T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Erdoğan'ın cevapları ve son gelişmeler

İki gün önce, İstanbul Siyasi Bilimler Fakültesi Mezunları Derneği'nin konferansında, Tayyip Erdoğan'ı dinledim. İlişkiyi, bu derneğin üyesi olan eski Bakırköy İlçe Başkanı Nurettin Nebati kurmuştu. Böylece, Erdoğan, kendi çevresinin dışındaki insanlara hitap etme imkânını buldu. Onu dinleyenlerin pek çoğu peşin hükümlü değildi; partisinin ve kendisinin görüşlerini duyup, öğrenmeye çalışıyorlardı.

İki kötü niyetli soru

Sadece iki kötü niyetli soru geldi: 1) "Siz İmam Hatip kökenlisiniz. RP çizgisinden geliyorsunuz. Laik bir düzen içinde iktidar olursanız, bunu içinize sindirebilir misiniz?"

2) "Siz, Belediye'de görev yaparken, çalışanların Atatürk portresini duvara asmakta zorlandıklarını duydum. Bu doğru mu?"

Ve cevap:

"Şunları artık aşalım. Ben İmam Hatip'ten geliyorum diye, ülkeme hizmet etmeye hakkım yok mu? Bizim ilkelerimizin arasında, dine dayalı bir devlet anlayışı yok. Din eksenli bir parti değiliz. Atatürk fotoğrafına hiç karışmadım. Artık şekillerle, suretlerle uğraşmayı bırakalım. Atatürk'ün hedefini gerçekleştirmeye bakalım. Ülke çöküyor. Bu durumda Atatürkçüyüm demenin bir anlamı var mı? Biz, muasır medeniyet ve bağımsızlık hedefine yürüyoruz. Türk milletine el avuç açtıranlar mı Atatürkçü?"

Diğer sorular

- İktidar olsanız bile muktedir olabilecek misiniz?

"Toplumsal desteği arkanıza aldığımız zaman elbette muktedir olacağız."

- Bir koalisyon yapma durumunda kalırsanız, Saadet Partisi'ni mi, yoksa bir başkasını mı tercih edersiniz?

"Her parti olur."

- Medya - siyaset - ticaret ilişkileri hakkında düşünceleriniz?

"Biz bu milletin imkânlarını, şu veya bu medya grubuna peşkeş çektirmeyeceğiz. Siyaseti, medyanın imkân aracı, ekonomik aracı olarak kullandırtmayacağız. İyi münasebetler kurmak... Eyvallah. Ama iktidara diyet borcuyla gelmeyeceğiz. Gücümüzü halktan alacağız."

- Ekonomide neler yapacaksınız?

"Akıl, bilgi, deney ve ahlâk iktidara yansımalı. 1994'te işbaşına geldiğimizde İSKİ'nin aylık geliri 200 milyar liraydı. Personel maaş alamıyordu; müteahhitlere alacakları ödenemiyordu. Üçüncü ayın sonunda müteahhitlere borçları ödemeye başladık. 4 yılın sonunda İSKİ'nin aylık geliri 23 trilyon liraya çıkmıştı... Türkiye'de sadece hortumları kesseniz, büyük imkân doğar... Bu iş dertli işidir. Gece rüyanızda sayıklayacaksınız. O susuzluk zamanında 'su - para' diye sayıklıyordum. Şimdi İstanbul sevdası Türkiye sevdasına dönüştü..."

Tayyip Erdoğan, gene bir soru üzerine, kapsamı ve süresi belli olmayan yetki devrine karşı çıktıkları için, hükûmet tezkeresine olumsuz oy kullandıklarını da açıkladı.

İrtemçelik'in tepkisi

Türkiye'nin yurtdışına asker gönderme ihtimalinin belirmesiyle birlikte, Afganistan'a yağan bombalara seyirci kalamayacağımızı, idrak etmeye başladık.

En aktif tavırlardan birini Anap'tan istifa eden Mehmet Ali İrtemçelik sergiliyor: "Kapsamı, süresi, zamanı ve sınırı belli olan yetki devri Anayasa'ya aykırıdır" diyor.

Konuyu, Anayasa profesörü Mustafa Erdoğan ile de konuştuk. Erdoğan, kapsamı, sınırı, zamanı ve süresi belirsiz yetki devrinin Anayasa'ya aykırı olduğunu söyledi.

Anayasa'nın 91'inci maddesi, kanun hükmündeki kararnameleri düzenliyor. Bu maddeye göre, Meclis, yetki kanununda, çıkarılacak kanun hükmündeki kararnamenin, amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını göstermek mecburiyetinde. Çünkü "Egemenlik kayıtsız şartsız millete ait. Bu egemenliğin kullanılması, devredilemez."

Ama maalesef, silâhlı kuvvetleri yabancı ülkeye gönderme yetkisi, devredildi.

Mustafa Erdoğan, kanun hükmündeki kararnameyi düzenleyen 91'inci maddeye kıyas yoluyla dayanarak, bu yetki devrinin Anayasa'ya aykırı olduğunu açıklıyor. Ama maalesef Meclis, silâhlı kuvvetleri kullanma iznini kanunla vermediği için, Anayasa Mahkemesi'ne de başvurma imkânı yok. Anayasa Mahkemesi'ne Meclis kararları hakkında başvurulamıyor. Dokunulmazlığın kaldırılması ve milletvekilliğinin düşürülmesi kararları ve iç tüzük müstesna.

Erdoğan Meclis kararlarının yargı denetiminde olmamasını, kişilerin hukukunu doğrudan ilgilendirmemesi gerekçesiyle açıklıyor. Diyelim ki, olağanüstü hal ilân edildi; bu kararı hükûmet ve memurlar tatbik ederken, hak ihlâlleri olursa, uygulama aleyhine idare mahkemelerine dava açılabilir. Böylece yargı denetimi sağlanır.

Silâhlı kuvvetlerin yurt dışına gönderilmesi ise herkesi doğrudan ilgilendiren bir konu. Ama hükûmet, Meclis kararı çıkartmak suretiyle anayasal denetimden kaçtı.

Erdoğan'a göre, bu karara dayanarak hükûmet icraat yaptığı zaman, her vatandaş iptâl için idari yargıya müracaat edebilir.

Siyaset

Bu işin hukuki cephesi. Bir de siyasi yüzü var.

Hükûmet, muhalefetiyle birlikte bütün Parlamento'yu arkasına alsaydı, elini güçlendirecek ve ilk baştan her işleme beyaz kart vermemiş olacaktı. Pazarlık gücü artacaktı. Şimdi tam teslimiyetçi bir zaaf içine girdi.

Ne söylense boş!

Bu arada, çarşamba günü Meclis müzakereleri, halkın gerçekleri daha yakından takip etmesini ve bilgilenmesini sağladı.

Hem Anaplı Ahat Andican, hem AK Partili Abdullah Gül, Taliban yönetimini iş başına getiren kuvvetin, ABD olduğu gerçeğini hatırlattılar.

Andican, Afgan güçlerinin, 1979'dan 1987'ye kadar Sovyet işgaline, 1992'ye kadar da, Sovyet kuklası Necibullah Hükûmeti'ne karşı savaştığını belirtti. Necibullah Hükûmeti'nin devrilmesiyle, Afganistan'da niteliği ne olursa olsun tek bir gücün hâkim olmasını isteyen ABD, Taliban'ı desteklemişti.

Abdullah Gül ise, iş başına gelen Taliban Hükûmeti'ni, kendisinin de içinde bulunduğu Refahyol Hükûmeti'nin tanımadığını, Taliban hareketinin, Müslümanlığın dünyada imajını bozacağının, o tarihte ifade edildiğini söyledi:

"Taliban rejimini ve hükûmetini Türkiye Cumhuriyeti tanımamıştır. Refahyol tanımamıştır. Halâ Burhaneddin Rabbani'nin başkanlığındaki hükûmet temsilcisi, Türkiye'deki Afgan sefaretinde ülkesini temsil etmektedir."

Çeçen katliamı

Bu durumda, Saadet veyahut AK Partisi'ne yöneltilen "Taliban'ı destekliyorsunuz" suçlaması mesnetsiz kalmıyor mu?

Mesele, Taliban'ı desteklemek değil. Afgan halkına sahip çıkmaktır.

Gül, konuşmasında, katledilen 250 bin Çeçen'e de temas ederek, endişelerini dile getirdi. Usame Bin Ladin'in eylemi dolayısıyla, haklı savaşlar da terör kapsamına mı sokulacaktı?

Gül'ün, yoğun bombardımanlar sebebiyle, Müslüman coğrafyasının farkına varmadan, Taliban ve Bin Ladin sempatizanı olma tehlikesine işaret etmesi de, doğru bir tesbitti.

Amerika çok uzaklarda. Ama biz ateş çemberinin tam göbeğindeyiz. Bu yüzden, her türlü ihtimali dikkatle tartmak zorundayız. Mükellefiyetlerimizi yerine getirirken, menfaatlerimizi gerektiği gibi koruyamadığımız endişesini duyuyoruz.


13 Ekim 2001
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED