T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Referandumlu siyaset dersleri

Cumhurbaşkanı'nın, milletvekili maaşlarını düzenleyen maddeyi referanduma götürme kararından sonra Mesut Yılmaz'dan gelen tepki çok ilginç...

Yılmaz, referandum kararı ile beraber "Meclis ile halkın karşı karşıya getirilmek istendiğini" söylüyor.

Yılmaz'ın dediği, sürecin sonunda ortaya çıkabilecek bir gelişme olarak doğru, ama sürecin son noktasına kadar olan aşamaların sorumluluğu kimde diye sormak gerekiyor. Yılmaz'ın bu soruya vereceği bir cevabı olamaz. Çünkü Yılmaz'ın Meclis'le halkın karşı karşıya getirilmesi diye bir meseleden yakınmasının, kendi siyasi geçmişi açısından bir işlevi yoktur.

Cumhurbaşkanı, ya paketin tümünü iade edecekti, ya da tek bir madde için referandum yolunu işletecekti. Cumhurbaşkanı'nın yaptığı önündeki yolu kullanıma açmaktan başka birşey değildir. Bu bakımdan olayın sonunda çıkacak tüm siyasi sakıncalardan Cumhurbaşkanı değil, Meclis çoğunluğu sorumludur.

İşin öbür yüzü ise çok ilginç. DYP ve SP, refarandum ile erken seçimin birleştirilmesini istiyor. "Siyasi hareketlilik" yoluyla seçimi zorlayamayan siyasi partilerin, siyaset-üstü kurumların ardında sığınarak siyaset yapmasının yeni bir örneği bu.

Bu köşede, askerlerin üzerinden siyaset yapmanın bir başka biçimi olarak "Cumhurbaşkanı üzerinden siyaset yapma alışkanlığı"nın türemeye başladığını geçmişte çok yazdık. Siyaset-üstü kurumlar üzerinden siyaset yapma alışkanlığının ise, siyasetin önündeki en büyük engel olduğunu söyledik. Hükümeti Cumhurbaşkanı'nın referandum kararı üzerinden köşeye sıkıştırmaya çalışmak, "siyasetsiz siyaset"in yeni bir örneği olarak değerlendirilmelidir.

Refarandum kararı ile halk ile Meclis arasında iyice artan "mesafe" ise tüm siyasi partilere ders olmalıdır. Özellikle de transfer sezonunu açmış gözüken DYP'ye..

Çünkü "siyasetsiz siyaset" ortamında herhangi bir partinin tüm arayışlarını iktidar olmaya endekslemesi, milletvekili sayısı ne kadar çok olursa olsun, kendini "siyasetsizleşmenin" bir parçası kılmasıdır. "Siyasetsiz siyaset" ortamında, "siyasetin iç koridorları"nda usta manevralar yaparak yükselmeye çalışmak, siyasetin alanını genişleten bir yükseliş değildir. Tam tersine, siyasetin daraltılmış alanını değişmez veri kabul edip sadece kendi özel alanını genişletmek ve siyasetsizleşmenin bir parçası haline gelmektir.

Türk siyasal hayatının motor gücü olacak bir partinin kendi özel yükselişi ile siyasetin alanının genişlemesi arasında doğru orantılar kurmayı başarması gerekiyor. Gerçek bir siyaset üretimini hedefleyen herhangi bir parti, siyasetin alanını genişletmeye dönük politikalar üreterek kendi yükselişini temin etmeye göre "ayarlanmak" zorundadır. Aksi halde, siyasetin dar alanı içinde çok sayıda milletvekiline sahip olmak, sadece "krizden beslenmek" anlamına gelir. Bu da hiç de sağlıklı bir beslenme türü değildir.

Şu andan sonra Meclis, Cumhurbaşkanı'nın referandum gerekçesini ortadan kaldıracak düzenlemeyi bir an evvel yapmak zorundadır. Yani kendi eliyle biraz daha daralttığı siyasi alanı en azından hafif hasarla yeniden ele almalıdır. Meclis'teki partilerin her biri de, Cumhurbaşkanı'nın referandum kararının, halkla Meclis arasındaki açıyı neden bu kadar genişlettiğini en önemli gündem olarak değerlendirmeye mecburdur. Çünkü, ortaya çıkan tablo, Meclis'in kendi dar siyasi alanını korumaktan bile uzak bir siyasi refleksle hareket ettiğini gösteriyor.

Kendi siyasi yükselişini, siyasetin alanının genişlemesi ile doğru orantılı hale getiren "parti", "siyasi restorasyon"un da adresidir...


18 Ekim 2001
Perşembe
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED