|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerika'nın 11 Eylül saldırısını bahane ederek İslam dünyasını stratejik ve ideolojik anlamda kuşatmayı, teslim almayı ve dönüştürmeyi amaçlayan saldırının boyutları tümüyle kavranmış değil. Afganistan'a karşı düzenlenen saldırı ile başlatılan bu yeni dönemin, İslam dünyasını ve Müslümanlar'ı nasıl bir geleceğin beklediği sorusu üzerinde başta Müslüman entelektüeller olmak üzere aklı başında herkesin düşünmesi gerekir. Sorunun; teröre karşı olup olmamak, yeterince kınayıp kınamamak hatta Amerika'nın yanında olup olmamak gibi bir yüzeyselliği aşan boyutunu görmek zorundayız. Bu saldırı, küresel bir gücün hegemonya savaşı olduğu kadar, medeniyet krizine girmiş bir dünyanın kendini sorgulamaktan kaçınarak, bunalımı Müslümanlar'a yönlendirerek atlatmaya çalışmasıdır. Bush'un "hayat tarzımızı savunmak için" yapıyoruz dediği savaş, aslında modernitenin ertelenemez derin krizinin tezahüründen başka bir şey değil. Eğer ortada bir medeniyet krizi varsa, krizi başka alanlara taşıyarak en az zararla çıkmanın hesabı yapılmaktadır. Stratejik olarak, orta vadede başta Avrupa olmak üzere ittifak üyeleri arasında ihtilaf çıksa, çatlasa bile, kriz ABD ve Batı'nın ortak bir krizi olduğu için ideolojik kuşatma devam edecek demektir. Bu aşamada, global McCartyist uygulamalarının yaygınlaşacağını, sokaktaki insanın günlük hayatını etkileyecek düzenlemelerin terörün kökünü kazıma adına İslami hayat tarzını, kültürünü, entelektüel çabaları kısıtlayacak, baskı altına alacak projenin gündemde olduğunu bu sütunlarda birkaç kez belirttik. Bu uygulamanın temel stratejisinin de "İslam'a karşı İslam" ya da "İslam'lar arası bir savaş" formülüyle yürütüleceğine dikkat çekmiştik. Ve önümüzdeki dönem en fazla üzerinde kafa yorulması, çözümlenmesi, doğru okunması gereken husus da budur. Bu gerçek nedeniyledir ki, kimi kalem ve strateji uzmanlarının öğüt vermeyi de aşan bir üslupla Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkışmaları bu çerçevede bir yere oturtulabilir. Aslında Türkiye özelinde öncüllerini birkaç yıldır tecrübe etmekte olduğumuz kimi uygulamalar genel bir proje olarak Müslümanlar'ın önüne konmaktadır. Türk İslamı, Modern İslam gibi söylem ve çağcıl vaizlerinin yürüttüğü yerel uygulamaların küresel boyutta sürüme verilmiş olmasını ilgiyle izliyoruz. Yaşanan terör karşısında İslam dünyasını günah keçisi yapmak, her türlü projeyi meşru hale getirmek için ABD'nin muhatap aldığı ve bununla Müslümanlar'ı ve Müslümanlığı itham altında tutabileceği figürlerin ve akımların nasıl üretildiğini hafıza kaybı olmayan herkes görüyor. Bu gibi durumlarda Müslümanlar'ı psikolojik baskı altına alıp projenin önündeki engelleri temizlemek, uygulamalara yönelik (özellikle Batıdan gelecek) itirazların önün kesmek gibi bir Şark kurnazlığı sergileniyor. Türkiye'de bu tip Amerikan tarzı acemi oryantalist projelere karşı kül yutmayacak bir birikimin olması işleri zorlaştırıyor. Hiçbir eserini okumadığı, ismini bile telaffuz edemediği İslami akım ve görüşler arasında Müslümanlar'ı tercih yapmaya zorlamanın dayanılmaz trajikomikliği yaşanıyor. Müslüman mahallesinde salyangoz satmanın ne anlama geldiğini bilen bir toplumda işlerin yürümemesi doğrusu bazıları için çok sinir bozucu olsa gerek. Dünyanın en ücra köşesindeki baskıya karşı şovalye tavır sergileyenlerin İslamcılar'ın Amerikan saldırılarına alkış tutmamalarına bozulmaları bu açıdan çok anlaşılır bir şey. Kimin ittifakı?
Tüm bunlardan sonra bir de İslamcılar'la liberal aydınla arasındaki ittifakın sona erdiği şeklindeki yorumları anlamlandırmak çok zor. Eğer bir ittifaktan söz ediliyorsa ortada üzerinde anlaşılmış prensipler, ilkeler söz konusu demektir. Ya da en azından belli projelerin gerçekleştirilmesi için bir anlaşma ve bunun tarafları var demektir. Oysa sona erdiği söylenen İslamcı-liberal ittifak en azından bir taraf için geçerli değil. Liberallerin, ne kadar liberal olduğu tartışılabilir. Ancak İslamcılar adına bu anlaşmaya taraf olan bir kesim ya da ilkesel düzeyde bir söylemin varlığından bahsedilemez. İslamcılar'ı (gönüllü ya da gönülsüz) dönüştürme misyonuna soyunmuş çevrelerin Müslümanlar'ın duyarlılıklarını kaşımalarından bahsedilebilir ancak. Diğer tarafta ise İslamcılığı alnında şark çıbanı gibi gören, geldiği/beslendiği kökleri keserek, değiş/tir/meyi uman; şimdilerde İslamcılar'a dönüp hakaret edenlerin " Türkiye için bir değer" olduğuna inanmaya çalışanların tek taraflı teslimiyeti söz konusu. Hiç kimse böylesi bir ittifakı/ilişkiyi en azından söylem olarak İslamcılık adına kurmuş değildir. Geldikleri sosyal çevre ve bireysel yaşayışları/inançları ne olursa olsun böylesi ilişki içine girenlerin projeleri de hiçbir zaman İslamcılığı esas alan bir proje değildi. Ve baştan beri böyle bir iddiaları da olmadı. Dağıldığı söylenen ittifak, aslında İslamcılığı dönüştürme projesinin deşifre olmasından ibarettir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |