|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerika'ya yapılan saldırının peşi sıra Batıda ve ülkemizde alevlenen İslam tartışmaları modern tarihte tanık olunan islam-modernlik-batılılaşma ekseninde gelişen tartışma /arayışla muhteva olarak çok farklı düzlemde ortaya çıktı. Ne ortada kendi gücünden emin magrur kolonizatör güçler var ne de yenilmiş olsa da kendine güvenini kaybetmemiş, nerede hata yapıldığını araştıran zihinler. Her siyasal ve sosyal hareket başarısızlık ya da yanilginin ardından kendini sorgulama ihtiyacı hisseder. İnsanın nerede hata yaptığını araştırması, söylemini, doğru bildiklerini gözden geçirip yeriden sorgulama ihtiyacı hissetmesi kadar tabii bir şey olamaz. Batı ile ilişkileri yenilgilerin belirlediği dönemden itibaren Osmanlı aydını da kendini sorgulamak, yaşadığı dünyayı yeniden yorumlamak ihtiyacı hissettiğini yapılan tartışmalardan biliyoruz. Osmanlı elitinin modernleşme, teknoloji gibi konularda tutumunu, hatta İslam anlayışını sorgulayan bir tutum sergilemelerinin en temel nedeni, maddi planda Batı karşısında yaşanılan yenilgiler ve gittikce "öteki"nin üstünlüğü ile yüzyüze gelmesidir. Özellikle 19. Yüzyılda artan biçimde Mısırda, İran'da, Hindistan'da İslam ve modernlik, bilim, özgürlük tartışmaları, Müslümanların askeri alanda başlayıp farklı alanlarda kendini hissettiren Batının gücüyle tanışmasının sonucudur. Ancak bu tartışmaların temel niteliği son ana kadar İslam'ı referans alan bir çözüm arayışının ürünü olmasıydı. En Batıcı aydınlar bile, yorum ve sonuçları ne kadar farklı olursa olsun, bir şekilde, arayışlarının temel referans noktası olarak İslamı almaları o dönemdeki zihniyet ve medeniyet tartışmalarının ana eksenini oluşturur.. Kolonizasyon dönemi İslam dünyasındaki düşünce tartışmaları ve oluşan hareketlerin niteliğin önemli ölçüde belirledi.. Bunların ortak özelliği modernlik, rasyonalizm, teknoloji, gelişme gibi sorunlar karşısında ya tümüyle tepkisel ya da apologetic özellikler taşımasıdır. Kültür kolonyalizmi Türkiye özelinde yaşananlar ise tümüyle farkılı bir seyirde devam etti/ediyor. Türkiye, kolonileşme deneyimi yaşamamış tek İslam ülkesi/toplumu olmak gibi bir ayrıcalığa sahip. Aynı zamanda, kültürel anlamda kendi kendini kolonileştirmiş tek İslam ülkesidir. Hatta bu gönüllü kolonileştirmenin yeryüzünde başkaca örneği mevcut değildir. Türkiye'deki seçkinler, yönetici elit; bu toplumu var kılan her ne varsa onların tümünü geri kalmışlığın nedeni sayan ve adeta kendi köklerini tahrip eden kültür politikalarına dört elle sarılmıştır. Kendi tercihleri bir yana topluma yabancı bu kültür politikalarının tepeden inme yöntemlerle benimsetilmeye çalışıldığı da yaşanan acı tecrübe ile sabittir. Ne ki, bir toplumun medeniyet değiştirmesi bizim seçkinlerin dönüşümü kadar çabuk ve mümkün kılınabilir olmadığını zamanla gördük. Çağdaş ulema rolünü üslenen medya cengaverlerinin 11 Eylül'den bu tarafa yoğun biçimde gündeme taşımaya çalıştıkları din tartışlalarının geçmişle kıyaslandığında sadece muktebatsızlıklarını değil aynı zamanda kolonizatörler adına ikiyüzlülüklerini deşifre ediyor. Kendi toplumunu kolonileştirme projesinin postmodern versiyonundan başka bir anlam ifade etmiyor gündeme getirilen tartışmalar. İslam reforme edilmeliymiş, son terör olaylarının ardından artık "dinimizi" gözden geçirmenin vakti gelmiş (sanki beş yıllık kalkınma planlarını gözden geçirmek gibi bir şey dini gözden geçirmek ). Batıda yaşanan reformun karşılığı bizde ictihatmış. İctihat kapısı açılamazmıymış. "Artık bu dinden vaz geçsek nasıl olur?" demeye getiren bir sefalet ortada dolaşıyor. Hatta Afganistan'ın bombalanmasından İslam'ı sorumlu tutarak; Amerikan füzeleri karşısında acze düşen Afganlılar adına, "müslüman ülkelerin neden geri kaldığı"na ilişkin entellektül derinlikli bir tartışmanın sığlığında boğulmak üzereyiz. Tekrar başa dönersek, bu tartışmalar başarısızlığın ya da yenik düşmenin peşinden gelen bir sorgulama değildir. Kendi toplumunu ayakta tutan her tür dinamizmi dinamitlemeye yönelik bir kültür kolonizasyonu söz konusu olan.. Kendi toplumunu gönüllü olarak kültürel kolonizasyona tabi tutan Türk aydının içine düştüğü acziyetin, ucuzculuğun son örnekleridir tanık olduklarımız. İslam'ın İslam'la savaşı formülasyonun yerli versiyonundan medya ortamına taşınmasıdır. Zaten savaşlar artık medyatik olabildiği kadar savaş özelliği kazanabiliyor. Bu bağlamda, gönüllü kültür kolonizatörlerinin şimdilerde dini hatırlamalarının tesadüf olmadığını söylemeye gerek yok. Amerika'nın saldırdığı noktanın aynı zamanda gücünün en zayıf halkasını oluşturduğunu göremeyecek kadar medeniyet ve kültür perspektifinden yoksun medyatik cengaverlerin bu toplumu ayakta tutan dinamizmi keşfetmelerini beklemek saflık olur. Ama kendilerine , topluma ve tarihe karşı dürüst olmalarını beklemek herkesin hakkı.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |