|
|
|
|
Bir büyük spor kahramanı daha hayata gözlerini yumdu: Bandırma Erikliköy (1926) doğumlu Hasan Acar, 1957 yılında Kırkpınar Başpehlivanlığını kazanmıştı, İrfan Atan, Adil Atan, Mehmetali Yağcı ve de İbrahim Karabacak gibi devlerin hükümlerinin geçtiği dönemde! 1952 yılında da Başaltı birinciliğini elde eden bu değerli pehlivan, meşhur ve unutulmaz Bandırmalı Kara Ali'nin oğluydu. Kestane rengi kuşağını beline dolayıp, zaman tünelinden çıkıp gelen enli ve de boylu Osmanlı yarışmacılarını 1982 yılına kadar Kırkpınar'da hatırlatan Kara Ali, Hasan ve Ayşe ailesinin 3 oğlan bir kız 4 çocuklarının ikincisiydi (1901). En iyi dönemlerinde 105 kilo çeken Kara Ali, 3 kez Edirne'de Başpehlivan oldu. Şimdi tam yazımın burasında okurlarıma bir mesaj iletmek istiyorum: Osmanlı Devleti'nin tarihini Fransız La Martine, Rumen Yorga, Avusturyalı Hammer, son devrin en büyük Türk'ü Atatürk'ü de kendi zihniyetine göre İngiliz Kinros yazdı. Osmanlı Devleti tarihçileri genellikle gündelik olayları kaydeden (vakainüvist) kişilerdi ve başta bulunanlara "yağ" çekerlerdi. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Enver Ziya Karal ve Halil İnalcık, genellikle yabancı yazarlardan yararlanarak eserlerini meydana getirdiler. Türk Spor Tarihi ise yazılmadı. Güreşin tarihini, lügatini en önce ben yazdım. Bunu niçin buraya kaydediyorum: Açıkça belirtmeliyim ki, "İşte geldik gidiyoruz, şen olsun Halep şehri!" Bugünkü Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü, emrindeki binlerce kişiye hangi dosyayı tutturdu, hangi fotoğraf ve bilgi arşivini yazdırdı, ben, bundan habersizim! Bunun için diyorum ki, Bandırmalı Hasan Acar öldüğünde, şayet ben tesadüfen sağ olmamış olaydım, Bay Ünlü, tutar FILA'ya yazı yazdırır ve tıpkı "Adil Atan, 1956 Dünya Kupası Şampiyonu mu idi, değil miydi?" diye sordururdu. Madem ki ayaktayım, devam edeyim: Bandırmalı Kara Ali, 8 Ekim Pazartesi günü yitirdiğimiz 1957 Kırkpınar Başpehlivanı Hasan Acar'ın babası, 1929-1936 yıllarında Kırkpınar'da fırtına gibi esen 3 kez Başpehlivan olan bir spor kahramanıydı. Ustası Manyas'ın Bölceağaçlı köyünden Muharrem Pehlivan'dı. Yaradan, Muharrem Pehlivana tam 105 yıllık ömür verdi. Bandırma 17 Eylül Mahallesi Çiftliler Sokak 1 numaralı evde oturan Kara Ali, 1982 yılında hayata gözlerini yumdu. Şimdi ölen işte bu büyük Başpehlivanın oğlu, babası gibi Başpehlivan olan Hasan Acar'dır. (Bakan Ünlü, gerçeği öğrenmek istiyorsa şuna-buna değil, bana sorsun, elbette Cumhuriyet Altını dağıtmaktan başka düşünceleri varsa). Hasan Acar'ın ustası Karacabeyli Hayati idi. Merhumun en iyi oyunları iç kazık, ters şak'tı. Bitmedi: Baba oğul, Kırkpınar Başpehlivanı ailenin miniği, torun Sabri Acar da (19.-79), Kırkpınar'da tıpkı dedesi, babası gibi Başpehlivan oldu. Paça-Kasnak oyununun ustası Başpehlivan Sabri Acar, 9 Ekim Salı günü babası Hasan Acar'ı sonsuz istirahatgahına tevdi etti. İşte bunlar, hiçbir yerde yayınlanmayacak gerçek bilgilerdir. Seçim afişleri düzenlemeyi marifet sanan ve atasporumuza hizmet edenleri cezalandırabil-mek için sportta bekleyenlere sunulur. Acar ailesi
Bandırmalı Kara Ali, Kırkpınar Başpehlivanlıkları yanında 1930-32 yıllarında Ankara'da düzenlenen Türkiye Başpehlivanlığı yarışmalarında da birinci oldu. Bu kapışmaları Atatürk de izledi. Oğul Hasan Acar, hem Kırkpınar Beşpehlivanı (1957), hem de Milli bir güreşçiydi, 1959 yılında Tahran'da düzenlenen Ordulararası Dünya Şampiyonası'nda ağır sıklette Milli Mayoyu giydi. Dede-oğul-torun üçlüsünün üçünün birden Kırkpınar'da Başpehlivan olmaları sadece ve sadece Acar Ailesi'ne nasip oldu. 1979 yılında Zülküf Karabulut, Sarayiçi'nin dışında, panayırda yemek yiyordu. O'nun dışarda olduğu bir sırada Malkaralı Fehmi Özkan, rakibi Sabri Acar'ı hatalayıp yeniverdi. Hakem heyeti karar veremiyor, pehlivanlar ayrı ayrı oturuyorlardı. Tam bu sırada Karabulut, sahaya indi: "Tekrar güreşin" diyerek Sabri ile Fehmi'yi kapıştırınca haklı olarak müthiş bir protestoya uğradı. İkinci ve son kapışmada Sabri, Malkaralı'yı yendi ve Başpehlivanlığı elde etti. O gece İstanbul'a Zülküf Karabulut'la birlikte dönüyordum ki, Karabulut birden bana dönerek "Neden beni yuhaladılar?" diye sordu. O'na şu cevabı verdim: "Fehmi, Sabri'yi hatalamıştı. Sabri, yenikti! Seyirciler bunu görmüştü ama sen yemekteydin, yoktun. Geldin güreşi yeniden başlattın ve bu kere Sabri Acar Fehmi'yi yendi." Zülküf, bana çok güvenirdi, söylediklerimi duyunca üzüldü ve şöyle konuştu: "Haksızlık etmişim, o zaman seyirciler beni az bile yuhalamışlar!" Gerçek de buydu.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |