşturduğu iddiasıyla yargılandığı bir ülkede, niçin birilerine dokunulamıyor? Dokunmak bir yana, dokunmamak için, RTÜK Yasası değiştirilmeye çalışılıyor? Medya kurtarılmalı
Medya, mutlaka çıkar gruplarının elinden kurtarılmalıdır. Ancak o zaman, vatandaşlarımız gerçekleri öğrenebileceklerdir. Anayasa'nın 31'inci maddesinde, milli güvenlik, kamu düzeni, genel ahlâk ve sağlığın korunması sebebleri dışında, halkın haber almasını, düşünce ve kanaatlere ulaşmasını ve kamuoyunun serbestçe oluşmasını engelleyici kayıtların konulamayacağı belirtiliyor. Basındaki tekelleşme ve iktidar ile kurulan çıkar ilişkileri, Anayasa'ya aykırı bir durum doğruyor. Çünkü fikirlerin serbestçe dolaşımını sadece kanunlar değil, menfaat odakları da engeller. Son bir örnek: Aslında bu Anayasa değişikliği, AK Parti'nin kayıtsız şartsız desteği sayesinde gerçekleşti. AK Parti, paketi pazarlığa açsaydı, tek bir adım dahi atılamayacaktı. Sonradan, iktidar partileri, varılan mutabakatı da bozdu. Üstelik 76'ncı madde gibi, AK Parti'nin üzerinde hassasiyetle durduğu bir madde, paketten düştü. Tayyip Erdoğan, istese desteğini çekebilir ve Anayasa değişikliği gerçekleşmezdi. Ama yapıcı bir tavır benimsendi. Buna rağmen, gazeteler, bu olumlu davranışın üzerinde dahi durmadılar. Milliyet gazetesi ise, Erdoğan ve Erbakan'ın yasaklı konumda kalmasını, Saadet ile AK Parti arasındaki çekişmeye bağladı. Bu iddia doğru değildi. İki partiden, ancak, karşılıklı 10-15 fire çıkmış olabilir. O kadar. Öteden beri söylediğimiz gibi, basına çeki düzen vermeden, Türkiye'de ne demokrasi yerleşir, ne siyaset kendini toparlar, ne de, soygunlar durmayacağı için, ekonomi düzelebilir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |