|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bozgunculuğun, isyankârlığın ve daha pek çok olumsuz sıfatlar zincirinin birer halkası onlar... Sebepsiz, gereksiz, anlamsız, sevimsiz şeylerin... İyi ama, ona bakarsanız, gül de, lâle de, nergis de birer büyük devrim değil midir aslında?... Parmağına batmış bir dikenin inceden ama bir o kadar da derûni sızısını kör bir bıçak gibi yüreğinin tam orta yerinde hissederek kalakalanlar üniversitelerin ve bilumum "devlet daire"lerin kapısında... İşte onlardan bahsediyorum... Hani "insanlığın kurtuluşu, bağımsız düşünür-düşüncelerin varlığına bağlı"ydı... Böyle demiyor muydu Emerson... Kimi erklerin "toplumsal ur" saydıkları başörtülü kadın figürü, şimdi de bir dizi filmde çıktı karşımıza... Benimle Evlenir misin'de... Ama yine kırıcı, yine gerçekten uzak... Dizi, Muhteşem Film yapımı... Senaryo gereği dizinin çevresinde döndüğü ailenin on yıl önce evlenerek Almanya'ya yerleşmiş kızları başörtülü olarak geri dönüyor. Daha önce ailesinin yanına bıraktığı oğlunu götürmeye gelen genç kadın dizide, başörtüsü yüzünden eşinden ayrılmış, kendine güvenli, şık giyimli, durgun ve geleceğinden emin bir anne karakterinde... Odasındaki fotoğraflardan lise çağlarında "açık" olduğunu anladığımız genç kadın, ailesine karşı son derece mesafeli ve soğuk... Ailenin 'kapalı bir kutu' olarak tanımladığı kadın oğlunu da alıp Almanya'ya dönerken, can alıcı sahne alıyor sırayı: Babası kızının eline "bunu saklamanı istiyorum, ona baktıkça seni ne kadar sevdiğimizi hatırla... ve kim olduğunu, nereye ait olduğunu..." diyerek bir İstiklâl Madalyası tutuşturuyor... Dizide, ilk kez olduğu için oldukça titiz, duyarlı ve ihtiyatlı yaklaşılmış başörtülü kadın tiplemesine... Ama, nedense onun başka bir dünyaya ait olduğunun altı çiziliyor durmaksızın... Kadın, o mahalleye ve en önemlisi o İstiklal Madalyasına yabancı duruyor... Gayet incitici, sahnenin incelikli duygusallığına rağmen alabildiğine hoyrat... Oysa sakinlerinin yüreklerinden başlayarak herşeyin birer taşa dönüştüğü saklı kent 'Ani'nin insanlarına dönüşmediler mi Türkiyeliler gençlere yardım sırası geldiğinde... Ve önyargılar, ön koşullar, hükümler deryasına dönüşmedi mi ortalık... Acılar anadilde yaşanmadı mı bu esnada? Neyin yabancısı, kime yabancı? Yine de Cemil Meriç haklı: "Yıldız olmak kolay değil, ışık saçmak için yanmak gerek..."
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |