|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Süleyman Çobanoğlu'nun "Tanıklar"ında Ferdi Tayfur'u dinliyorum; nasıl rahat, şenlikli, cıvıl cıvıl... Ferdi Tayfur, 'arabesk' müziğin iki kutubundan biri. Önemli bir adam! "Devletimizin seçkinleri", düne kadar, arabeski yoz, basit, tahammül ötesi bulurdu. Çağdaşlaşmanın mikyası batı müziği dinlemekti onlara göre; çağdaş Türkiye, bu "ses"i özümsemiş ve içselleştirmiş Türkiye'ydi, estek köstek... Yıllar sonra bir cumhurbaşkanı çıkacak, Beethoven'in "Dokuzuncu Senfoni" dinletisinde kendini tutamayıp "İşte çağdaş Türkiye tablosu bu!" diye ünleyecektir. Aslında, müziğin, çağdaş Türkiye koşullarında bir nümayiş, bir gövde gösterisi, bir ispat-ı vücut aracı olabileceğini söylüyordu. 1984 mü? Erenler Kıraathanesi'nde, bir şair arkadaşla oturmuş, ordan burdan laflıyoruz. Şiirdir, edebiyattır, Enis Batur'un munkabız metinleridir derken, söz döndü dolaştı müziğe geldi. "Ne tür şeyler dinliyorsun?" dedi. Sting'li, Bon Jovi'li bir karşılık bekliyor olacak ki, "Müslüm Gürses" deyince şaşırdı, dağıldı, başladı kikir kikir gülmeye. Müslüm dinliyordum, ne vardı yani? Müslüm oysa, yoksulların, varoşların, bu topraklarda iz bırakmış "sessiz yığınlar"ın türküsünü çığırıyordu. Bunu ona anlatamazdım. Anlatsam da, anlayamazdı. Müslüm büyük kente, büyük kentin değerlerine, insan ilişkilerine, üretim biçimine adapte olamamış, aklının bir köşesinde "büyük kent insanı bozar koçum" darbımeseli, ama bozulmaya da meyyal (!) saf bir Anadolu çocuğu ve kültürü tektipleştiren resmî tasavvura karşı halkın sesini yükseltiyor. Müslüm değil sadece. Ferdi de dinliyordum, Orhan da, İbo da... Ferdi'yi genelev çocuğu, Müslüm'ü psikopat, Orhan'ı gogocu ilan ettiler. İbo da elbette soğuk demirci kalfası... Osmanlı hinterlandı da bu isimlerle yatıp kalkıyor. İbo'lu, Ferdi'li, Müslüm'lü filmler Suriye'de, Irak'ta, Yunanistan'da, İsrail'de, Ürdün'de kapalı gişe oynuyor. Onların açtığı yolda, gösterdiği ülküde yürüyen arabeskçi, türkücü, özgüncü taifesi müzik listelerini altüst ediyor. Türkiye'de 'sınıfsız, katı bir toplum' yaratma misyonuna koşulmuş devletçi seçkinlerimiz bu yüzden Ferdi'lerin, Müslüm'lerin, İbo'ların taşıdığı müzikten, o müziği besleyen kültürden, o kültürle kristalize olmuş yaşama pratiğinden hoşlanmaz... Arabeski basit, uçuk-kaçık ilan eder ama, gavur işi arabeskten, Placido Domingo'dan, Pavarotti'den, Maria Callas'tan yakasını alamaz. Radyolarımızda artık Muazzez Türüng, Hacer Buluş, Nurettin Dadaloğlu, Fahri Kayahan çalmıyor ama, çok şükür Mahsun Kırmızıgül'ler, Alişan'lar, Azer Bülbül'ler yetişti. Çok şükür Türkiye geriye gidiyor. Çok şükür halk, arabeski, çağdaşlaşmanın alamet-i farikası sayılan müziğe tercih ediyor. Bugün arabeskle nefsini köreltiyor ama, yarın Dede Efendi'yi, Itrî'yi, Hacı Arif Bey'i keşfedecek. İşte çağdaş Türkiye tablosu...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |