T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ankara'daki 'İkiz Kuleler'...

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, toplumda kestirmeden 'milletvekili maaşlarının yükseltilmesi' diye bilinen ve algılanan Anayasa'nın 86. maddesi ile ilgili değişikliği, 'referandum'a sunma kararı, 'iç siyaset sahnesi'ni toza dumana buladı. Abartmalı bir benzetmeyle, Çankaya'dan çıkan karar, bu parlamento ve hükümete, yani Türk siyasetinin 'İkiz Kuleleri'ne çarpan bir Boeing niteliğinde.

11 Eylül'de 'İkiz Kuleler'e çarpan uçakların; 'uluslararası sistem'de nasıl bir sarsıntı yarattı ve henüz nasıl, hangi süratle ilerleyeceği ve nereye, ne zaman, ne şekilde ulaşacağı bilinemeyen gelişmeler zincirini 'tetiklemesi' gibi Çankaya'nın referandum kararı da, parlamento ve hükümet sıfatlarını taşıyan 'İkiz Kuleler'de öyle bir sarsıntıya yol açtı ki, Ankara'daki kısır Türk 'siyaset bahçesi'nde meydana gelen turbülansın yol aldıracağı gelişmelerin, nasıl hareket edip, neyle sonuçlanacağını kestirebilmek zor. Ankara'da şu ara iç siyasetin kaldırdığı toz bulutu ve sisten, orta vadeli gelecek pek net gözükemiyor. Ama, Çankaya'dan 15 Ekim'de çıkan karar da bir 'tetikleyici'…

Referandumun sonucu aşağı yukarı belli. Yüzde 99 civarında bir oy ile, 'milletvekili maaşlarının artırılması'nı öngören Anayasa değişikliği halk tarafından reddedilecek. Bunun anlamı da açık: Mevcut Türkiye Büyük Meclisi'nin 'halkoylaması' ile 'güvensizlik oyu'na maruz kalması… Böylece, bu parlamentonun 'güvenoyu' ile ayakta titreye titreye durmaya çalışan Bülent Ecevit başkanlığındaki üçlü koalisyon hükümeti de, 'halkoyu' ile 'güvensizlik oyu' almış sayılacak.

Dolayısıyla, 'itibarı' görülmemiş bir erozyona uğrayacak, kendisine 'hayatiyet' sağlamış olan 'seçmen' nezdinde 'meşruiyeti'ni yitirmiş bir Meclis'in ve ona dayanan hükümetin devamının imkanı kalmayacak. 'Erken seçim' kaçınılmaz hale gelecek.

Bu yüzden, referandum için söz konusu olan 120 günlük süre içinde, Anayasa'nın 86. maddesine ilişkin değişikliği TBMM'nin geri alıp ortadan kaldırması; bu sayede referandumu ve giderek erken seçimi gereksiz kılmaktan başka çare gözükmüyor.

Bunun için 367 oy gerekli. 367 oyu bulmak için ise, muhalefet partileriyle 'pazarlık süreci'nin yeniden başlatılması gerekli. Milletvekili sayısında ANAP'ın üzerine tırmanan DYP, pek oralı değil. Referandum ve erken seçime istekli. Saadet Partisi'nin ise Necmettin Erbakan'ın siyaset yasağının süresini 5 yıldan 4 yıla indirilmesi önerisini 'pazarlık kozu' olarak tekrarlaması mantıklı. Ak Parti, siyaset üretmekte zorlanmaktaysa da, madem Anayasa değişikliği, referandum karabasanı karşısında 'değiştirilebilecek'; o takdirde kendi lehlerine olacak değişiklikleri tekrar ısıtıp gündeme sunmaktan niçin sarfınazar etsin?

Kaldı ki, hükümeti oluşturan üç partinin 'aritmetiği' de yere sağlam basmıyor. DSP'nin 131, MHP'nin 125, ANAP'ın son istifalarla 81'e inen milletvekili var. Ancak, ANAP'ın, Ankara'da son patlayan 'siyasi kriz' üzerine düzenlenen dünkü grup toplantısında 32 kişi vardı. Topu topu 32 kişi… Zaten 19 ANAP milletvekili, 29 Ekim'e kadar hiçbir grup toplantısına katılmama ve 29 Ekim'den sonra 'geleceklerini tasarlamak' kararındalar. Yani 20 dolayında ANAP milletvekili, geleceklerini 'Mesut Yılmaz'la birlikte görmedikleri'ni alenen ilan etmiş durumdalar.

Bu durumda, ANAP'ın 81 milletvekili var denebilir mi? Kayıtları ANAP'ta durmaya devam eden 81 milletvekili var; Mesut Yılmaz'ın elinin altında, kendisine sadık 81 milletvekili yok.

Şunun şurasında ANAP Büyük Kongresi'nin (4-5 Ağustos) üzerinden tam tamına iki buçuk ay geçti. O kongrede Mesut Yilmaz, rekor oyla genel başkan seçilmişti. Kongrede yaptığı konuşmada 'ulusal güvenlik' kavramını tartışmaya atmıştı. İstanbul burjuvazisi bile Mesut Yılmaz'ın bu önerisinin yanında mevzilenmiş, o güne dek Mesut Yılmaz'la pek ilgilenmemiş kimi 'demokrat kalemler' heyecana kapılmış; en önemlisi asker karşısında hazırolda durmaya ve 28 Şubat'tan beri 'boru-trampet takımı' gibi davranmaya alışmış 'büyük medya' da, Mesut Yılmaz'a karşı yayınlandığını dünya alemin bildiği görülmemiş sertlikteki Genelkurmay bildirisinin kendilerini diktiği 'ikilem' ve 'açmaz' karşısında ANAP Genel Başkanı'yla saf tutmuştu.

Ne oldu? O günlerde dediğimiz oldu.

Aradan geçen iki buçuk ay içinde, Mesut Yılmaz ve ANAP güçleneceğine daha da zayıfladı. DSP ve Bülent Ecevit de öyle. MHP de.

Hükümet zayıf. 'Varoluşu'nun tek dayanağı haline gelmiş olan 'IMF destekli program uygulaması' tıkandı. Ortada programın adı kaldı; kendi akıbeti meçhul. IMF'nin 3.1 milyar dolarlık kredisi askıya alındı. Ek kredi ihtimali, bu hükümet ve bu yapıyla şu an için ufukta görünmüyor. Kemal Derviş zorda. İstifasını verdiği an, programın ve hükümetin sonu gelecek ve Derviş'in 'istifa eşiği'nde dolaştığı Ankara kulislerinde yaygın söylenti.

Bütçe çıkartmakta zorlanan ve 2002 enflasyon hedefini belirlemekte IMF ile anlaşamayan bu hükümet, Sezer'den gelen ve Ankara'daki 'etkili merkez'le 'tandem' halinde bulunduğu sezilen 'referandum kararı'ndan sonra, zaten altından kalkamadığı bu devasa işlerin altından nasıl kalkacak?

Yönetemeyen bir hükümet ve Çankaya'nın kararıyla halktan 'güvenoyu alamayacağı'nı gayet iyi bilen bu TBMM ile, Türkiye 11 Eylül 2001 sonrasının çetrefil uluslararası gerilim ortamında nasıl yol alacak?

Alamayacak. O nedenle, Cumhurbaşkanı'nin Anayasa'nin 86. maddesini 'referanduma gönderme' kararını, Ecevit hükümeti ve TBMM sıfatlarını taşıyan Ankara'daki 'İkiz Kuleler'e indirilmiş bir darbe ve Türkiye'yi siyasi dönüşüme yönlendirme çabalarının önemli bir hamlesi olarak görmekte yarar var…


18 Ekim 2001
Perşembe
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED