T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İslamcılar, liberaller, ittifaklar, vesaireler üzerine son yazı...

"İslamcılar"la, "liberaller" arasındaki -kendisini "liberal demokrat", "sol liberal" ya da sadece "demokrat" olarak tanımlayanlar da dahil- ittifakın dağıldığına inanmadığımı çünkü zaten böyle bir ittifak olmadığını ve çünkü ilkeler etrafındaki birliğin her hal-ü kârda süreceğini; hesabını başka türlü yapanların da bildikleri yolda ilerleyeceklerini, hatta ihtimaldir, kendilerine yeni ittifaklar bulabileceklerini yazmıştım. Bu gibilerin yaklaşımının üç aşağı beş yukarı, "İslamcılar'da iktidar var, para var ama akıl yok; o da bizde var" olduğu ortaya çıkmıştır.

Bu konu özelinde son sözü; bir "liberal"in tesbitlerine, Gülay Göktürk'ün altına imza attığım şu satırlarına bırakıyorum: "Son günlerde ortalıkta dolaşan 'liberallerin İslami kesimden desteğini çektiği' ya da '28 Şubat'la birlikte kurulan ittifakın bozulduğu' yolundaki sözleri anlamakta cidden zorlanıyorum. Ben liberalim. İnanç ve ibadet özgürlüğünü temel bir insan hakkı olarak 28 Şubat'ta da, 28 Şubat'tan önce de savundum. Ama şimdiye kadar bu konuda hiç kimseyle ittifak yaptığımı hatırlamıyorum... Siz poliste işkence yapılmasına karşı çıkmakla o sırada işkence gören bir insanla ittifak mı yapmış olursunuz?"

Lafın bu yerinde "İslamcı" tabirinin "İslamcılar"ı ifade etmekten uzak olduğunu ve en kısa sürede bu kavram üzerinde bir çalışma yapılması gerektiğinin de altını çizelim.

Gelelim asıl meseleye...

11 Eylül hadisesi; ne bir kesimin Amerika'daki saldırıyı yeterince lanetlemeyip, Bin Ladin'le aralarına mesafe koymadığını ne de bir başka kesimin dünyada olup bitenleri "şıp" diye anladığını göstermiştir. Olup biten ikisi de değildir. Elbette, "Amerikancı" olmak hiç de anlaşılmaz hatta kabul edilemez bir şey değildir ama Amerika'nın attığı her adımı, "dünyanın yöneldiği yeni istikamet" olarak benimsemek ve bunu sorgulayanların argümanlarını bir kalemde silip atmak ahlaki bir davranış değildir. Bu noktadan salvo yapanların, çok değil daha 10 yıl önce Baba Bush tarafından kurulan Yeni Dünya Düzeni'nin bugün neden yerle bir olduğunu da izah etmeleri gerekir. Bu şartlar altında, Amerika'nın tek merkezli, tek dinli ve tek medeniyetli "yepyeni dünya düzeni!"ne biraz olsun mesafeli yaklaşmaktan daha doğal ne olabilir? Kurulacak yeni dünya koalisyonuna bütün dinleri, bütün kültürleri dahil etme önerisinin ne sakıncası vardır?

11 Eylül'den bugüne, bazılarına "Siz neden bir kez bile Afganistan'a yapılan saldırının dini boyutunu, orasının bir İslam toprağı ve ölenlerin de Müslüman olduğunu hesaba katarak yazı yazmadınız, bu konuda hassasiyetinizi belirtmediniz?" diye sorulmadıysa, bilinsin ki bu nezakettendir.

Amerika'nın terörizmle mücadele yöntemine yönelik en ağır eleştiriler ABD içinden geliyor ve sistem yanlısı, sistem muhalifi onlarca aydın, gazete ve sivil kuruluş yapılmakta olanın terörle mücadele ile alakası olmadığını bağıra bağıra dile getiriyorlar. Hal böyleyken, Türkiye içinden gelişen ve esasında Türk aydınının ait olduğu din ve medeniyet ile yabancılaşmasına yönelik eleştirilerin sahiplerini "Talibancılık"la yaftalamaya çalışmak, belki bugün yarın için anlamlı gibi görülebilir ama çok değil bir-iki aya kadar takke düşecek kel görünecektir.

Yıllardır, bu ülkede "fikri takib"in olmayışından yararlanıp, tahmin ve projeksiyonlarıyla karavana atmalarına rağmen, bunun hesabını vermek gibi bir sorumlulukları bulunmayanların artık biraz olsun durulmalarının zamanı geldi.

Taliban'ın asla Türkiye Müslümanları'nın bir markası olmadığını ve bu ülkenin yüzünün herşeye rağmen Batı'ya dönük olduğunu, sözgelimi Avrupa Birliği hedefinden sapmanın yarınlarımızı da kaybetmek olduğunu tekrar tekrar ifade etmeye gerek yoktur. Zaten, "İslamcılar"ın hedefinin 28 Şubatçılar'ın bu ülkeye giydirdikleri libası yırtıp atmak olduğunu "otoriter kafalı"lardan başka bilmeyen de yoktur.

Domuzluğuna sorular dönüp soranları bulur ve kem sözler de neticede sahibine aittir.

Bugünler geçer.... Biraz eşelendikçe, "Tamam, 28 Şubat demokrasiye, hukuka falan aykırıydı ama, bu İslamcılar'ın da başka türlü geriletilecekleri yoktu" diye düşündükleri ortaya çıkanlar yarın çok mahçup olurlar.

Not: Sabah Gazetesi, dün Ali Bayramoğlu'nun işine son verdi. Bardağı taşıran son damla, Cuma akşamı benim de katıldığım ve Bayramoğlu'nun hassas hedeflere son derece stratejik atışlar yaptığı Kanal 7'deki İskele Sancak olmuş. Bu ülkede sorumlu bir aydın olarak demokrasi mücadelesi vermenin ne kadar güç olduğunun bundan başka kanıtı olamaz. Şimdi her gerçek demokratın, "merkez medya"ya haddini bildirmek gibi bir görevi ve Ali Bayramoğlu'na da destek vermek gibi bir borcu vardır.


23 Ekim 2001
Salı
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED