|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Derbisi olan haftanın favorisi yoktu. Kartal'ın elinden kaçırdığı Aslan mı şampiyon olur, yoksa yakın takipçileri mi ? 2'si de 2'şer puan kaybetti. Kocaeli ve İstanbul yenildi, Göztepe de berabere, tek kazanan Kanarya. Köprünün altından daha çok sular akar... Galatasaray gibi istikrarlı takımlar için söyleyecek pek bir şey yok. Onlar için şampiyonluk umudu hep vardır. Ama diğerleri için aynı düşünceyi paylaşa biliyormuyuz acaba? Çok zor. Bu öyle bir lig ki, kötüler ya çok kötü, yani umutsuz, iyilerse çok iyi olduğundan (Galatasaray'ı kastediyorum) Şampiyonlar Ligi'nde de yürüyorlar. Önemli olanlar ise ortalarda dolaşıyor. Zaten ne "şampiyon olacağız" diyorlar, ne de "küme düşeriz". Sürpriz, hep o takımlardan gelecektir. O takımlar arasında güçlülük oranı eşdeğerde gibi. Aralarında istikrarlı olan UEFA şansını da yakalayacaktır. Hesaplar da zaten bunun üzerine yapılıyor. DERBİ RENK KATTI Beşiktaş sezon başından beri sıkıntılar içindeydi. Transferler yerine oturmamıştı. Daum arayış içinde yanlış adımlar da atmış, eleştiri oklarına hedef olmuştu. Kendi sıkıntıları da işin tuzu biberiydi. Tüm bu sıkıntılar doğal olarak yönetime ve taraftara da yansımıştı. Zaman zaman yapılan iyi işler gözardı ediliyor, her yenilgide özürler su yüzüne çıkıyordu. İşte Beşiktaş bu atmosferde Galatasaray karşısına çıktı. Daum maçtan önce rakibini favori göstererek kendi futbolcularını motive etmişti. Kamçıyı yiyen Kara Kartal maça fırtına gibi başlamış, devreyi de 2-0 önde bitirmişti. 3-0 da olabilirdi. Ama olmadı. Yine eksik birşeyler vardı. Lucescu "kurt hoca"ydı. Galatasaray böyle ne maçlar oynamıştı. Sarı-Kırmızılı futbolcular en azından maçın 90 dakika olduğunu iyi biliyorlardı. Neyse, oldu bitti. Beşiktaş önemli bir galibiyeti kaçırırken, Galatasaray da zor durumdan nasıl kurtulduğu konusunda deneyim kazandı. Yıllardır derbi izliyoruz. Her derbinin ardından bir dolu konuşup yazıyoruz. İşin rengi bu. FIFA'nın istediği de bu zaten. Dünyanın hemen her yerinde futbol konuşulmalı, tartışılmalı. GELELİM F.BAHÇE'YE Bir televizyon kanalında yönetici Hamdi Akın konuştu: "Fenerbahçe'nin oyunundan memnun olmadığımız biliniyor. Ama umutsuz da değiliz." Sonra bir açıklama da sayın Mustafa Denizli yaptı "Şu iki maçı da geçelim sonra konuşuruz" Şu iki maç dediği Şampiyonlar Ligi'ndeki B.Leverkusen ve Barcelona maçları.." Yani Denizli, Şampiyonlar Ligi'nin biletini çoktan kesmiş. Ölçüyü bizim ligte arıyor. Yönetici Akın, Fenerbahçe'nin oyununu beğenmiyor ama, "umutsuz da değiliz" diyor. Yöneticiler eskiden bu kadar duyarsız değildi. Koruma içgüdüsüne taraftar bazında her zaman saygımız var. Ama yönetici olarak "önlem alma zaafı içinde olanlar"ı da her zaman eleştireceğiz. Çünkü onlar taraftarı da yozlaştırıyor. Tehlikeli sinyalleri Antalyaspor maçında gördük. Takım 2-0 öne geçti, seyirciden basına tempolu küfürler başladı. Fenerbahçe'yi sanki Fenerbahçeli yazarlar sabote ediyormuş gibi. Taa 3-2 oluncaya kadar. 3-2 olunca her yer sus pus. Şimdi onlara da sormak istiyorum; Basın, Fenerbahçe iyi oynadı da, kötü oynadı diye mi yazıyor.. O yazarlar yarın, olur da Lucescu Fenerbahçe'ye teknik direktör olursa da Fenerbahçe'yi yazacak. Düzen böyle. Hıncal Uluç'a Fenerbahçe'yi yazdırmak bir risktir. Çünkü rengi belli. Ziya Şengül, Kazım Kanat, Osman Tamburacı için de geçerli. Tuttukları takımı deklare etmişlerdir. Hıncal Uluç'a Fenerbahçe'yi yazdırırsanız, doğruları bile yazsa kimse güvenmez, inanmaz. Galatasaray'a çıkar sağlayacak birşeyleri vardır diye düşünürler. Özetle, taraftar kendi takımının yazarına güvenmelidir. Çünkü o eleştiriler özgüvene dayalıdır. NOT: Bu hafta futbolun içinde başarılı ya da başarısız olanları konu almadım. Taraftarı ruh sağlığı açısından tehlike boyutunda gördüğüm için durumu bildiğim kadarı ile anlatmaya çalıştım. Bu konuda duyarlı olanların e-mail lerini bekliyorum.
|
|
|
|
|
|
|