|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dünkü yazımın başlığını doğrusu ben de beğendim! "Bakın şu 'sağcılar'ın yaptığına!" başlığı "zamanın ruhuna" da uygun bir başlıktı. Nasıl uygun olmaz; şu zor günlerde kimileri "Ben, liberal bir sağcıyım" diye kimlik göstermiyorlar mı? Komik şeyler tabii... "Ben şöyle yaptım, böyle yazdım, şunu dedim, bunu savundum, ben liberal bir sağcıyım!" diye çırpınanları görünce sizin de aklınızdan "İyi güzel de sen kimsin?" diye geçmiyor mu? Neyse... Okuyanlar hatırlıyordur, dünkü yazıda 17 Ekim 1961'de Paris'te pasifik bir gösteri yaparken polis tarafından nehire atılan onlarca Cezayirli'nin aziz hatırasını yaşatmak için şehrin sosyalist belediye başkanı tarafından köprüye çakılan "anma plaketi"nin Fransız sağını nasıl çileden çıkardığından söz etmiştik. Fransız sağı "eski defterler"in karıştırılmasında bir yarar görmüyordu; şu savaş günlerinde Müslümanlar'ın eline yeni bir delil tutuşturmanın sırası mıydı? Bu sağcılar gerçekten âlem insanlar! Madem söz Cezayir savaşından açıldı, o halde bugün de, 1954-1961 arası Cezayir'de Fransız ordusunun tutukladığı kadınlara reva gördüğü muameleden söz edelim. Bugünlerde Fransız basınında bu konuda da pekçok haber ve yorum var. Fakat önce, bu konudan bugünlerde niçin böyle çokça söz ediliyor, onu açıklayayım. Bir ay sonra mahkemeden Muhammed Garne adlı 41 yaşında bir Cezayirli'nin açtığı bir davanın kararı çıkacak. Garne, Cezayir savaşının bir "kurban"ı olduğunu söyleyerek kendisine aylık bağlanmasını istiyor. Çünkü Garne, savaş sırasında tecavüze uğramış bir Cezayirli'nin oğlu. Cezayir savaşı sırasında tutuklanan 10 kadından 9'na tecavüz edildiğinden, Garne'nin annesi de bu talihsiz kadınlar arasında yer alıyor. Garne'nin babası şu ya da bu, ama adı sanı belli olan bir Fransız da değil. Çünkü tutuklanan 10 kadından 9'unun başına geldiği gibi Garne'nin annesi de birçok askerin tecavüzüne uğramış. Yani daha derli toplu olarak söyleyecek olursak (şimdi söyleyeceğimi kimseyi gülümsetmek için söylemediğimi peşinen söylemeye gerek yok sanırım) Garne'nin babasının "Fransız ordusu" olduğu söylenebilir... Bakalım Muhammed Garne, amacına ulaşabilecek mi? Gazetelerin yazdığına göre sıkı avukatları var ve avukatlar savunmalarını önemli bilirkişilerin raporlarına dayandırıyorlar. Bilirkişilerden profesör Louis Crocq, Garne'nin şu üç "tromatizm"e uğradığını söylüyor: 1-Annesine tecavüz. 2-Doğumdan sonra anne ve oğulun birbirinden ayrılması. 3-Garne'nin otuz yıl sonra bir tecavüz sonucu doğduğunu öğrenmesi. Bakalım, mahkemeden nasıl bir karar çıkacak? Muhammed Garne'nin davası 1954-1962 arasında Cezayir'de yaşanan tecavüzlerle ilgili dosyayı tekrar gündeme getirdi. O günleri yaşamış pekçok askerin tanıklığının da araya girmesiyle, 1954-1962 yıllarında Cezayir'de özellikle kırsal alanda tutuklanan Cezayirli kadınların "kitlesel" bir tecavüzle karşılaşmış olduklarını artık hemen herkes kabul ediyor. Fransız ordusunun Müslüman nüfus karşısındaki son derece ırkçı tutumunun ve savaşın niteliğinin bu insanlık suçuna neden olduğu söyleniyor. Söylediğim gibi, o kadar çok sayıda askerin ("er"in) tanıklığı var ki... Bunlardan birisi üstlerinin kendilerine "Tecavüz edin, ama sessizce yapın" dediğini aktarırken, bir diğeri "Bu işi moral açıdan hiç dert edinmiyorduk; kadınlar, hele bir de Arap kadınlar olunca..." diyor. Bazı tanıklıklarda tecavüzün iki türünden söz ediliyor: "Konuşturmak için" ve "rahatlamak için"... ("Askerce rahatlamak" diye bir ifade de var.) Yine açıkça anlaşılıyor ki, söz konusu Cezayirli kadınlar Fransız askerlerin gözünde, zaten adamdan sayılmayan Cezayirli erkeklerden daha da beter bir yerde, "köpeklerden de beter" bir konumda bulunuyordu. Bu çerçevede gazetelerin avukat Gisele Halimi ve Simone de Beauvoir ile birlikte zamanında kaleme aldıkları bir kitapta olan biteni bütün çıplaklığıyla açıkladıklarını da hatırlatıyor. Tecavüze ilişkin onların verdiği oran da aynı: "Fransız ordusu tarafından sorgusu yapılan 10 kadından 9'una tecavüz edildi." Avukat Halimi'nin başka tespitleri de var, ama şimdi sırası değil... Bu bilgileri toparladığım gazete sözü şöyle bağlamış: Bir gün gelecek ve ne kadar tecavüz olduğunu bilebilecek miyiz? Bu dramlar ne kadar intihara yol açtı; aralarında çocukların da olduğu daha kaç kurban yakınlarının gözleri önünde cinsel tecavüzlere maruz kaldı? Bütün bunları bir gün öğrenebilecek miyiz? Sonuç olarak, tekrar başa dönelim: Kırk yıl önce yaşanan bu insanlığa karşı suçu bugün Fransa'da örtbas etmek isteyenler daha çok hangi siyasi mezhep içinde yer alıyorlar?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |