|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Balıkçı, oltasının ucuna yemi takar ve oltayı suya atar. Ucuna hangi balığın takılacağına karışmaz. Ne çıkarsa bahtına. Yazarlar da balıkçılara benzer. Yazdığı yazının başkaları tarafından nasıl anlaşılacağına, ne kadar anlaşılacağına karışamaz yazar. Böyle bir müdahale imkanı yoktur. Hasan Cemal miydi, Hasan Pulur mu, yoksa Hasan Mutlucan mı, aradan onbeş-yirmi yıl geçtiği için tam olarak hatırlamıyorum, bir röportaja şöyle bir cevap veriyordu: - Yazımı en net ifadelerle yazmaya çalışır ve ertesi gün tepki telefonlarını beklemeye başlarım. Çünkü ne kadar açık yazarsanız yazın, mutlaka yanlış anlayan birkaç kişi çıkacaktır. Çıkıyor. Hasan Usta çok doğru söylüyor. Geçen gün "içeriden konuşmak, dışarıdan konuşmak" üzerine kısa bir yazı yazmıştım. Hemen ertesi gün o yazının Milliyet'te alıntılandığını gördük. Başlık: İslami medyada cihat! Spot: ABD'nin Afganistan operasyonu "İslamcı" yazarları birbirine düşürdü. Cengiz Çandar'dan sonra Mehmet Şeker de "Artık dışarıdan konuşacağım, telefonlarım dinleniyor" dedi. Haber: İslamcılar, ABD'nin Afganistan operasyonunun ardından hem liberallerle hem de kendi aralarında derin ayrılığa düştü. Yeni Şafak Gazetesi yazarı Cengiz Çandar, geçen hafta İslamcı basını kastederek "içeriden" konuştuğu için tehdit edildiğini yazdı. Aynı gazetenin bir başka yazarı Mehmet Şeker ise dün köşesinde "Artık dışarıdan konuşacağım, telefonlarım dinleniyor" dedi. (...) Şimdi el insaf desek ne anlaşılır, kol insaf desek ne? Ya da şarkıların diliyle iki mısra düşsek... "Bilmem ki bu garip gülümsemeden Ben ne kastederim, sen ne anlarsın?" Bir bardak sütün hatırı
Howard, yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu. O gün hiçbir şey satamamıştı ve karnı da çok açtı. Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek birşeyler istemeye karar verdi. Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı. Yiyecek bir şeyler yerine "Affedersiniz, bir bardak su rica edebilir miyim?" diyebildi yalnızca. Genç bayan çocuğun aç olabileceğini düşünerek kocaman bir bardak süt getirdi ona. Çocuk sütü yavaş yavaş içine sindirerek içtikten sonra "Çok teşekkür ederim, borcum ne kadar?" diye sordu genç bayana. Genç bayan, "Borcunuz yok" diyerek yüzünde sıcak bir gülümsemeyle devam etti; "Annem, gösterdiğimiz şefkat ve nezaket karşılığı olarak asla bir bedel ödenmesini beklemememizi öğretti bize" dedi. Çocuk "O halde çok teşekkürler, yürekten teşekkür ederim size" dedi. Howard Kelly evin önünden ayrıldığı zaman kendisini yalnızca bedensel olarak değil, ruhsal olarak da güçlü hissediyordu. Yıllar sonra genç bayan çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı. Yöredeki doktorlar çaresiz kalınca, hastalığı ile ilgili araştırmalar yapılması için onu büyük kente gönderdiler. Dr. Howard Kelly konsültasyon yapması için çağrıldığı hastanın hangi kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı. Artık genç olmasa da yıllar önce kendisine sevgiyle yaklaşan bayanı ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun hayatını kurtarmak için elinden geleni yaptı. Uzun süren tedaviden sonra bayan sağlığına kavuştu. Dr. Kelly denetlemesi için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı ve üstüne birşeyler yazarak zarfın içine koydu ve hasta bayanın odasına gönderdi. Kadın elleri titreyerek aldı zarfı eline. Açmaya korkuyordu... Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan hayatı boyunca bu faturayı ödemek için çalışacağını biliyordu. Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti. Kâğıtta şunlar yazılıydı: "Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir." Eko
ANAP, MKYK'de ekonomiyi masaya yatırıyor... Yahu ekonomi zaten masada değil miydi? Hem de boylu boyunca! Sakıncasız
Meclis'te hayli tartışmalı geçen oturum esnasında, bir milletvekilinin şöyle bağırdığı duyuldu: - Cehenneme kadar yolun var! İtirazlar daha da yükselmeye başlamış bu söze karşı Meclis başkanının görevini yapmasını isteyenler olmuştu. Meclis başkanı duruma müdahale etti: - Efendim iç tüzüğe baktım oraya gidilmesinde bir sakınca yok. (Bünyamin Bilgin) Bağlılık dediğin
Buş, Haçlı Seferi için ferman yayınlar. 'Afganistan üzerine sefere çıkıyorum.. Benimle geleceksiniz. Gelmeyenleri terorist ilân edeceğim...' Ülkeler Buş'un peşine düşerler ama sınıra vardıklarında bakar ki arkasında kimsecikler kalmamış.. 'Nereye gittiler, bizimle yola çıkanlar?' 'Aklı başına gelenler ayrıldılar.' 'Hepsini anlarım ama, Türkler beni nasıl bıraktı?' 'Efendim onlar sizi bırakmadı... Acele ettiler, şimdi Afganistan içlerinde savaşıyorlar.'
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |