T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bak masum olduğunu ispat edemiyorsun!

SHOW TV'nin alkışlarla, kahkahalarla ve sırasında itiş kakışlarla süren meşhur programında eskilerden aksaçlı bir gazeteci Saadet Partisi milletvekiline soru soruyormuş gibi yapıp sitem ediyor: "Ama siz de şu din meselesini her işe sokmasanız olmaz mı? Biraz da Türkiye'nin genel menfaatlerini düşünün!." Komik bir "sitem" tabii ki... Bir ülkedeki "din işlerini" dışarıda tutarak, ülkenin "genel menfaatleri"nden söz etmek, komik bir şey tabii ki... Hani bir bakıma, "ülkenin sabun sanayiini her işe karıştırmayalım!" gibi bir uyarı...

Aksaçlı gazeteci uyarıyor ama Saadet Partisi milletvekili o zamana kadar "din meselesini" merkeze alarak tek bir laf etmiş de değil. Ayrıca o zamana kadar, bir "yanlış anlama"yı önlemek için elinden geleni fazlasıyla yapmaktan da geri kalmamış. Taliban'ı "kır eşkiyası" olarak nitelemiş, 11 Eylül katliamında hayatını kaybedenleri olması gerektiği gibi anmış, iktidara geldikleri takdirde ülkeyi "şeriat"a göre yönetmeyi düşünmediklerini, demokrasiyi esas aldıklarını belki on kere tekrarlamış... Ama hayır, konuşmacısı ve katılımcısıyla milleti ikna etmenin mümkünü yok! O da yoldaşları gibi "takiye"ci, o da "samimi" değil... ("Ama siz tarikat liderlerini başbakanlıkta iftara çağıran siz değil miydiniz?") İçinden çıkılması imkansız bir durum tabii; "söz"e beş paralık değer veren yok. Herkes birbirinin ne olduğunu "söz"e gerek kalmadan biliyor, tanıyor zaten... Elimizdeki tek anahtar olan "söz"e kulak veren kalmadığından, bütün arayışların üzerine kilit vurulmuş...

Saadet Partisi milletvekilinin (tartışma konusu savaş ve Türkiye) gerek Üsame bin Ladin, gerekse Taliban hakkında söyledikleri, başkasını bilmem ama benim açımdan tatmin ediciydi. Apaçık ki milletvekili Bin Ladin'e ve Taliban'a en ufak bir sempati beslemiyor, bu iki "kütülük"ün ne Türkiye'ye ne de kendilerine "model" olması söz konusu bile değil... Ama bu apaçık tavrını sabırsızlıkla söz sırasının kendilerine gelmesini beklediği konuşmacılara anlatmak ne mümkün! "Evet ama siz de din meselesini her şeye karıştırıyorsunuz!" Yok, vallahi de billahi de karıştırmıyorum; tam tersine bakın asıl siz karıştırıyorsunuz. Ne yani, teröre ve savaşa aynı zamanda karşı olamam mı? "Hayır olamazsınız! Hangi safta yer aldığınız tayin edin lütfen!"

SHOW TV'deki programda gözlenen manzaranın bir benzeriyle "hükümet teskeresi"nin görüşüldüğü Meclis'te de karşılaştık. Başbakan Ecevit, "Saadet Partisi'nin Taliban rejimine karşı açık bir vaziyet almadığını" iddia ediyor. Yine benzer bir mantık: Savaşa ve hükümetin istediği yere asker gönderebilmesi için elini kolunu hepten serbest bırakan yetkiye karşı mı çıkıyorsunuz, demek ki Taliban rejimine ve Bin Ladin'e gizli gizli sempati besliyorsunuz! Başbakan'ın yakın geçmişte ülkenin anamuhalefet partisi olan bir partinin "yarısı"nı "Taliban rejimine karşı açıkça vaziyet almıyorsun" diye suçlaması şöyle bir değinilip geçilebilecek bir tavır mı? Demek ki bu ülkedeki rejim hakkında en çok güvensizlik besleyenlerin başında herkesten önce ülkenin Başbakanı geliyor! Bir başbakan ülkesindeki siyasi hayata ilişkin olarak bu derece "endişe", "korku" ve "şüphe" içinde olur mu? Yok eğer bu duygu ve düşünceleri taşımıyor ve "laf olsun" diye konuşuyorsa bu derece "kışkırtıcı" nutuklar atabilir mi? "Taliban rejimi" ile Türkiye'de İslami hassasiyeti merkeze koyan siyasi partiler arasında ne gibi bir benzerlik olabilir? Yani şimdi ülkede her şeyi bitirdik ve sıra "Taliban tehditi"ne geldi! Üsame bin Ladin önderliğindeki "El Kaide" ve Taliban, bazı partilerimizi ve bir bölüm seçmenimizi etkisi altına alarak "rejimimiz" için tehlike oluşturacak! Bilmem siz de benim gibi mi düşünüyorsunuz; bana göre bu gülünç iddialara (Başbakanı bilmem ama) kargalar bile güler...

SHOW TV'de ve Meclis'teki özel oturumda karşımıza çıkan manzaranın medyadaki benzerleri sayılamayacak kadar çok. Toplumu "Savaştan mı, yoksa terörden mi yanasın?" şeklinde ifade edebileceğimiz saçma sapan bir "kapan"a sokmak isteyen o kadar çok yazar çizer var ki... Bu "kapan" genellikle şöyle işliyor: Önce kendi tayin ettiğiniz "öncülleri" tespit ediyor ve hemen sorunuzu yapıştırıyorsunuz. Mesela şöyle: "Teröre karşı olmak bir insanlık şartıdır/Teröre karşı olmak savaşa taraftar olmaktır/O halde madem ki insan olduğunuzu iddia ediyorsunuz, söyleyin bakalım savaşa (yani teröre!) karşı mısınız?" (!) Yani özetle, gülünesi durumlar...

Fakat söylediğimiz gibi bu çark fena çalışmıyor! Hürriyet'ten Tufan Türenç bakın ne diyor: "Önceki günkü Meclis oturumu SP ile AKP'nin, yani Saadet Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yaptıkları takıyyenin ortaya çıkması açısından izlemeye değerdi. Hem SP, hem de AKP, Üsame bin Ladin ile Taliban'dan yana olduklarını ilan ettiler." (!) Görüyorsunuz, Başbakandan ileriye gidenler de var! Adı lazım değil bir başka Hürriyet yazarı da şöyle yazıyor: "Neden Türkiye'de 'inançlı' olduğunu iddia eden insanlar terör eylemine karşı net tavır almakta zorlanıyorlar?" (Dikkat ederseniz bu cümlede 'inanç' da bir 'iddia' konusu olmaktadır!)

Yazıyı SHOW TV'nin meşhur programında dinlediğimiz milletvekilinin sözlerini hatırlayarak bitirelim. Milletvekili bir türlü laf anlatamadığı gazetecilere mealen şöyle diyordu: "Biz teröre de, savaşa da, Bin Ladin'e de, Taliban rejimini de hepten karşıyız!" Ben onun yerinde olsaydım, cümlemi şöyle bitirirdim: "Aynı zaman da size de!"


13 Ekim 2001
Cumartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED