|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Geçen pazartesi günü İhsan Deniz bu sayfadaki sütunu "Hurufat"ta, "Daktilomun 's' harfi" başlıklı bir yazı yayımladı. 25 yıllık emektar daktilosunun başına gelenleri anlattı. Deniz'in daktilosu da benimki gibi Olympia imiş, ona makineyi babası hediye etmiş. Ben kendim satın almıştım. Bir arkadaşım, yakınlarından birinin yurt dışından getirdiği daktiloyu piyasaya göre daha ucuz sayılabilecek bir fiyatla almamı sağlamıştı. (Bin üç yüz lira mı ödemiştim?) Yıllarca kullandım onu. İhsan Deniz'in Bursa'da yaşadığına benzer bir onarım macerasını, sanırım ben de bir kez (yoksa iki mi?) Konya'da yaşamıştım. Dedeler Hanı'nda bir tamirci miydi? Onarılacak makinelerin çoğu resmî dairelere mi aitti? İhsan Deniz, gece vakti, daktilosunun sesi, komşuları rahatsız etmesin diye, makinenin altına bir tomar gazete kâğıdı koyduğunu yazmış. Bunun da yararı oluyordur ama yastık, battaniye benzeri nesneler koymak daha uygundur; ben öyle yapardım. Komşular da, evdekiler de ne zaman başlayıp ne zaman biteceği belli olmayan tıkırtılardan bir ölçüde kurtulurlardı. Dört beş yıldır daktilo kullanmıyorum. Bilgisayara terfi ettim. Mekanik ile elektronik arasındaki farkı, hemen hiç yadırgamadım. Ama bilgisayara yüklenmiş kimi metinlerin küçük dikkatsizlikler, elektrik kesilmesi ya da habersiz ellerin karışması yüzünden uçuvermesi gibi felâketleri yaşadığım oldu. Kuşkusuz, bütün musibetler gibi, böylesi felâketler de öğretici oluyor. İhsan Deniz, bilgisayarı "şeytanca bir buluş" sayarken, daktiloyu "masum-mekanik 'yaratık'" olarak görüyor. Bir makineye 'yaratık' demenin pek de doğal olmadığını, sözcüğü tırnak içine alarak kendisi de az çok işaret etmiş. Yine de insanların nesneleri, makineleri; canlı varlıklar, örneğin kediler gibi benimseyebilmeleri, ünsiyet yelpazesinin nasıl genişleyebileceğini gösteren bir durum olmalı. İhsan Deniz'in yazısının başlığına bakar bakmaz, Behçet Necatigil'in bir şiirini hatırladım. Belli ki onun daktilosunda da "s" harfi işlemez olmuştu da, bu durumdan bir şiir çıkarmıştı. O şiirde neredeyse şairle özdeşleşmiş bir daktilo anlatılıyor ve "sevincin sesi çıkmıyor" deniyordu. Bu dize hem "sevinç" sözcüğünün "s" harfinin çıkmadığını, dolayısıyla sözcüğün "evinç" (telâş, acele) olduğunu, hem de "sevincin ses'i çıkmıyor", 'konuşan hep üzüntü keder oluyor' anlamını iletiyordu. Necatigil'in 36 yıl önce yazdığı Daktilo'yu, yeniden okumamı sağlayan İhsan Deniz'e teşekkür ediyor; şiiri, size de sunuyorum: Bana pek sert vurmuşlar bir yerlerim ağrıyor
Evlerinin önü çeşme, sularım alınıyor
Kimlerin elinde, herkes benden biliyor
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |